1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Sömürgeci Modernlik ‘ ve Afgan Deneyimi
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Sömürgeci Modernlik ‘ ve Afgan Deneyimi

A+A-

Taliban’ın modernlikle sorunu olduğunu ve neredeyse tüm görüngülerine karşı çıktığını söylemiştik. Bu tür aşırı tepkilerin kaynağında İran’lı düşünür Hamid Dabashi’nin ‘ sömürgeci modernlik ‘ dediği fenomenin etkisinin bulunduğunu inkar edemeyiz. Dabashi’nin İran’la ilgili yaptığı bu değerlendirmeyi sömürgecilik deneyimini yaşamış tüm toplumlara teşmil edebileceğimizi düşünüyorum. Çünkü sömürgeleşme öncesinde bu toplumlarda çok güçlü bir kozmopolit kültür vardı. Hem antik uygarlıkların hem de büyük imparatorlukların mirasçısıydılar. Hele Afganistan gibi bir geçiş coğrafyasında bu ziyadesiyle böyleydi. Örneğin bu coğrafyada İslam, Musevilik, Budizm ve Hıristiyanlık gibi büyük dinlere inanan topluluklar vardı. Tek Tanrılı dinler dışında onlarca farklı inanç da varlığını sürdürüyordu. İskender vasıtasıyla Helenizm, Hint etkisiyle Budizm, İran etkisiyle Şiilik ve Sünni Müslümanlığın oluşturduğu kültürel bileşim güçlü bir kozmopolit iklim yaratıyordu.

Dabashi’nin analiziyle devam edecek olursak bu topraklarda modernlikle ilk karşılaşma sömürgecilik üzerinden oldu. İktisadi çıkarları için küresel bir soygun düzeni kuran kapitalizm sömürgeciliği modernlikle meşrulaştırıyordu. Gittiği coğrafyalardaki  varlığını medenileştirici bir misyonla gerekçelendiriyordu. Bu halklar ya barbar ya da yamyamdı ve insan olmak sıfatı ‘ beyaz ‘ olarak sadece Avrupalıya mahsustu. Kendi farklılık ve başkalığını  ‘ sömürgeci modernlik ‘ üzerinden tesis ediyordu. Dolayısıyla Batı-dışı toplumların modernlikle tanışması sömürgecilik gibi sömürü ve talanı beraberinde getiren bir sistemle atbaşı gidiyordu. Sömürge dünyasında yaşayan biri için modernliğe ilişkin herşey aynı zamanda boyunduruk altına alınmanın da simgesiydi. 

‘ Sömürgeci modernlik ‘ girdiği toprakların özgün yapılarını tahrip ediyor, yüzlerce yılda oluşmuş kozmopolit kültürü parçalıyordu. Bu toplumların sömürgecilerle işbirliği yapan çok dar seçkin zümresi dışındaki herkes  ‘ sömürgeci modernliği ‘ şüphe ve tepkiyle karşılıyordu. Hakim emperyal güçler ve onların işbirlikçisi olan kesimler bu tepkiyi ‘ gelenek ‘ olarak kodlayıp kendilerine ilerici payeler atfediyordu. Halbuki bu kavram çiftleri yani hem modernlik  hem de gelenek aynı çevreler tarafından ve kendilerini meşrulaştırmak için üretilmişti.

Bu toplumların kültürü geleneksel addedilerek durgunlukla, ataletle suçlanıyordu. Ulaştıkları dinginlik horgörüyle karşılanıyordu. Batı modernitesinin kurucu filozoflarına göre zaten tarihsizdiler ve tarih dışına düşmüşlerdi. Özne ve fail olmaları, tarih yapabilme ve yazabilmeleri mümkün değildi. 

‘ Sömürgeci modernliğin ‘  işbirlikçisi olan dar elit bir çevreye modernliğin taşıyıcılığı misyonu yükleniyordu. Halbuki bunlar işbirlikçi yani kompradordu. Kendi toplumlarının yabancılaşmışlardı. İktisadi sömürüden, ülkenin kaynaklarının talan edilmesinden pay alıyorlar, ancak modern görüngülere sahip oldukları için medeni sayılıp, kendilerine ilerici misyon biçiyorlardı. 

 Bu ülkelerin özgün deneyimleriyle kendi modernliklerini üretebilmeleri mümkün değilmiş sonucuna varılıyordu. Zengin tarihleri, kozmopolit kültürleri daha sahici bir modernliğin potansiyellerini taşıyordu. Ama yaşanılan tarih bu seçeneğin hayata geçmesine izin vermedi. Daha doğrusu küresel güçler ve onun içerideki uzantıları bu seçenekleri daha doğarken boğdular. Önce liberal ılımlı milliyetçiliğin sonrasındaysa sosyal demokrat, sosyalizan seçeneklerin yok edilmesiyle bu ülkelerin tarihi sanki geçmişten beri modernliği inkar eden bir aşırılıkçılıkçılıktan ibaretmiş gibi bir tablo ortaya çıktı. 

Afganistan’la ilgili tartışmalarda da önümüze sunulan seçeneklerin ne kadar sınırlı olduğunu görüyoruz. Modernlik, ancak dışarıdan bir güç aracılığıyla getirilebilir ve olan da emperyal güçlerin koruması altında yaşayabilir. Kabil düştükten sonra modernlik adına duyulan kaygıların arkasında da böylesi bir psikoloji vardı. Halbuki bu işgalci güçlerin vesayeti altında yaşanabilen bir modernlikti. Modernliğin güvencesi emperyalistlerin işgali olamazdı. 
Afganistan’da modernlik arayanlar ve bunun nostaljisini yapanlar aradıkları ve yokluğuna kahır ettikleri şeyin ‘ sömürgeci modernlik ‘ olduğunu unutuyorlar veya böyle bir şey çok da umurlarında değil. 

‘Sömürgeci Modernliğin ‘ alternatifi ise şimdi tüm diğer seçeneklerin devre dışı kalmasıyla modernliği inkar eden Taliban aşırılıkçılığı. Oysa Afgan birikimi ve deneyimi böylesi bir tarihsel paradoksu yaşamasaydı veya aşma becerisini gösterebilseydi kendi tarihinden de aldığı ilhamla çok daha farklı bir modernliği tecrübe edecekti. Bunun imkanları yok mu elbetteki var, ancak bunun olabilmesi için önümüze sunulan açmazlardan da uzaklaşmaya ihtiyacımız var.

Önceki ve Sonraki Yazılar