Türkiye’nin ve CHP’nin Muhalefet Sorunu
Hüseyin Kılınç yazdı...
Türkiye’nin nasıl ilerisi için bizlere umut verebilecek bir muhalefete ihtiyacı var ise CHP’nin kendi içerisinde de aynı şeye ihtiyaç var. Elbette hiçbir muhalefet boşlukta oluşmuyor, pekçok nesnel ve öznel faktörün biraraya gelmesi gerekiyor. Parti kırılma noktalarında, telafisi imkansız yanlışlar yaptığında, yüksek bir kürsü belagatı ile partililerin içindeki heyecanı gark edecek şekilde muhalefet yapmak kolay.
Etkili ve sonuç verici olacak şey muhalefetin ufkunu parti içi pozisyonlarla sınırlamayarak iktidar perspektifli eleştiriler getirmesidir. Derdin parti içi iktidar değil açık faşizme geçiş koşullarının hızla oluştuğu vasatta Türkiye’yi uçurumun eşiğinden döndürme olduğu ikna edici tarzda anlatılmalıdır.
Chp içinde bu düzeylerde bir parti içi muhalefet odağı var mı olmadığını en son kurultayda hep beraber gördük. CHP devlet genetiği nedeniyle devletin sahipleri ister siyasal islamcılar isterse milliyetçi/ırkçı hizipler veya bunlardan mürekkep iktidar bloku olsun hızla kendi koordinatlarına rücu ederek buna uygun refleksler verebilen veya şimdilerde de önemli ölçüde sermaye tarafından fethedilmenin eşiğinde olan bir parti.
Partide muhalif diye nitelendirebileceğimiz unsurlar, Türkiye’nin bugünü ve yarınına ilişkin somut, uygulanabilir bir proğram ve strateji önermeden parti içi muhalefet yapıyorlar. Siyasetin bilindik usul ve tekniklerini kendileri de daha önce uyguladıkları için feryatlarına kimse kulak vermiyor. Çünkü biliniyor ki geldiklerinde bugün kendilerine yapılanı aynı şekilde tekrarlayacaklar. O nedenlerle yapılan muhalefet ideolojik ve politik temellere dayanmayan, fikri bir çerçeve içermeyen, Genel Başkan’ın gözüne girmek suretiyle yeniden nasıl güce ulaşabilirim kaygılarına yaslanıyor. Parti içinde istisnalar hariç Genel Başkan’ın başlattığı uygarlık, sosyal devlet devletçiliği, Kürt sorununun yeniden ele alınması, ikinci yüzyıl beyannamesi gibi ciddi eleştirileri hak eden politika ve metinlere ilişkin bir tartışma yapılamadı.
Kurultayın ikinci günü yapılan tartışmalarda ise göz doldurucu , ilerisi için umut verebilecek değerlendirmelere maalesef şahitlik edemedik, çünkü partililer açısından asıl mühim olan kimin listelerde yer aldığı kimlerin almadığıydı. Üzülerek görüyoruz ki Genel Merkez’in aceleyle, telaşla adeta yangından mal kaçırırcasına yapmış olduğu bir kurultayı parti içi muhalefet de fikri bir tartışma zeminine çekememiştir.
Pandemi koşullarında dünya devasa bir uygarlık krizi içinde debelenirken, açık faşizme geçişin koşulları hızla ilerlerken, döviz tırmanışa geçmiş ekonomi tam bir türbülans içindeyken, fikren ve politik olarak yeni söylemlere olan ihtiyaç had safhaya ulaşmış iken partideki muhalefet açısından önemli olan Genel Başkan’ın gözüne girmek veya yenilgiyi önceden kabul ederek minderden kaçmak olmuştur.
Bu çıkışsızlığın en önemli nedeni kanaatimizce zihnen yaşanılan bunalımdır. Zihinlerin sağ liberalizm ile gerici bir ulusalcılık tarafından kuşatılmasıdır. Bugün ne liberallerin nede ulusalcıların pandemi nedeniyle yaldızları dökülen kapitalizme, onun kırk yıllık versiyonu olan neoliberalizme eleştirisini duyan, işiten oldu mu? Bunun olmadığı yerde yani egemenlik vurgusu yapanların kendisini saray iktidarından ayrıştıramadığı sağ veya merkezci liberallerin ise küresel kapitalizmle ve onun uluslararası düzeni ile sorununun bulunmadığı yerde politika kişiler arası bir yarış ve kayıkçı kavgasının ötesine gidemiyor.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.