VIP Cuma Namazı ve İsmet Paşa
İsmet paşa, dünden bugüne politik bir ibadet olarak cuma namazı ve VIP cuma namazı neden kılındı?
İslam’ın doğuşundan günümüze kadar politik/siyasal bir ibadet formuna bürünmüş olan Cuma Namazı, Diyanet İşleri Başkanı önderliğinde, Beştepe’de kılınan VİP Cuma namazı görüntüsüyle pragmatik bir hüviyette kazanmış oldu.
Neden politik ve siyasal diyorum? Çünkü iletişimin vaaz ve hitap ile gerçekleştiği kadim zamanlarda, muhteviyatında hutbe gibi geniş halk kitlelerine seslenme içeriğine sahip bir ibadetin siyasallaşması kaçınılmazdır.
Koronavirüs ile mücadele sürecinde, cuma namazıyla alakalı tasarruf nedeniyle, yeniden gündem olmasına bakmayın. Yakın geçmiş zamana kadar İslamcıların ana gündem maddelerinden bir tanesi “cuma namazı” etrafında cereyan eden -güya- fikir tartışmalarıydı.
Terazinin bir kefesinde; Cuma namazını devlet başkanının kıldırması gerektiğini, Türkiye’nin laik bir devlet olduğu için bunun mümkün olmadığını, İslam hukukunun(Şeriat) uygulanmadığı yerlerde cuma namazının kılınmaması gerektiğini savunan, bu nedenlerden dolayı Türkiye’nin Dar’ûl İslam değil, Dar’ül harp(Gayri Müslim Devlet idaresi) hükmünde olduğundan dolayı cuma namazının kılınmaması gerektiğini söyleyen bir kitle vardı.
Bu grup o dönemin İslamcı partisi olan Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi’ni dahi şirk ile suçlayıp, asla sandık başına gidip oy vermezlerdi. Bunlara İrancı ve radikal gibi isimlerle tanımlamalar yapılırdı.
Gün oldu harman oldu, bugün o grup; milletvekili, bakan, belediye başkanı, il başkanı, meclis üyesi, yönetim kurulu üyesi olarak Ak Parti saflarında yer almak da bir beis görmedi. Bugün Adana Ak Parti siyasetinin kahır ekseriyetini bu grup yönetmektedir
Merkezi karar alma makamlarında, idari ve siyasi kadrolarda, geçmiş fikir müktesebatı yukarda zikrettiğim şekilde olan insanlar mebzul miktarda bulunmaktadır.
Terazinin diğer kefesinde ise; ibadetin devletle alakasının olmadığını söyleyen, genelde milli görüşün başını çektiği Nakşi, Kadir’i ve diğer cemaatlerden oluşan, cuma namazını kılmak da bir beis görmeyip, demokratik hayat içerisinde partilerde de yer alan muhafazakâr insanlar vardı. Rahmetli Erbakan’ın tabandan gelen baskılara rağmen, Parti içerisine Radikal grupları almadığını da ayrıca belirtmeliyim.
Yukarda anlattığım meselelerden bir türlü kurtulamayan cuma namazı, her zaman politik tartışmaların merkezinde yer aldı.
Humeyni liderliğinde İran’da gerçekleşen devrimden sonra, cuma namazı, dünyanın hemen hemen her yerinde daha politik bir hüviyet kazanıp, siyasal bir duruş olarak yer almayı sürdürdü.
1980’li yıllardan, 2000’li yıllara kadar Türkiye’nin değişik vilayetlerinin en büyük camilerinde; İslam dünyasında ve Türkiye’de olup biten Siyasal meseleler nedeniyle süren protestoların ana mekânı, camiler ve cuma günü/cuma namazı oldu.
Çeçenistan, Afganistan, Keşmir, Filistin sorunu gibi uluslararası meseleler; imam hatip konusu, başörtüsü yasağı ile alakalı iç meselelerin protesto edildiği alan camii avlusu ve cuma namazı çıkışları oldu.
İşin diğer ilginç bir yanı ise; 2000’li yıllar itibariyle dünya çapındaki gelişmeler, İslam Dünyası’nın -özellikle- Suriye merkezli hali, adaletsizlikler, işgaller, insan hakları ihlalleri, Türkiye’de Dâhili birçok sıkıntı mevcut olduğu halde, Cuma namazı sonrası gösteri yapanlar görünmez oldular.
2000’li yıllardan sonra cuma namazı ile alakalı, Dar’ûl İslam tartışmaları bir kenara itilerek ,”üst üste üç cuma kılmayanın kalbinin mühürleneceği” şeklindeki Hadis külliyatında yer alan hadis ön plana çıkarıldı.
Hatta kimi Kurnaz Müslümanlar, iki hafta üst üste Cuma’ya gitmeyip, üçüncü hafta giderek kalbinin mühürlenmekten kurtulacağını savını ileri sürdü.
Aslında cuma namazının bir türlü politik ve Siyasal bir iklimden çıkıp manevi bir yoğunlaşmaya kanalize olamamasının sebebi bizatihi işleyişle alakalı bir durum değil mi?
Düşünün bir hafta boyunca hiçbir namazı kılmayan bir kişi, Cuma günü öğle vaktinde tüm işini bırakarak, İslam’la bağını bir şekilde sürdürmek gibi masum bir nedene dayanarak, namaza gitmesi politik bir tavır değil mi? Hatta pragmatik bir tutuma girmez mi? Adak kültüründeki pazarlık mekanizması gibi. Dileğim olursa keseceğim, olmazsa sen bilirsin mantığı.
Her neyse.
Gelelim diyanet işleri başkanının kimler olduğunu bilmediğimiz kişilerle birlikte kıldığı, garip cuma namazına.
Böyle bir organizasyonu hangi akılla yapmışlardır bilmiyorum.
Acaba Hadis kitaplarında bulunan, “üç defa bilerek, kasten, küçümseyerek cuma namazına gitmeyenlerin kalpleri mühürlenir” hadisine dayanarak mı bu organizasyonu yaptılar, bana çok akılcı gelmiyor. Çünkü cuma yasağının ikinci haftasındayız. Ayrıca hadiste geçen küçümseme ve kasten şartları yok.
Sosyal medya marifetiyle gördüğümüz bir iki taneyi geçmeyen, aşırı hassas Müslümanların cuma namazına gitme ısrarı diyanet işleri başkanını duygusallaştırmış olabilir mi? Bu soruya da evet diyemiyorum.
Acaba kitleleri motive etme girişimi diye mi yorumlamak lazım?
Benim şahsi kanaatim teolojik saplantı. Cuma Namazını İslam’ın nişanesi olarak gören, kılınmamasıyla alakalı fıkıhsal kaygı çeken, fetvacı zihniyetin derinlikten yoksun amatör organizasyonu.
Bin yıldır aralıksız Cuma namazı kılınan topraklarda ,”Cuma namazını kıldırmayan kadrolar” olarak tarihe geçmek istemeyen, dinsel tefekkürden mahrum bir düşünce yapısıyla da karşı karşıya olabiliriz. Başkanın yapısı bize bu konuda ciddi doneler veriyor.
Hülasa; Baltayı taşa vurma durumu ortada. İktidar çevreleri dahi sahiplenmedi.
VIP Cuma namazının sebebini yine çözemedim, acaba;
Bu topraklarda ilk defa camiler mecburen kapatıldı, hem de istisnasız. Savaş yıllarında, zaruret nedeniyle, birkaç caminin buğday deposu yapılması iddiasına binaen kâfirlikle suçlanan İsmet Paşa’nın bedduası da tutmuş olabilir mi?
Not: Günü geçmiş bir yazı, yayınlamayı ihmal etmiştim ama emek verdiğim bir yazı, yayınlamak bugüne kısmetmiş.