Skolastik ve Teğmen Çelebi
Biçime takılmak bakanı özden uzaklaştırır. Olguları somut bütünlüğü içinde yakalayabilmek, ancak görünüşün aldatıcılığından kurtulmakla mümkündür. Somut bütünlük olguları dondurmakla kavranamaz. Somut bütünlüğe tüm ilişkileri içinde süreçsel yaklaşılabildiği taktirde ulaşılabilir. Lenin bu yaklaşıma bu nedenlerle ‘ somut durumun somut tahlili ‘ diyordu. Buna göre somut durum, o somutluğu etkileyen bütün unsurların karmaşıklığı içinde anlaşılabilir. Somutluk sadece görüngüye odaklanmakla değil somutu zihinde yeniden kurmakla olanaklıdır.
Diyalektik somutu anlayabilmenin en etkili yöntemidir. Pozitivist bakış olgular dışında hiç bir şeye itibar etmez. Gerçek olgularda saklıdır. Olgular ise neyse o olan şeylerdir. Bu düşünme biçiminin elbette bazı düşünme biçimlerinden üstünlüğü vardır. Metafizik olgulara ideler aracılığıyla yaklaşır. Olgu idenin somutta büründüğü biçimdir. Diyalektik bu iki düşünme biçiminden de farklıdır. Pozitivizm bilimin burjuvazinin çıkarlarına hizmet eden koludur. Metafizik ise burjuva öncesi çağların en ileri düşünme biçimiydi. Diyalektik her ikisinin de aşılmasıdır.
Teğmen Çelebi’nin istifası karşısında verilen tepkiler memlekette Kemalist olarak nitelenen çevrelerin tüm sınırlılıklarını orta yere seriyor. Bir dönem kahramanlaştırılan, yere göğe sığdırılamayan birine şimdi en ağır beddualar eşliğinde veryansınlar ediliyor. Biraz daha sorgulayıcı davrananlarsa tüm sorumluluğu milletvekili yapanlara kesiyor. Veryansın ile
ciro etmek arasında esaslı bir ayrım bulunmuyor. İlkinde hedef Çelebi’yken diğerinde atayanlara kabahat çıkarılıyor. İster Çelebi ister başkaları her iki bakış da kendini olgularla sınırlıyor. Bu nedenle biçime odaklanıp dolaysız sonuçlara ulaşıyor. Olay da giderek bir şeytan taşlama ayinine dönüşüyor.
Bu bakış açısının ne pozitivizm ne de metafizik’le bir alakası bulunmuyor. Diyalektiğin ise uzağından bile geçmiyor. Bu bakış skolastiğin tüm unsurlarını ele veriyor. Ne analitik ne çözümleyici ne de esası anlamak gibi bir kaygısı var. Kafasında doğru bildiği şeyleri sorgulamaksızın olguya bir değer aktarıyor. Seni kahraman yapmıştık bir hain çıktın. Kemalist ordumuzun genç bir teğmeni olarak efsunlamıştık şimdiyse hakkımızı helal etmiyoruz. Bu yüceltmeler ve yere batırmalar sadece Kemalist çevrelerle de sınırlı değil. Herkes hain olarak gördüğüne bu şekilde davranıyor. Önce anlamsız, mesnetsiz, abartılı bir ululama en küçük bir sapmada o şiddette yerin dibine atmalar. Skolastikte her şeyi yüceltiyordu. Somut olan ancak bir dinsel haleye büründüğünde bir anlam kazanabiliyordu. Olgunun olgu olarak pek bir kıymeti yoktu. Her şey mutlak yaratıcının izini taşıyordu.
Halbuki Kemalizm bilimi düstur edinmişti. Hayatta en doğru yol göstericinin ilim olduğunu söylemişti. Tamer Timur’a göre skolastiğin etkisi altında yüzyıllarca yaşamış bir toplum için bu çok ileri bir adımdı. Ancak bilimin, ilmin yol göstericiliği çok kısa sürdü. Bilim düzeni tahkim ettiği ölçüde kıymetliydi. Bu ise bilimin tabiatına en ters durumdu. Bilim, ancak eleştirel olabildiği ölçüde işlevini yerine getirebilirdi. Bilimin gelişmesi muhalif ve özgür olmasına bağlıydı. Özgürlük ise pozitivizmden daha ileri düşünme biçimlerini doğuracaktı. Bunların edinimi ise düzen eleştirilerini yaygınlaştıracaktı. Bu sınır giderek kendi olumsuzlaması ile karşılaştı. Ama aşmak yönünde değil daha gerilere savrulmak şeklinde. Bugün tüm yaşadıklarımızın özeti bundan ibaret gibi görünüyor.
Görünürde bilimi kutsayanlar bilime en uzak tavrı alıyor. Pozitivizmin doğal tabanını oluşturması gerekenlerin dünyayı anlama biçimi bunun çok gerisine skolastizme savruluyor. Memleketin en okur yazar çevresinin verdiği tepkilere bakıldığında analitik aklın izlerine rastlanmıyor. Mesele kahraman hain ikileminin dışında bir yerden okunamıyor. Bu kadar çok kahraman nasıl haine dönüştü sorusu bir türlü sorulamıyor. Türkiye çok köklü dönüşümler yaşayıp gerçek bir aydınlanma deneyiminin içinden geçmediği taktirde de bu sarkaç böyle devam edecek.
Karşımıza çıkan olguları somut bütünlüğü içinde değerlendirmediğimiz müddetçe sığ bakış açılarından bir türlü kurtulamayacağız. Çelebi’nin dönüşümünü merak edenler Ergenekon’un izini sürsünler. Ergenekon dosyaları neden açılmıştı, nasıl kapandı ve cemaatin devlet aygıtından tasfiyesinden sonra doğan boşluğa kimler koştu bunu arayıp bulsunlar. Bu çevrelerin özgürlük, hukuk devleti ve adalet diye bir derdi hiç bir zaman olmadı. Devlet her zaman öncelikleri oldu. Onun ‘ demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti ‘ olma gibi vasıfları işler tehlikeye girdiğinde umursanmayabilirdi. Bu açıdan bugün iktidar blokunu oluşturan çevreler arasında bir niteliksel fark bulunmuyor. Çelebi devletine yeniden kavuştuğunu, onunla yeniden barıştığını düşünüyor. Çünkü ona göre devleti bugün de zor durumda. Şimdi ihanet içinde olanlar kendisini geçmişte kahraman yapanlar. Çelebi olması gereken yerde. Sıkıntı ondan bir Resneli Niyazi çıkarmaya çalışanlarda.