Zarûrât-I Hamse
Başlıktaki ifade İslâm hukukuna ait bir kavramdır. Açılımı ise; aklın, dinin, neslin, canın ve malın korunmasını esas almaktadır. Unutulan ve tekrar gündeme getirmek adına hatırlatmak babında konuyu gündeme getirmek elzem olmuştur.
İslâm, kolaylık dini olarak insanların yaşamlarını kolaylaştırmak için belli kural ve kaideler koymuştur. Bunlara uyulması herkes için daha yaşanılır bir ortam, uyulmaması durumunda ise kaos ve kargaşanın hakim olacağı çok açıktır. Bu çerçevede baktığımızda İslâm ve ortaya koyduğu hukuk kuralları insanı merkeze koymuştur. Yaratılmışların en şereflisi olan insan bu anlamda da onura edilerek şereflendirilmiştir.
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!” ilke ve prensibi de insana eşref-i mahlukat olarak verilen değerin bir göstergesi olmaktadır. İnsanın odak noktası olduğu bu medeniyeti başka bir din ve ideolojide bulmanız mümkün değildir. İnsanı bu kadar yücelten dinimiz onu belli bir çerçevede korumaya da almıştır.
Bu kapsamda akla büyük önem vererek onun korunmasını önemsemiştir çünkü akıl olmadan dini anlamak ve onun kurallarını yerine getirmek de olası değildir.
Daha sonra dinin korunmasını Yüce Yaradan’a olan kulluk borcu ve bir düzen içerisinde yaşamak adına önemsemiştir. Aidiyet olarak da bir yerlere bağlanmak sosyolojik olarak da yine kaçınılmazdır.
Neslin korunması, aile hayatı ve nesebin karışmaması adına önem arz ettiği için listeye dahil edilmiştir. Evlenmek, çoluk çocuğa karışmak ve torun sahibi olarak ilahi fıtratı bozmamak adına yine oldukça önemli bir husus olarak dikkate alınmıştır.
Canın korunması, insanlığın devamı ve güvenliği açısından elzemdir. Can güvenliği olmayan bir ortamda dinden bahsetmek mümkün olmayacağı için bunun es geçilmesi de yine olası değildir.
Son olarak malın korunması da zarurat kapsamında değerlendirilmiştir. Mal edinmek, emek ve alın terinin bir sonucu olduğu için kutsal ve dokunulmazdır.
İslâm dinini; sadece namaz, oruç, zekat ve hac olarak düşünmek yüzeysellik ve onu yeterince anlamamak olacağı için bugün yaşadığımız sıkıntıların da ana sebebi olmaktadır. İslâm’ı bir bütün olarak anlamadan ve hayatın her alanına yaymadan huzura ermemiz mümkün değildir.
Sonuç olarak; İslâm hukuku “Zarûrât-ı Hamse” olarak insana hak ettiği değeri bahşetmiştir. Bu çerçevede ortaya koyduğu ilkeler bugün modern dünyanın yeni keşfettiği ve norm haline getirdiği hususların 1400 sene öncesine bize ait olması ne büyük bahtiyarlıktır. En azından bunun farkına vardığımızda kritik eşiği aşmış olacağız. Bu da ilerleme ve tekamül olarak ilk düğmeyi doğru ilikleme adına az şey değildir!
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.