Tüsiad'ın çıkışı (2)
Türkiye ilginç memleket vesselam. İktidar aynı anda büyük sermaye örgütünün başındaki kişi hakkında soruşturma başlattığı gibi emeğin en fazla sömürüldüğü OSB'lerden Gaziantep OSB'sinde kararlı bir örgütlenme iradesi gösteren Birtek-Sen Başkanı'nı da tutukluyor. İktidarın bu işlerle ne ilgisi olabilir ki memlekette bağımsız ve tarafsız bir yargı var diyorsanız buna kargalar dahi inanmaz. Soruşturmaların, tutuklamaların her birinin muhaliflere verilmiş birer gözdağı olduğunu sağır sultan bile biliyor.
Bütün bunlar yaşanırken sermaye kendi içinde ayrışıyor. Halbuki Şimşek sermayenin bütünsel çıkarlarını yeniden sağlayabilmek için rica ve minnetle getirilmişti. Anlaşılan o ki büyük sermaye iktidarın attığı adımların destekçisi oldukları bu programa zarar verdiği sonucuna ulaşmış. Uluslararası sermayeyi çekebilmeniz için asgari de olsa hukuka riayet etmeniz, öngörülebilir olmanız ve en azından sermayeyi ürkütecek adımlardan kaçınmanız zaruri. Körfez sermayesi ülkenin malına mülküne çökerek ve iktidar katları ile kurduğu özel ilişkilere güvenerek gidişattan rahatsız olmayabilir, ama yerleşik, kurallı bir kapitalizme alışkın olan sermaye kaostan ürker, tedirgin olur. Hele bir de uluslararası düzen çatırdarken, ikinci savaş sonrası kurulan düzen yıkılırken ve devletler yeniden uluslararası düzenin asli aktörleri haline gelip küreselleşme efsanesi yerle yeksan olmuşken sermaye daha güvenli limanlara demir atmak ister.
İktidarın Şimşek programının sadece finansal ayaklarına uyum gösterip siyasi ve hukuki ayaklarını kesip atması anlaşılan büyük sermayeyi tedirgin ediyor. Bu durum hem arzu edilen kaynak akışını sınırlıyor hem de içerideki türbülansı arttırıyor. Siyasal iktidarın tüm önceliğini her ne pahasına olursa olsun iktidarını korumaya vermesi ve bu konuda gözünü karartması sermayeyi bile korkutuyor. Konuşmanın yasaklandığı, basının susturulduğu, her tür muhalifin iktidar kontrolündeki yargı ile zindana gönderildiği bir yerde sermayeden istenilen de koşulsuz itaattir. Ancak batıcı burjuvazinin öncelikleri ile iktidara bağımlı sermayenin stratejik ufkunun farklı olduğu bir bedahat. Aralarında sadece çıkar farklılaşması değil başta kültürel, tarihsel ve stratejik tutum ayrılıkları olduğu ise aşikar.
İktidar genel olarak sermayenin bütünsel çıkarlarını temsil etmekte sıkıntı yaşıyor. Önceliğini kendi inşa ettiği sermayeye veriyor. Büyük sermaye ise 'sistem çöktü' diyerek sistem eleştirisine doğru bir adım atıyor. Büyük sermayenin sistem eleştirisinden kastı 15 Temmuz darbe girişimi sonrasının özgünlükleri içinden çıkan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemidir. Derme çatma kurulan, o günkü iktidar blokunun ihtiyaçları gözetilerek inşa edilen sistem aradan on yıl geçtikten sonra ülkenin önüne dağ gibi sorunlar getirdi. Büyük sermaye başkancı bir rejime karşı değildi, ancak istediği kendi ihtiyaçlarına öncelik veren bir rejimdi. Başkan yetkilerini kullanırken büyük sermayenin çıkarlarına öncelik vermeli onun stratejik yönelişlerini dikkate almalıydı. Uygulamanın böyle olmadığı görüldü.
Erdoğan eline geçirdiği yetkileri kullanırken büyük sermayeye sadece karlarına odaklanmalarını, siyaseten ise koşulsuz itaat etmelerini buyurdu. Onlar için grevleri yasakladı ve en büyük karları kendi döneminde yaptıklarını yüzlerine çarptı. Büyük sermaye batıdan uzaklaşılmasından, bölge lideri olma isteğinin taşıdığı emperyalist niyetlerin bir maceracılığa dönüşmesinden rahatsızlık duyuyor. Sistemin çökmesinden tedirgin oluyor. Büyük sermayenin dışındaki kesimlerin yani siyasal olarak iktidara biat eden fraksiyonların önceliği ise emeği kölelik koşullarında tutarak palazlanmak, büyümek.
Sermayenin kendi içinde bir sınıf mücadelesi yaşanırken buna büyük sermayenin iktidarla kavgası ekleniyor. Ama olmayan şey işçi sınıfı ile sermaye, tüm ezilenler ile hakim sınıflar arasındaki mücadele. Bu olduğu vakit genel olarak sermaye ile devletinin nasıl yekvücut olduğunu göreceğiz. İşte herşey bu seçeneğin olmaması, güçlenmemesi için tezgahlanıyor. Çakma kahramanlar, muvazaalı kavgalar ve her şeyi hangi tarihte yapılacağını öngöremeyeceğimiz seçimlere ertelemeler... Siyasetin diğer enstrümanlarını yok saymalar... İşçi sınıfının, kitlelerin gücünü harekete geçirmekten sakınmalar... Muhalefeti iktidarın sınırladığı çerçeveye sıkıştırmalar... Yani herşey, ama herşey en nihayetinde 'köstebeğin' topraktan başını kaldırıp günyüzüne çıkmaması uğruna yapılıyor.