Uluslararası Adana Altın Koza Festivali artık yetim
Cumhuriyet'ten Işıl Özgentürk yazdı...
Yıllardır her ağustos ondan bir telefon gelirdi. Merhaba filan yok, hemen konuya girer: “Işıl atölyene gelecek kişiler tamam, çekim ekibin tamam, eylülde buradasın, takvimine yaz.” Fazla bir şey konuşmadan “Hoşça kal” deyip hemen telefonu kapatırdı. Çünkü yıllardır Altın Koza Film Festivali’nin değişmez yöneticisiydi ve sürekli birilerini aramak, konuşmak, festivali daha da ileri götürmek için ikna etmek zorundaydı. Bilirdim işi çoktu ve en güzel sohbetleri her daim festival günlerine denk gelen yaş günümde yapardık. Pastam eksik olmazdı.
Kimden söz ediyorum, üç gün önce yitirdiğimiz, sevgili dostum, arkadaşım Kadir Beycioğlu’ndan. Ölüm haberine önce inanmadım. Anında telefonumu kapattım. Saatler sonra açmayı başardım. Evet, haber doğruydu; o, bizleri terk etmişti. Ölüm gene yeryüzünü güzelleştirmeye çalışan birini tırpanlamıştı.
Birden onu son gördüğüm zamana gittim. Kanserle mücadele ediyordu ve geçen yıl 13 yaşındaki sevgili oğlu Bora’yı bir otomobil kazasında yitirmişti. Kanserle mücadele eden ve acısını içine gömen arkadaşımı en son iki ay önce İzmir’de evinde ziyaret etmiştim. Birbirimizi gördüğümüze çok sevinmiştik ve hemen konu festivale gelmişti. Gözlerinde kıvılcımlar parlayarak geçen yıl pandemi nedeniyle online yapılan festivalin bu yıl görkemli olmasını istiyordu, Adana’da bekleyen film seyircileri için, oğlu için, hepimiz için!
Şimdi o yok. Adana artık yetim.
Çok genç yaşta profesör olmuştu ama ben onu hep yıllar önce imkânları çok kısıtlı olan festivali nasıl ayakta tuttuğunu, nasıl hiç kimseyi kırmadan işleri yoluna koyduğunu anımsıyorum. Kimseleri kırmak istemezdi. Kendi kırılsa da hiç belli etmez, hep bir çıkış yolu arardı. O, sinemanın geçmişini ödüllendirmeyi sevdiği gibi genç kuşakların yaptığı her filmi, her belgeseli adeta kucaklardı. Festival sırasında ülkenin çeşitli sinema okullarından gelen öğrencilerin filmlerine de çok ünlü bir yönetmenin filmi gibi ilgi gösterir, genç sinemacıların birbirlerini ve Adana cumhuriyetini tanımaları için onları kentin en işlek yerinde güzelim bir otelde toplar, arada otele uğrayıp hal hatır sorar, gençlerin birbirleriyle yaptığı konuşmaları dinlemeyi pek severdi.
Arada benim yedi yıla yakındır kesintisiz yaptığım kısa film atölyesine uğrar, atölye sonunda geçeceğimiz kısa film için nelere ihtiyacımız olduğunu tek tek sorar ve festivalin atom karıncılarının her isteğimi anında yerine getirmelerini sağlardı. Çektiğimiz filmler arşive kaldırılırdı. Bu filmler içinde onun da benim de en sevdiklerimden özellikle söz etmek istiyorum. Biri “Adana Usulü Kahvaltı”. Bir genç Hitit kenti olan Adana’da pazar günleri Büyük Saat’in çevresindeki dükkânlar kepenk indirir ve o bölge seyyar ciğercilere bırakılır, pazar sabahları saat yediden itibaren bölge usul usul dolar. Yaşamdan keyif almayı bilen Adanalı kadınlar, çocuklar, yaşlı başlı erkekler seyyar masalara oturur ve evlerinden getirdikleri boğma rakıyı masaya koyup ciğer ve çok acı kırmızı biberlerle kahvaltı etmeye başlar. Artık ne kadar sürerse, bu kahvaltının belgeselini çekerken Kadir’in ne olur ne olmaz diyerek yanımıza verdiği genç korumaları anımsıyorum. Korumalar biraz sonra sofraya oturup boğma rakıyla epey sarhoş olmuşlardı.
Ve “Mavi Kuş.” O yıl film atölyesini engellilerle yapmam söylenmişti. Kadir söyler de olmaz mı, atölye başladığı gün yaklaşık yirmi beş kişi vardı, kimi görme engelli, kimi işitme engelli, kimi engelli sandalyesinde, birden annesinin kucağında cam çocuk geldi, pamuklar içindeydi çünkü en ufak bir çarpmada kemikleri un ufak oluyordu. Atölyeye başladık, engelli sandalyesinde oturan küçücük bir genç kız vardı. İkinci gün bir resim dosyasıyla geldi ve resimlerini uzattı. Resimler bizi olumlu anlamda şoke etmişti. Hele bir Mavi Kuş resmi vardı ki hayran olmamak imkânsızdı. Biz de atölye de Mavi Kuş’un hikâyesini senaryolaştırdık ve bir kısa film çektik. Yıllar sonra bana bir mesaj geldi. Mavi Kuş’u yapan öğrencim üniversitenin resim bölümünü kazanmış ve dört yıl sonunda resim hocası olmuştu. Bana ve bu fırsatı ona tanıyan festivale teşekkür ediyordu. Bu hikâyeyi anlattığımda Kadir’in gözleri dolmuştu.
Şimdi Kadirsiz bir festival yapacağız. Biliyorum festivalin atom karıncaları daha çok çalışacaklar ve ben Kadir için atölyede bir belgesele başlayacağım. Onun örgütçülüğünü, insan ve doğa sevgisini ve vurgun olduğu festivali anlatacağız. Kadir’i tanıyan, onunla birlikte festivali kucaklayan bütün dostlarımı, çalışkan ekibini, sevgili karısı ve kızını kucaklamak istiyorum. Kadir’in gülüşünü anımsayarak...
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.