Sözüm kurbanlık tosunlaradır
Kurban olma ile telef olma arasındaki mesafenin
çekilen tetik mesafesinde olduğu bir kez daha kanıtlanıyor.
Haddini bilmez bazı tosunların, güzel güzel kurban olmak yerine, sefil hayatı seçerek kaçtıklarına şahit olmaktayız.
Onurla kurban edilmek yerine, sefil bir özgürlükle yaşamı seçen bu tosunlara, tarihin her döneminde olduğu gibi gereken dersler verilmiştir.
Ama gelin görün ki hala kaderlerini reddeden ve başlarına gelecekleri uslu uslu kabul etmeyen anarşist tosunlara rast gelinmektedir.
İşte bu olaylardan biri 1956 yılının Ocak aynın ilk haftasında muhterem Adana kamuoyu önünde cereyan etmiştir.
İbret alınacak olay şöyle gelişmiştir.
Kurban edilecek en iyi danaların Adana'da bulunduğunu duyan Elbistanlı İbrahim G. adlı bir şahıs, trenle Adana'ya gelmiştir. Hayvan Pazarı'na gidip Mezarcı olarak bilinen celepten bir tosun satın alır. Tosunun yularından tutup, İstasyona doğru götürmeye başlar.
İbrahim Ağa'nın kötü bir niyeti yoktur; tek amacı, tosunu Elbistan'da bir ağacın altında kesip, görevini yerine getirmek. Ama hain tosun, kesilmek ve kavurma olmak gibi masum bir eylemi reddederek, yaşamak gibi anlamsız ve gereksiz bir yolu seçerek, ipinden boşanmış ve kaçmaya başlamıştır.
"VURMAYALIM DA BESLEYELİM Mİ?"
Tosun, Tren Garından Karasoku Mahallesine kadar kaçmış, ardından da Hayırsever Adanalılar, ellerinden sopa değnek ne buldularsa peşinden koşmuşlardır.
Kendini , Bizans Kal'asına tek başına dalmış Malkoçoğlu olarak gören tosun, kahramanca savaşmış, nihayetinde Karasoku Mahallesi'nde Doktor Necmettin A.'nın evine girmiştir.
Tosun belki de, canlıların hayatını kutsal sayan bir doktorun evine bilerek girmişti. Bunu bilemiyoruz. Olayın bu muammalı yanı sonsuza kadar da tarihin karanlığında kalacaktır.
Tosun'un yanıldığı şey şuydu, Doktor yaşamaya değer veriyor ama eşi ve çocukları doktor değil ki... Başlıyor evde bir panik ve feryat.
Olay Emniyet Güçlerine intikal ediyor...
Olay mahalline yetişen polisler, gelecekteki asker torunlarına ilham olacak şekilde:
"Vurmayalım da besleyelim mi?" diyerek silaha sarılıp... Pat... Pat... Pat... 7 El ateş ediyorlar. Tosunu beslemeyip vuruyorlar.
Uslu olsaydı kurban olacak tosun, asi olduğu için telef oluyor.
Kurban olma ile telef olma arasındaki mesafenin çekilen tetik mesafesinde olduğu bir kez daha kanıtlanıyor.
VE KURBAN DEYİNCE...
Bu olay üzerine koca koca adamlar televizyonlarca günlerce konuşmadılar; çünkü, adına yalakalık ve toplum mühendisliği denilen erdemle boyanmış meslekler henüz icat edilmemişti. Ayrıca televizyon her eve girmemişti.
Gazeteler bunu manşetten vermediler;
Radyo her acansta söylemedi...
Çünkü, kültürü kurban üzerine kurulu bir toplumda yaşıyoruz.
Anne çocuğunu "kurban olayım" diye sever. Birine nazımız geçsin diye "Kurban olayım" deriz: "Kurbanlık Koyun", "Kurban Hakkı", "Kurban Payı"... Daha çok var da aklıma gelen.
Biz inandığımız dava için yaşamak yerine, ölerek çözüm bulmayı seven bir toplumuz.
VE SONUÇ
Ey kurban edilecek, koyun, tosun, dana, koç, keçi ve bilumum hayvanlar.
Aklınızı başınıza devşirin. Her halükarda adına "ölüm" denen son sizi bekliyor.
Ya kasabın elinde mübarek bir kurban ya da polisin kurşununda telef...
Tercih sizin gari...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.