1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Sokrates Üzerine: Uzun Bir Parantez (2)
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Sokrates Üzerine: Uzun Bir Parantez (2)

A+A-

Jacques Verges Katalan kökenli Fransız bir baba ile Vietnam kökenli annenin oğlu olan komünist bir ceza hukukçudur. Verges avukatlığını üstlendiği davalarla ünlüdür. Bir komünist olmasına karşılık sadece kendi düşüncesine yakın kişilerin davalarını üstlenmemiştir. Nazilerden Saddam'a kadar dünya görüşüne taban tabana zıt insanların vekaletini almıştır. Dikkat edilirse yaptığı işi savunmanlık olarak belirtmekten ısrarla kaçınıyorum. Çünkü Verges bu kişilerin vekaletini üstlenirken klasik bir avukatlık rolüne soyunmamıştır. Bu nedenle Türkçe'ye de çevrilen kitabının adı ' savunma saldırıyor ' dur. Verges'nin üstlendiği kritik davalar düşünüldüğünde yaptığı işin adı artık savunmanlık değildir. O avukatlık mesleğini, duruşma salonunu failin yargılandığı bir sahne olmaktan çıkartır yargılayanların yargılandığı bir platforma çevirir. İddia makamı karşısında sinen, pısan ve onların yasalarına göre müvekkilini savunan avukat gitmiş yerine o yasaların dayandığı temellerin kısaca düzenin sorgulandığı bir adalet savaşçısı gelmiştir. Verges üstlendiği davaları bu gerekçeleri gözeterek kabul eder. 

Bir ceza yargılaması üçlü bir sacayağı üzerine kuruludur. İddia makamı failin işlediği fiil nedeniyle bozulduğu düşünülen kamu düzeninin sözcüsüdür. Yargıçlar son tahlilde düzeni korumak için oluşturulan hukuka uygun karar vermekle yükümlüdür. En nihayetinde dağıtılan adaletin niteliğini içine doğduğu düzenin sınırları çerçevelemiştir. Yargıçlar ilahi adaletin değil cari adaletin dağıtıcılarıdır. Fail ise fiiliyle toplumsal normları ihlal etmiş ve kamu düzeninin çivisini sökmüştür. Olağan bir yargılamada avukat failin hak ve çıkarlarını kollar. Failin fiilinin doğurduğu maddi gerçeklik delillerle aydınlatılmışsa avukatın rolü sınırlıdır. Yapacağı en fazla failin lehine olan düzenlemelerden azami oranda onu yararlandırmaktır. Verges terminolojisinde bu davalara  ' uyum davaları ' denilir. Taraflar adaletin parametreleri konusunda az çok anlaşmışlardır. Fail yasanın hakikatini kabullenir. Yargının diğer unsurlarının pozisyonunu tartışma konusu yapmaz. Düzeni de içselleştirmiştir. Uyum davalarında avukat yargıçları etkileyerek, adalete onların gözünden bakarak sonuç almaya çalışır. Toplumsal normların normatifliğini sorgulamaz. Kamu düzeninin oluşumuna ilişkin tartışmadan uzak durur. 

Verges'e göre bunun tam zıttı olan dava türü kopuş davalarıdır. Ancak kopuş da her zaman mutlak değildir. Akla hemen uyum davalarının adli dava kategorilerini içine aldığı kopuş davalarının ise siyasi davalar olduğu gelebilir. Ancak tam böyle değildir: Adli gibi gözüken bir dava da kopuş davası karakteri kazanabilir. Bu tamamıyla bakış açısıyla ilgilidir. Siyasi bir davanın içinin boşaltılıp uyum davası olması da söz konusudur. Toplumsal düzen hiyerarşiktir ve sürekli yeni eşitsizlikler üretir. Her eşitsizlik yeni suç tipleri doğurur. Eşitsizliğin ürettiği suç tiplerinin üzerine kopuş mantığı ile gidildiğinde adli olarak kabul edilen ve olağanlaştırılan pek çok dava kopuş davasına dönüştürülebilir. Tam tersi de söz konusudur. Büyük sansasyon doğuracağı düşünülen davalar aniden uyum davasına dönüşebilir. Bunların en meşhuru SS Albayı Eichmann'ın davasıdır.  Yahudi soykırımının en önemli faillerinden biri olan Eichmann üstleri ne derse onu yaptığını ve içinde olduğu koşullar dikkate alındığında başka türlü davranmasınında mümkün olmadığını söylemişti. Kudüs'lü yargıçlarda bu savunmayı yeterli görmüşler ve üzerine gitmemişlerdi. 

Komünist bir ceza hukukçusu olarak Verges üstlendiği davalar ile bütün yerleşik kabulleri alt üst eder. Amacı vekaletini aldığı kişileri aklamak, masum çıkarmak değildir. Onların fiillerinin sadece bir sonuç olduğunu söyler. Faili yargılayanları tarih önünde yargılamayı ve mahkum etmeyi hedefler. Sacayağının en zayıf ayağı gibi gözüken fail eğer bir kopuşu göze alabilirse en güçlüye dönüşür. Kritik olan bu kopuşa cesaret edip etmeyeceğidir. Salt cesaret de yeterli değildir çünkü cesur insan sayısı zannedildiği gibi az değildir. Fail bilinç düzeyinde kendini yargılayanlardan kopabilecek midir? Bu kopuşu gerçekleştirdiğinde zor olan kolaylaşacaktır. Artı cari hukuk ve adalet devre dışı kalmıştır. Yepyeni bir bağlam kurulmuştur. Bu bağlamı üreten kopuş mantığıdır. Bunun için farklı bir tarih, toplum ve adalet anlayışı gereklidir. Verges işte tüm bunlara sahip olduğu için kendi dünya görüşüne taban tabana zıt kişilerin vekaletini üstlenmiştir. Çünkü bunun aracılığıyla yargılayanları yargılamıştır. 

Verges Nazilerin davalarını üstlenirken Eichmann'ı yargılayan yargıçların yapamadığını yapmıştır. Kudüs'lü yargıçlar Eichmann'ı sıradan, adi bir suçlu gibi yargılamıştır. Arendt'in dediği gibi yargılama sırasında ' kötülük sıradanlaşmıştır '. Tarihin benzerine rastlayamayacağı bir kötülük alelade bir kötülüğe dönüşmüştür. Çünkü yargıçlar Nazi rejimini yargılamaktan uzak durmuşlardır. Bu uzaklık Verges'e göre bilinçlidir, kasıtlıdır. Çünkü bu yargılama Nazileri doğuran koşulların bir araştırmasına dönüşecekti. Savaş alanında onunla savaşanların ve bu rejimi ortadan kaldıranların sicilleri ortaya dökülecekti. Hitler'in kimlerden cesaret aldığı, onun Çekoslovakya işgaline nasıl göz yumulduğu, Yahudiler toplama kamplarına kapatılıp sonlarını beklerken kollarını dahi kıpırdatmadıkları ortaya çıkacaktı. Yargılamanın derinleşmesi Yahudi soykırımını biricikleştiren Musevilerin bunca kötülüğü yaşamış bir millet olarak kendi yaptıkları kötülükler nedeniyle nasıl bir imtiyaza kavuştuklarının araştırmasına evrilecekti. Bu ancak bir kopuş davası dolayımı ile mümkündür. 

Verges bütün dünyanın  lanetlediği Saddam'ın da vekaletini üstlenmişti. Kuveyt işgali nedeniyle tüm dünya Saddam'ı lanetleme ayinleri düzenliyordu. Ne İran ile savaştaki günahları hatırlanıyor ne de Halepçe'de kimyasal gaz ile katlettiği binlerce Kürt anımsanıyordu. Saddam'ın günahı bölgesel bir diktatör olarak emperyalizmin kendine çizdiği sınırları aşmış olmasıydı. Bizzat ABD'nin Bağdat Büyükelçisi işgal konusunda onu  cesaretlendirmişti. Emperyalizmin Ortadoğu planları için bir bahaneye ihtiyacı vardı. Saddam davranışı ile onlara bu fırsatı vermişti. Yıllarca işbirliği yaptıkları, sırtını sıvazladıkları Saddam'ı şimdi ellerinin altındaki  uluslararası medya aracılığı ile bir şeytana çevirmişlerdi. Verges kürsüde bunları suratlarına haykırdı. Mahkeme salonu emperyalizmin yargılandığı bir sahneye dönüştü. Bir adım geri atmadan kendi hukuklarını çiğnediklerini, kendi koydukları kuralları yok ettiklerini ve pişkince kendilerinde yargılama hakkını gördüklerini kayda geçirdi. 

Aynı şeyi 2500 yıl önce Sokrates'te yapmıştı.  Kendini yargılayanlarla asla uzlaşmadan, karşılarında bir adım gerilemeden, daha az ceza alması için nedamet göstermesini söyleyen dostlarına aldırmadan mahkeme salonunu çürümüş Atina düzeninin sorgulandığı ve mahkum edildiği bir yer haline getirmişti.

Önceki ve Sonraki Yazılar