Tüsiad’ın çıkışı
2023 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin muhalefet tarafından kaybedilmesinden sonra eğer önü alınamaz ise Türkiye’nin giderek Rusya’ya benzeyen bir ülke haline geleceğinden bahsetmiştik. Yazıda şu savı ileri sürmüştük: Erdoğanizm Putinizme evrilecek. Bundan kastımız şuydu: hukuk devletinden hiçbir iz kalmayacak, yargı iktidar sahiplerinin hizmetine girecek, medya tek tük sesler dışında tümüyle iktidarın kontrolünde olacak, siyasi muhalefetin alanı daraltılacak ve muhalefete ancak rejimin sadık bendesi olmayı kabul ettiği takdirde izin verilecek, seçimler iktidara meşruiyet üretmek için yapılacak, seçimleri muhalefetin kazanmaması için her türlü senaryoya hazırlıklı olunacak, genel olarak sermayenin, ama özellikle en iri kıyım olanlarının iktidardan bağımsızlaşmasına asla göz yumulmayacak, eldeki devlet imkânları sonuna kadar kullanılmak suretiyle büyük sermayeye iktidar hizbinin politikalarına angaje olması dayatılacak, aksi tutum alanlar cezalandırılacak. Putinizm bu dersleri 90’lı yılların Rusya’sının yaşadığı sefaletten çıkarmıştı. Sovyet düzeni çökmüş, Sovyetik düzenin sanayi altyapısı uyanık eski komünistler tarafından yağmalanmaya başlamıştı. Genç adamlar bir gecede trilyonluk servetlere sahip oluyordu. Ülke soğuk savaş dönemindeki bütün gücünü kaybetmiş, bir dönem ABD ile başa baş yarışan ülke Batının bir peyki haline gelmişti. Ülke içindeki kurumlar çökerken ayakta kalabilen tek kurum gizli servis olmuştu.
Yaşlı ve ayyaş Yeltsin ayakta bile zor durabiliyordu. Artık bir seçim kampanyasını kaldırabilmesi bile mümkün değildi. İktidarın tüm nimetlerine el koyan kesimler yaşlı ayyaş sonrasına hazırlık yapmaya başlamıştı. Devlet televizyonu başta olmak üzere tüm yazılı ve görsel basın en büyük oligark Berezovski’nin kontrolüne geçmişti. Berezovski sistemin boşluklarından yararlanarak sıradan biri iken ülkenin en zengin oligarkına dönüşmüştü. Giderek sistemin kendisi sayesinde ayakta kaldığı yanılsamasına kapılmıştı. Kendini bir siyasi dahi, seçim kampanyaları uzmanı olarak görüyordu. İlk andan itibaren Yeltsin’in yanında durmuş, yaşlı ayyaşın yeni imgesinin mucidi olmuştu. İktidar katlarında yükseldikçe kendini ülkenin sahibi gibi görmeye başlamıştı. 90’ların şokunu yaşayan Rus halkı kapalı bir rejimden tüketim kapitalizmine hızlı bir geçiş yapmıştı. Ülkenin yeni starları genç oligarklardı. Ultra lüks hayatları ile sefalet içinde yaşamaya mahkûm edilmiş halkın yaşamı tam bir tezat teşkil ediyordu. Ama tüketim kapitalizminin ayartısına kendi bırakmış halk için oligarklar bir sınıfsal nefret nesnesi değillerdi. Onların olmak istedikleri rol modelleriydi. Bunların en başında da hiç kuşkusuz Kremlin’in ve Yeltsin ailesinin tüm sırların sahip olan Berezovski geliyordu.
Saray rejimlerinde iktidar kurumlardan saraya doğru çekilir. Devlet işleyişinde kurumların ağırlığı azalır. Devlet iktidarını kullanan kişi kurumlara güvenmez. Onların her an bir komplonun içinde olacakları endişesi ile yaşar. Çünkü saray rejimleri dışarıdan çok güçlü, çok ihtişamlı gözükse de kırılgandır. Saray rejimlerinde kimse kimseye güvenmez, itimat etmez. Herkes güce ulaşmanın yolunun itaatten geçtiğini bildiğinden alınan kararlara itiraz edemez. Saray rejimini yöneten kişi ister devlet başkanı isterse cumhurbaşkanı olsun herkesten kuşkulanır ve ancak yakın bir çevre ile çalışır. Yaşlı ayyaşın en yakınındaki kişi de kızı Tatyana’ydı. Tatyana babasının artık sağlık koşulları nedeniyle çekilmesi gerektiğini fark ettiğinden yakın çevresi ile bunu planlamaya başlamıştı. Yeltsin yapılacak ilk seçimlerde aday olmayacak, fakat onu kuşatan çevrenin sözünden çıkmayacak birisi daha şimdiden hazırlanacaktı. Uzun soruşturmalardan sonra Tatyana ile sırdaşı bu kişinin Rus Gizli Servisi FSB’nin başındaki Putin olmasında karar kıldılar. Kremlin dışında devlet içindeki tek güç odağı gizli servisti ve planın tutması için oranında rızasının alınması gerekiyordu. Bu işlerde bir kompetan olduğunu düşünen Berezovski işi tereyağından kıl çeker gibi halledeceğine inanıyordu.
Putin önce Yeltsin’in Başbakanı yapıldı. Yaşlı ayyaş devlet başkanı olsa da ülke yönetimindeki ağırlık merkezi bir süre sonra başbakana doğru kaymaya başlamıştı. Şimdi yapılacak iş yeni bir parti kurarak giderek ülkenin yeni çarı haline gelecek olan Putin’i pazarlamaya gelmişti. Ülke sefalet içinde yüzüyor, Çeçen ayrılıkçıların başlattığı savaş asker kayıplarına neden oluyor, ülke devlet otoritesinin kaybolduğu sokakların çeteler tarafından kontrol edildiği bir yer haline geliyordu. Tüketim kapitalizminin hayal tacirliği halkı gerçek sorunlarından uzaklaştırıyor ve isyan yerini tevekküle terk ediyordu. Dünün çulsuzlarının birer oligarka dönüştüğü, sıradan hayatların bir anda lüks ve ihtişamla tanıştığı talihli kişiler niçin kendileri olmasındı? Talih onlarında yüzüne gülebilir, bu şanslı kişi kendileri de olabilirdi. Ama ülkenin tıpkı denizdeki dalgalara yakalanmış bir gemi gibi sağa sola savruluşunu önleyecek güçlü bir lidere ihtiyacı vardı. Sokaklarda asayişi sağlayacak, Çeçen savaşçılara hadlerini bildirecek, şımarık oligarkları dize getirecek biri. Berezovski Putin için böyle bir imaj tasarlamıştı. Ama hazırladığı imajın baş mağdurunun kendi olacağından habersizdi. O Putin döneminde de arka koridorlardan ülkeyi yöneteceğini hesaplıyordu.
Putin seçimleri büyük farkla aldı. Ajanlığı sırasında devletin nasıl yönetildiğini öğrenmişti. Petersburg belediye başkan yardımcılığı döneminde ise sistemin nasıl işlediğini deneyimlemişti. FSB başkanlığı ile birlikte Yeltsin ailesinin ve Kremlin’in bütün sırlarına vakıf olmuştu. Yoksulluk içindeki Rus halkı yeni bir babaya, demir yumruklu yeni bir çara özlem duyuyordu. 90’lı yılların görüntüsü silinmeli ve halk yeniden güçlü devlet ile tanışmalıydı. Bunun için gerekli olan ilk şey güvenliğin tesisi, asayişin sağlanması ve ayrılıkçı Çeçenleri yok etmekti. Moskova’da patlayan bombalar Putin’e demir yumruğunu vurma fırsatını verecekti. Rus yurtseverliği 60 yıl sonra yeniden hortlatıldı. Stalin ikinci savaş sırasında yurtseverliği canlandırmak için Korkunç İvan imgesine bile başvurmuştu. Putin’de Lenin’den hiç hazzetmemesine karşılık Stalin’den hep sempati ile bahsedecekti. Putin iktidarını sağlamlaştırdıkça Berezovski ile arasına mesafe koymaya başladı. Oligark artık yeni çara ulaşamıyordu. Hâlbuki o gücü kendinin yarattığını düşünüyor ve ondan yakın çevresine küçümsemeyle bahsediyordu. KGB’nin eski ajanı onun sayesinde iktidarın başına oturmuş, onun imaj makerliği sayesinde seçilmişti. Ülkenin en zengin oligarkıydı, ama siyasi iktidarın dışına itiliyordu. Bunu kabullenecek bir mizaca sahip değildi.
Berezovski Putin tarafından dışlandığını anlayınca elindeki medya gücü ile harekete geçti. Her sorunu büyütüyor ve Putin’i yıpratamaya yeniden kendine bağımlı hale getirmeye çalışıyordu. Kurnaz Putin olanı anında anlamıştı. Aracılarla zaman kazanmaya, iktidarını konsolide etmeye çalışıyor ve köprüleri atmıyordu. Bu ricat oligarkı tatmin etmiyordu. Ve bir gün Putin Berezovski’nin şirketlerine operasyon emrini verdi. Bu ilk gözdağıydı. Televizyonlarına el konuldu. Putin ortak dostları aracılıyla şu mesajı gönderdi: ‘siyasetten uzak dursun malına mülküne dokunmayalım’. Yeni çarın bu teklifi yakın şarkın iktidar yasasını ele veriyordu. Hâkimiyet ilişkileri burada siyasetin dolayımındın geçmeksizin kurulamıyordu. Siyaset zenginlerin işi değil devlet sınıflarının bir ayrıcalığıydı. Siyasete karışmadığınız müddetçe kutsal mülkiyet hakkınıza bir halel gelmezdi. Bu yasayı çiğnediğinizde ise malınız mülkünüz müsadere edilebilirdi. Berezovski uzun bir cezaevi hayatından sonra kapağı yurt dışına atması kaydıyla affedildi. Servetinin önemli bir bölümüne de el konuldu. Putinizme evrilen Erdoğanizm ile TÜSİAD arasındaki kavgaya bir de bu gözle bakalım diye anlatıldı bunlar.