1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Yolları Birleştirmek
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Yolları Birleştirmek

A+A-

1-Kürtler bir ayağa kalkış, zulme başkaldırış günü olan Newrozu kutlarken ülkenin batısında yaşayan Türklerin önemli bir bölümü de dört gündür CHP’nin ön seçimindeki tek cumhurbaşkanı adayı olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ( artık değil ) Ekrem İmamoğlu’na yönelik siyasi darbeye karşı meydanlarda, sokaklarda protesto gösterilerine katılıyor, kolluk güçleri ile çatışıyordu. Ülkenin doğusuna has görüntülere artık batısında rastlanılıyordu. Belediyelere el konulması, kayyım atanması suretiyle halk iradesinin hiçe sayılması batıda yaşayanların bugüne kadar alışık olduğu şeyler değildi. Tarihte Kürdistan coğrafyası olarak bilinen, ancak Cumhuriyet idaresi ile birlikte şark yani doğu olarak adlandırılan bölgede yaşanılanlar batıdaki çoğunluk için kanıksanan şeylerdi. Bölge sürekli olağanüstü hallerle idare edilmeye alışık olduğundan, Kürt halkının iradesinin bir İçişleri Bakanlığı genelgesi ile rafa kaldırılması rutinleşmişti. Durum artık kanıksanmış ve hatta aday tespitinde özensiz davrandıkları için fatura Kürtlere çıkarılır olmuştu. Sanki Kürt siyasetinin içinde yer alıp yargısal soruşturma veya kovuşturmaya muhatap olmamak mümkünmüş gibi onlara akıl verenler bile çıkıyordu. 

2-Aynı şeyler CHP’li belediyelerin başına gelmeye ve artık siyasi iktidarın tehdit değerlendirmelerinin ilk sırasında CHP’li belediyeler yer almaya başlayıp arkası arkasına kayyımlar atandığında CHP’liler başlarına gelenlerin şaşkınlığı içerisinde yanlarında Kürtleri aramaya başladı. Kürtlerin belediyelerine kayyımlar atandığında ve Kürtler buna karşı günler süren protesto ve direnişler örgütlediğinde CHP’nin buna ilgisi sembolik düzeyde kalmıştı. Ancak başlarına aynı şeyler gelmeye başlayıp siyasi iktidar CHP’nin Cumhurbaşkanı adayına yönelince Kürtlerin vereceği tepki daha bir merak konusu olmaya başladı. Kürtler, seküler Türkler siyasi iktidara karşı genel bir direniş içine girdiğinde, siyaset artık sokaklara indiğinde ve Türkler milyonlar halinde alanları doldurmaya başladığında Kürtler tıpkı Gezi’de olduğu gibi onlara katılmaktan uzak mı duracaktı? İktidar bugüne kadar iktidarını bu iki gücün birleşmesini engellemeyi başarabilmesinden almamış mıydı? Bu iki gücün birleşmesi iktidarın en büyük korkusu değil miydi? İki güç birleştiğinde neler yapılabileceğini göstermişti. 2019 ve 2024 yerel seçimlerinde iktidarın büyük kaybetmesinin nedeni bu iki gücün birleşmesiydi. 

3-Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına yol açan soruşturmaların biri yolsuzluk diğeri kent uzlaşısına yönelik iddialarla ilgiliydi. Yolsuzluk soruşturmasının amacı yolsuzlukların üzerine gitmek ve kirli ilişkileri ortaya çıkarmak değildi. Bu konulardaki sicili iyi bilinen iktidarın asıl niyetinin bu olduğunu hiçbir aklı başında kişi zaten iddia edemezdi. Asıl niyet İmamoğlu’nu lekelemek ve yıpratmaktı. Kent uzlaşısı ile ilgili soruşturmalar ise bir süredir CHP’li belediyelerin üzerinde Demoklesin kılıcı gibi sallandırılıyordu. Amaç Kürtlerin ve CHP’nin 2019 ve 2024 seçimlerinde iktidara kaybettirme üzerine temellendirdikleri ittifakın tekrarını engellemek ve tarafları yaptıklarına pişman etmekti. Böylesi bir ittifak kriminalize edildiğinde taraflar bir daha böylesi ittifaklara yanaşmayacaktı.  Ekrem İmamoğlu bu ittifaklar sayesinde İstanbul seçimlerini kazanmıştı. En büyük Kürt kenti olan İstanbul’da Kürtlerin kimi desteklediği seçim sonucunu tayin ediyordu. Türkiye’nin siyaset sınıfı içinde Kürtlerin siyasal gücünü en iyi bilenlerden biri İmamoğlu’ydu. Kent uzlaşısı soruşturması hem Kürtler ile CHP arasındaki seçim işbirliklerini kriminalize ediyor hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerine giden süreçte daha başlamadan böyle bir işbirliğinin önünü şimdiden kesmeyi hedefliyordu. 

4-İktidar gücünü kaybettiğinden, yönetmekte zorlandığından ve ekonomik buhran halkın canını yakmaya devam ettiğinden dolayı siyaset alanını kendine göre düzenlemeden hedeflerine ulaşamayacağını iyi hesaplamıştı. Ekonomiyi yeniden toparlaması neredeyse imkânsız hale gelen iktidarın gücünü koruyabilmesi, ancak muhalefeti dağıtarak, bir araya gelmesini engelleyerek olanaklıydı. İktidar hesabını iyi yöneterek, seçmen rızasını yeniden kazanmak üzerine yapmıyordu. Kötü yönetimin geldiği yer iktidarı pozitif gündemlerden uzaklaştırmıştı. Geçici başarılar, anlık oy yükselmeleri iktidarın kan kaybını durduramıyor, oylarının düzenli olarak gerilemesini engelleyemiyordu. İktidar ancak CHP içindeki hizipleri kışkırtarak, ayrılıkları derinleştirerek ve içeriden devşirmeler edinerek maksadına ulaşabilirdi. Kurultaydaki genel başkan değişimi, yeni kadroların parti vitrinine gelmesi, çok adaylı cumhurbaşkanlığı yarışı iktidara aradığı fırsatı veriyordu. CHP tümüyle iktidara karşı bir politikaya yüzünü dönmek yerine hala kurultay hesaplaşmalarıyla meşgul oluyordu. İmamoğlu’na yönelik bir yolsuzluk ve terör soruşturmasından iktidar siyaseten kar edeceğini düşünmüştü.

5-İktidarın kendisi yolsuzluklarla bu kadar özdeşleşmemiş olsaydı İmamoğlu’na yönelik iddiaların altında belki bu kadar kalmayabilirdi. İktidarın bu konulardaki sicili o kadar kötüydü ki söylediklerinin toplumsal karşılığını alabilmesi çok zordu. İkinci olarak kitleler iktidarın İmamoğlu’yla ilgili iddialarını sezgileriyle anlamışlar ve amacın üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğu konusunda tereddüte düşmediler. Üçüncü olarak iktidar elinin altındaki yargı ile muhaliflerini sindirmeye, suçlu gibi göstermeye öylesine alışmıştı ki soruşturmalar delilden yoksun, iddialar inandırıcılıktan uzaktı. İktidar elindeki güce çok fazla yüklendiğinden ve yargıyı bu konularda araçsallaştırdığından artık yargısal kararların inandırıcılığı, saygınlığı kaybolmuştu. Bu yolu bizzat Erdoğan ve Bahçeli hazırlamıştı. Erdoğan anayasa mahkemesinin kararlarını tanımıyor, yüksek yargı organları arasındaki yetki karmaşasında taraf tutuyor ve yargısal kararlara doğrudan müdahil oluyordu. Bahçeli ise anayasa mahkemesinin kapatılmasından bahsediyordu. İktidarın elinde bu kadar örselenen, gözden düşürülen bir yargıya toplum neden itibar etsindi ki? O nedenle İmamoğlu ile ilgili yolsuzluk iddiaları İmamoğlu bu soruşturmadan dolayı tutuklanmış olsa bile kamuoyu nazarında yok hükmünde sayılıyor. Bu dosyanın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki en güçlü rakiplerinden birinden kurtulmak için hazırlandığını sağır sultan bile biliyor artık. 

6-Kent uzlaşısı soruşturması ise Türkiye’de siyasetin sınırlarını çizmek için hazırlanmış bir dosya. Siyaset ancak doğru ve etkili ittifaklarla yapıldığında sonuç verir. İktidarın 2019 ve 2024’teki yerel seçim yenilgilerinin gerisinde ittifak siyaseti vardı. Kürtler önceliği AKP’ye kaybettirmeye verdiklerinden batıda en güçlü adaylara destek verdiler. CHP’nin yerel seçim başarılarının altında bu gerçek yatıyordu. Bu sayede CHP yerel iktidara ağırlığını koydu, bu sayede halka en kestirmeden ulaşabilecek araçlara kavuştu ve en nihayetinde yerel yönetimler sayesinde bir tür ikili iktidar ağları kurabildi. İktidar için yereldeki bu ikili iktidar ağları riskliydi. CHP buradaki başarısı sayesinde merkezi iktidara yürüyebilirdi. Bu nedenle ittifak siyasetinin önü alınmalı ve suç haline getirilmeliydi. İmamoğlu bu ittifak siyaseti sayesinde Erdoğan’ı üç defa yenmeyi başarmıştı. Kent uzlaşısı üzerinden yürütülen soruşturma ile İmamoğlu’ndan bunun hesabı soruluyordu. İktidar yanına alamadığı Kürtleri bugüne kadar ya çözüm süreçleri ile oyalamış ya da terör propagandası ile Kürtlerle her tür yakınlık ve ittifakı suç haline getirmişti. 

7-Yazının başında anlattıklarımıza yeniden dönecek olursak eğer Türkiye’de ömrünü tamamlamış olan iktidardan kurtulmanın yegâne yolu batıdaki seküler Türkler ile artık Türkiye’nin her yerine dağılmış olan Kürtlerin birlikteliğinden, ittifakından geçiyor. Kürtler bir isyan pratiği içinde eğitildiklerinden devleti ve iktidarları Türklerden daha iyi tanıyor. Politik bilinçleri yüksek, manevra yetenekleri dinamik ve siyasetin her türüne uyum sağlayabilecek bir tecrübeye sahipler. Seküler Türkler ise ilk defa, kendilerine ait saydıkları devletin kendilerine bu kadar yabancı ve uzak olduğunu deneyimliyor. Kürtlerin devletle yürüttükleri barış sürecine bu nedenle kuşku ile bakıyorlar. Kürtlerin iktidar ile anlaşıp kendi hakları karşılığında kendilerini gözden çıkaracağına inanıyorlar. Kürtler ise uzun bir suskunluktan sonra önlerine gelen imkânı sonuna kadar değerlendirmek yanlısı.  Yeni süreci Kürtler başlatmadı, bölgedeki alt üst oluşlar süreci hazırladı ve Kürtler şimdi tarihsel haklarını alabilmek için mücadele veriyorlar. İktidara en az seküler Türkler kadar güvenmiyor, inanmıyorlar, ancak önlerine gelen imkânı tepecek kadar da aptal değiller. Türkler Kürt kardeşlerine güvenecek ve onları kendi elleriyle kötülüğün kucağına itmeyecek Kürtlerde demokrasinin ancak bu konuda samimiyeti olanlarla geleceğini hiç akıllarından çıkarmayacak. Yoksa iktidar aklı hem Kürdü hem de seküler Türkü boşa çıkaracak hafızaya ve tilkiliğe sahip.

Önceki ve Sonraki Yazılar