Siyaset mi - Mühendislik mi?
Bazan siyaset bazan da toplum mühendisliği deniyor. Halbuki birbirinden çok Farklı kavramlar ikisi de. Ancak ortak özellikleri de yok değil. İkisinde de olasılığa, virtüaliteye, bizzat sürecin değiştirici yanına hiçbir şans tanınmıyor. Belki de tüm bu ihtimalleri ortadan kaldırmak adına bu tür ince hesaplar yapılıyor. Siyaset de siyasi faaliyet çok dar bir çevrenin beklentilerine hizmet etsin diye kurgulanıyor. Sürecin girdilere açık yönü elden geldiğince yok sayılıyor. Başlangıçta niyetlenilen şey ne ise mot a mot onun olması murat ediliyor. Bu yazıda asıl olarak siyaset ile siyaset mühendisliği arasındaki ayrım üzerinde duracağımızdan toplum mühendisliğine değinip geçmek istiyoruz. Toplum mühendisliğinde de amaç toplumu işe dahil etmeksizin sadece nesneleştirerek tıpkı bir laboratuvar ortamında yapılan bir deneyde olduğu gibi istenilen sonucun çıkması arzu edilir. Toplumun edilgen, pasif ve her hangi bir deney nesnesinden farkı yoktur.
Siyaset antik Yunan’dan beri iyi yaşamın karşılığıdır. İyi yaşam arayışında olan Yunan yurttaşı tartışmalara, site yönetimine, alınan kararlara dahil olarak yapar bu işi. Yurttaş olmanın ölçüsü site hayatına katılmak için yeter şartlara sahip olmaktan geçer. Dolayısıyla siyaset özel denilen şahsi ve mahrem kabul edilen alanın dışına çıkmaktan kamusal alanın bir öznesi, parçası sayılmaktan geçmektedir. Daha henüz Roma’daki anlamını edinmemiş ve güce ulaşmanın ve gücün bir parçası olma içeriğine bürünmemiştir. Yine de hem Yunan hem de Roma’da siyaset sınırlı sayıdaki insanın etkinliğidir. Mülk sahibi olmak, yurttaş sayılmak ve belagat gibi kamu önünde nasıl konuşulacağı ve davranılacağına dair özel bir eğitimden geçmek şarttır.
Siyaset mühendisliği olsa olsa pozitivizmin ürünüdür. Pozitivizmin öncüllerinden sayabileceğimiz Saint Şimon toplum yönetiminin özel bir bilim olduğuna inanıyor ve bu işde ehil olanların yönetici ünvanına sahip olması gerektiğini düşünüyordu. Tıpkı bir köprü inşaatı için nasıl statik ve proje bilmek gerekiyor idiyse yönetici sınıfın da bu iş için gerekli donanıma sahip olması şarttı. Buradan Comte ve pozitivizme çıkacak yol fazla uzakta değildi. Doğanın kanunları olduğu gibi insan bilimlerinin, toplumun da kanunları vardı. Fizik bilimi ile siyaset arasında her hangi bir farklılık yoktu. Fiziğin, kimyanın formüllerine, yasalarına nasıl karşı çıkılamaz ise toplumun kanunlarına da karşı çıkılamazdı. Tahmin edileceği üzere pozitivizm burjuva görüngüleri yasa statüsüne yükseltiyordu. Görüngünün aldatıcılığını, öz ile biçimin farklılığını hesaba katmıyordu.
Pozitivizm ile birlikte siyaset iyi yaşam isteğinden bütünüyle kopartıldı. Siyaset veri setlerine, düzenli eğilimleri ölçmeye ve burjuva düşünümselliğini mutlaklaştırmaya hizmet etti. Bu nedenlerle kendinden menkul kuramlar türetildi. Modernleşme bunlardan biriydi örneğin. Batı’nın ikinci savaş sonrası ulaştığı düzey bu kuram aracılığıyla evrenselleştiriyordu. Sanayileşme kentleşmeyi, kentleşme iş bölümünü, iş bölümü ise siyasal alanın özerkliğini doğuracaktı. Bu yapı üzerinde siyasal partiler, siyasal elitler ve yeni bir siyasal alan oluşacaktı. Siyaset bu işle uğraşan profesyonellerin işiydi. Toplumsal iş bölümü nasıl çeşitli meslekleri doğurdu ise burjuva siyasal alanın oluşumu özel bir meslek olan siyaseti ve siyasetçiyi yaratmıştı. Burjuva düşüncesinin Marx’ın tarihsel ve diyalektik materyalizminin karşısına dikmeyi düşündüğü Weber işin bu yönünün herkesten önce farkına varmış ve ‘ meslek olarak siyaseti ‘ kaleme almıştı.
Burjuva kamusunda siyaset siyasetçilere havale edilir. Siyesetle uğraşmak uzmanlaşmanın, iş bölümünün hakim olduğu bir dünyada herkesin harcı değildir. Siyaset basamaklarını tırmanmak için boş zamana, özel ilişkilere, güçlü bir sermayeye ve parti ağlarına nüfuz edecek özel çabalara ihtiyaç vardır. Boş zamanı işgal edilmiş, siyaseti finanse edecek birikimden yoksun, parti ağlarını tanıyacak beceriden uzak sıradan birinin siyaset yapma şansı yoktur. Herşey sıradan insanı siyasal insan yapmaktan uzak kılmak için kurgulanmıştır. Siyasetin kendi sembolik dilini, samimiyetten yoksun jestlerini ve diğer ritüellerini hesaba katmıyorum bile.
Türkiye’de muhalefet de bu dilin ve ilişkilerin tutsağı olmuş vaziyette. Erdoğan rejimini toplum işin içine dahil etmeden, toplumu siyasallaştırmadan, onu sadece oy veren ve siyasetle ilgilenmeyen bir seçmen olmaya razı ederek yenebileceği hesabını yapıyor. Toplumu siyasallaştıracağı her momenti bile isteye ıskalıyor. Siyasal momentlerden bilinçli olarak uzak durarak sandıkta sonuç alabileceğini düşünüyor. Toplumun hareketlenmesinden, siyasetin doğrudan öznesi olmasından uzak duruyor. Siyasetin sadece partilerin o da değil genel merkezlerdeki birkaç kişinin aklının yettiği bir faaliyet olarak görüyor. Cumhurbaşkanı adayının bile kim olacağına milyonların değil altılı masadaki birkaç kişinin karar vermesi isteniyor. Hepimizin hayatı masaya sürülürken hayatlarımız hakkında söz, karar ve yetki sahibi olmamız arzulanmıyor. Sahaya girmesini istemediğiniz, oyuncu olmasını kabullenemediğiniz halka hakem şike yapıp ihtiyacınız olduğunda ne yapacaksınız? Siyasetten soğuttuğunuz, sürecin dışına ittiğiniz halk dönüp size neme lazım derse maçı nasıl bitireceksiniz?