1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Zor zamanda konuşmak
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Zor zamanda konuşmak

A+A-

Halkın birinci gündeminin işsizlik ve ekonomik sorunlar olduğu yapılan anketlerde açık ara önde çıkmaktadır. TÜİK’in yaptığı açıklamalar inandırıcılığını kaybettiği için işsizlik rakamları ile ilgili elimizde güvenilir rakamlar olmamakla birlikte genel işsizliğin pandeminin de etkisiyle %30’lara yaklaştığı, genç işsizliğinin de yaklaşık bu oranlarda olduğu, üniversite mezunları arasındaki işsizlik oranının ise %50’lerde olduğu yani her iki üniversite mezunu gençten bir tanesinin işsizlik girdabında bulunduğu tahmin edilmektedir.

         Ekonomik buhranın etkisiyle aile bağları çözülmekte, boşanma oranları yukarıya doğru fırlamakta, gazetelerin üçüncü sayfalarına sıkıştırılmış halde ya da görsel medyada hızla yayılıp sonrasında ortadan kaybolarak izleyicilerde sadece katarsis etkisi bırakan onlarca intihar haberine rastlanmaktadır. Çok övünülen Türk toplumundaki dayanışma ağlarının etkisi bu sosyal çözülme karşısında cılız kalmakta, neoliberal dönüşüme uğratılarak tüm sosyal niteliklerini neredeyse yitiren devlet ise eli kolu bağlı vaziyet de bu gelişmeleri seyretmekle yetinmektedir. İktidar sahipleri ise yarattıkları ekonomik buhranın sorumluluğundan kaçınmak için halkın tüketim tercihlerini başta cep telefonu kullanımı alışkanlığı olmak üzere krizin yıkıcı etkilerini yok saymak için demagojilerine alet etmektedirler.

         ‘’ Kendi yurdunda sürgün kendi yurdunda parya ‘’ dizeleri ile iktidara gelenler Türkiye toplumunu hızla bir apartheid rejimine doğru sürüklemektedir. Güney Afrika’da beyaz iktidarlar tarafından siyahlara karşı uygulanan bu sistem ırk ayrımcılığına dayalıydı ve siyahların işi sadece beyazlara hizmet etmekti. Biyolojik ırkçılığı esas alan rejim bu temel üzerinde aynı zamanda sınıfsal olarak da ırkçılık üretiyordu. Toplumsal yaşamda eğitim olanaklarından yoksun bırakılan siyahların meslek sahibi olabilmeleri çok zordu. Kamu hayatında ise ancak alt düzeydeki meslekler onlara açıktı.

          Türkiye henüz bu noktadan çok uzak olmakla birlikte bugün alaturka başkanlık sistemine muhalif olan birisinin devlete intisap ederek kamu bürokrasisinde görev alabilmesinin, yükselebilmesinin önünde onlarca engel bulunuyor. Gizli yürütülen güvenlik soruşturmaları, değişen sınav sistemleri, sözlü mülakatın ölçüt haline getirilmesiyle birlikte sözde yurttaş kategorisine dâhil olan kimselerin veya çocuklarının yarış dışı bırakılması artık sıradan vakalar haline gelmiştir. Bakanlıklar cemaat ve tarikatlar tarafından parsellenmiştir. Kolluğa girmek için iktidar partisinden referans almak yazılı olmayan bir kural haline getirilmiştir. Dolayısıyla sözde yurttaşlara devlet kapıları sonuna kadar kapatılmıştır. Bugün Türkiye’de insanların devlete olan güvenlerini kaybetmesinde şu anlattıklarımızla birlikte adaletten uzaklaşma ve liyakatin ölçü olmaktan çıkması en başta gelen sebeplerdendir. İnsanlar sırf siyasal tercihlerinden dolayı, iktidar partisinin siyasi ağlarının dışında kaldıkları için başlarına bunlar gelmektedir. Türkiye’yi dönüştürecek olan muhalefetin ise iktidara yönelttiği eleştirilerden bağışık olması inandırıcılığı için şarttır. Siz iktidarı sabah akşam adil olmamakla, hakkaniyeti çiğnemekle, liyakati yok etmekle suçlarken kendi yönettiğiniz kurumlarda, parti içi yaşamda bu değerlerden yoksun davranırsanız inandırıcılığınız azalır, insanlar umutsuzluğa sürüklenir ve olan Türkiye’nin geleceğine olur.

        Gün ve saat geçmiyor ki sevdiğimiz, tanıdığımız ve inandığımız partili birilerinin eleştirileriyle karşılaşmayalım, istifa haberlerini öğrenmeyelim. Bilindik ezber ve klişe şu; bunları sosyal medya üzerinden konuşmayalım, partiye zarar vermeyelim. Küfür, hakaret, sövgü içermeyen her türlü eleştiriyi, öneriyi sonuna kadar haklı ve meşru kabul ettiğimi buradan ilan ediyorum. Olumsuz ve yıkıcı eleştirilerle de arama kalın bir çizgi çekiyorum. Dünya da partiler düzeneği ve temsili rejimler büyük bir kriz yaşarken, teknolojinin açtığı imkânlarla katılımcı, doğrudan demokrasinin gelişebileceği vasat hızla artarken bahsettiğim ölçülere uygun eleştirileri katılımcı demokrasi pratikleri olarak gördüğümü belirtmek isterim. Öbür türlüsünü demokrasiyi sınırlandıran, parti içi hayatı kurutan, kötü niyetli yaklaşımlar olarak kabul ediyorum. Elbette bir siyasi parti de siyaset yapmanın kuralları vardır. Bunlar hem o partinin tüzüğünden kaynaklı kurallardır hem de ahlakın ve vicdanın ürettiği değerlerdir. Önemli olan bu ikisini birlikte sentezleyerek davranmaktır.

        Yukarıda bahsettiğimiz nedenlerle bugün işsizliğin getirdiği umutsuzluğu, çaresizliği, dışlanmayı ve horlanmayı en fazla bu partinin tabanını oluşturan insanlar yaşamaktadır. Bu insanlar iktidar partisinin çıkar ağlarına dâhil olmayı reddettikleri, ısrarla M. Kemal’e, sosyal demokrasiye ve sol değerlere sadakat gösterdikleri için başlarına bunların geldiğinin de bilincindedirler. İstedikleri adalet, hakkaniyet ve liyakattir. Yani işe almada gözetilmesi gereken ölçü emek ve alın teri olmalıdır. Elbette o kişinin vasfı, işin icapları da dikkate alınmalıdır. Bugünkü tepkilerin gerçek sebebi bahsettiğimiz ölçülerden uzaklaşılmış olmasıdır. Anlatılan, yazılan ve çizilen örnekler vicdanları kanatmakta ve çoğu kez haklı isyanlara yol açmaktadır. Sorumluluk sahiplerinin, temsil noktasında bulunanların ve örgütlerin haklı tepkilere kulak vermesi şarttır. Kimsenin bu partide rüçhan hakkı yoktur. Bu partinin kime hangi payeleri verdiğini, edinilen servetlerin bir kısmının kaynağının nereden geldiğini biliyoruz. Bu partiden kimin emeğinin çok çok üzerinde iltimas ve ayrıcalık gördüğü de herkesin malumu. 

       Sosyal demokrat partiler ülke ölçeğinde bölüşüm ilişkilerini sorunsallaştırırken kendi içlerinde de güçlü dayanışma ağları kurarlar. Bu ağlardan öncelikle gerçek ihtiyaç sahipleri ve parti emekçileri faydalanır. Bu ağlar kişilerin siyasetine temel olmak üzere asla kullanılamaz. Örgütlerde insanlar siyaseten birikimlerine ve emeklerine göre yükselirler. Yükselmenin ölçüsü onun bunun adamı olmak asla olamaz. Siyaset partinin dünya görüşü doğrultusunda topluma seslenmek için yapılır. Örgütler ticaret yapmak, asalak bir hayat sürmek için değil partiyi iktidar yapmak için vardır. Maalesef geldiğimiz noktada bütün bu değerler aşınmış, siyaset adamcılığa tahvil edilmiş, Belediye Başkanları neredeyse partinin gerçek sahipleri durumuna getirilmiştir. Partililerden istenilense bu durumu kabullenmeleri, seslerini çıkarmamaları, emeklerinin ve alın terlerinin gözetilmesi yerine parti içi malum ağlara dâhil olmak için kapıkulu olmaya devam etmeleridir.  

Önceki ve Sonraki Yazılar