Yoksulların Gözleri

Hacı Hüseyin Kılınç

Baudelaire’in ‘ Paris Sıkıntısı ‘ndaki düzyazı şiirlerinden birinin de adıdır yoksulların gözleri. Şair Paris’in en işlek caddelerinden birinde bir cafede sevgilisiyle oturmakta, mutluluk içinde dışarıyı seyre dalmışlardır. Cafenin camına paçavralar içinde bir çocuk ve babası gelir, baba “ yoksul dünyanın tüm altınları gelmişlerde bu duvarlara yerleşmişler sanki “ diye çocuğa seslenirken çocuk da “ ama, ancak bizim gibi olmayanların girebileceği bir yer  burası “ diye cevap verir. Kadın bakışlardan rahatsız olur “ şu insanlarda ne çekilmez şeyler böyle, gözleri araba kapıları gibi açılmışlar, kahveciyi çağırsanız da uzaklaştırsalar “ diye yanındaki sevgilisine seslenir. Şair çocuğun gözleri ile sevgilisinin küstah sözleri karşısında adeta çarmıha çekildiği duygusuna kapılır ve “ ya! bugün sizden niçin nefret ettiğimi bilmek istiyorsunuz  demek “ diyerek şiire başlar.

Sınırlar, duvarlar, çitler zenginlerin gözlerinden yoksullar uzak olsun, steril hayatlar yaşasınlar diye çekilmez, çitler asıl yoksulların zihinlerine çekilir. Çünkü var olan eşitsizliklerin doğallaştırılması için zihinlere çekilecek çitlere ihtiyaç vardır. Emek/gücü her şeyin kaynağı, tüm zenginliklerin yaratıcısı olduğundan değil, her şeyden yoksun, yaşadığı hayat onu insanlıktan çıkardığı, her günkü varoluşu sürekli kendini olumsuzlamaya dönüştüğü için isyan etme hakkına sahiptir.

İçinde yaşadığımız hayatın kurgusu yoksulların gözlerine bakılmasın, yoksullarda zihinlerindeki çitleri parçalamasın diye düzenlenmiştir. Emek/gücü kendini olumsuzladığında, zenginliğin değil yoksulluğun kaynağı olduğunun bilincine vardığında işte o vakit gözlerimizi yoksulların gözlerinden kaçıramayacağız.