ANITKABİR
Defalarca ziyaret ettiğim, önünde minnet ve saygı ile eğildiğim Atatürk'ün Anıt Kabri, şimdilerde TV'lerde her izleyişimde içim bir tuhaf olur. Son 8-9 yılımı geçirdiğim şimdiki konumundan çok farklı, kar yağdığı zaman şehirle irtibatı kesilen, yolları kapanan Or-An şehri ve ailece özlemini çektiğimiz ama asla geri gelmeyecek bir yığın güzel anılar. Ve en önemlisi, müstesna insan rahmetli Sayın Bülent Ecevit'in, yine karlı bir günde durakta ailece bizi arabasına alışı ve Çankaya'ya kadar süren sohbetimiz.
"İKİ GÖZÜM İKİ ÇEŞME..."
Öyle bir kent düşünün ki, sabahları klasik müzik dinleyen, sizi içeri buyur ederken "günaydın" diyen ve iyi günler dileyerek uğurlayan taksi şoförleri olsun.
Öyle bir kent düşünün ki, genç kızları, delikanlıları zarif, kibar ve hoş tavırlar içinde, kadınları yine hoş bir dişilik içinde ve modern, erkekler biraz da resmiyetten bakımlı ve temiz giysiler içinde huzur, güven dolu bir havayı soluyorlar. İşte böyle bir Ankara benim hatırladığım.
Yukarıda yazdıklarımın büyük bir kısmı artık tarih oldu. O günleri yaşayanlar ne kadardır, şimdi nerelerdedir bilinmez. Ankara, eski bir sevgili, ona şöyle seslenmek istiyorum;
" Rüzgar söylüyor şimdi o yerlerde bizim eski şarkımızı /
vaz geç hatırlatma artık mazideki aşkımızı."
İşte böyle, Orhan Veli'nin bir şiirinde dediği gibi;
Bir tren sesi duymayayım iki gözüm iki çeşme..."
Ben de ne zaman bir Ankara sözü duysam iki gözüm iki çeşme. Hoşça kalın."
Benim de ağırlıklı bir zamanını yaşadığım çok önemli bir eğitim,kültür, sanat, kaliteli sosyal yaşam şehri güzel Ankara'mızı çok güzel nostaljik duygu ve düşüncelerle betimleyen arkadaşımıza teşekkürlerimi sunuyorum.... Denizi yoktu ama o zamanların Ankara'sını yaşayanların engin dünyalarında o denizleri de aşan bir enginlik, derinlik, maddi deniz kavramını aşan bir yaşamı beraberinde getiriyordu. Ankara bir görgü, bilgi,nezaket kavramını isminde ve yaşamında yaşayan ve yaşatan anlayış demekti. Kızılay'a , tiyatroya kravatsız,tıraş olmadan gidemezdik. Çünkü herkes öyleydi. Herkes birbirinden nezaket ve adabı muaşeret öğrenirdi...Kalite üst düzeyde idi. Ben o günün Ankara'sını hiç bir yere değişmem.1959 yılında ilk defa geldiğim zaman nüfus 280.000 idi. Herkes herkesten bir şeyler öğrenir ve uygulardı....
Arkadaşımızın bahsettiği mekanlar okullarımız dışında da bir eğitim yerleri idi. İşte o kaliteli ortam Türkiye'ye çok şeyler kazandırmıştı. Ankara'da okuyup yurdun dört bir tarafına görevle gidenler, bulundukları yörelerde oturmasını, kalkmasını ve adabı muaşeret kurallarını yaşayarak o yörelerin eğitim,yönetim, sosyal yaşamlarına vb. çok önemli katkılarda bulunarak büyük hizmetler ifa etmişlerdir. Özetlemek gerekirse o zamanın Ankara'sı kalite, görgü, bilgi, kültür, sanat , düzeyli bir sosyal yaşam demekti. Zaman tabii ki onu da aşındırdı. Ancak ne kadar aşındırmış olsa da özellikle Cumhuriyet'in değerlerinin tortusu onu hala birinci planda tutmaktadır diye düşünüyorum... Ben bir Cumhuriyet Ankaralısıyım ve bununla da hala övünç duyuyorum...Bu anlayışta olan tüm dostlara selam ve sevgiler....
NE GÜZEL YAZMIŞ
Ne güzel yazmış değil mi İhsan Kahraman. Ama ben biliyorum ki nasıl herkesin gönlüne ve kalbine gömdüğü gizli bir sevdası ve sevdalısı varsa hepimizin yaşadığımız ve bizi bu günlere getiren yıllarımız var. Eskilere ait diğer illerde Allah bilir daha ne yaşanmışlar var? Bu yaşanmışları yaşayanlar var. Hani diğer kahramanlar? O değerlerimizi niye heba ediyoruz? Paris'te yaşama sevdalıları niçin Ankara için yok? Bir aralar İzmir bu konuda gözdeydi.O da hemen hemen duraladı gibi. Neden gençlere aşılamıyoruz? Hep fakir oğlan zengin kızımı oynayacağız? Neden bizim bu ve buna benzer değerlerimiz aşkla korkuyla heyecanla süslenerek beyaz perdeye ve sahneye aktarılmaz? Milli gelenek ve göreneklerimiz, milli varlık ve servetlerimiz, milli yaşam biçimimize niçin eğitimimizde öncelik tanınmaz? Vatandaşlık Bilgisi, Sosyoloji ve Yeni Çağ Tarihi vb. konular derslerimiz, seminerlerimiz, konferanslarımız, atölyelerimiz kongrelerimiz de neden yer almaz?
YOL UZAK DEĞİL
Bu nesil öncelikle bunları bilmeden duymadan yalnız telefonlarla, tabletlerle, televizyonlarla, 5G teknolojisi, yapay zeka,dijital dünya ve silikon vadisi ve teknofest hedefleriyle mi ilerleyecek? Sokakta oynamayıp POBG oyunuyla mı zamanını geçirecek? Hep bunlarla uğraştık,yaptık oynadıkta ne oldu? Dünyanın bir haline bakar mısınız? Bu politikalar dünyayı ne hale getirdi? Hiç oturup bunlar bize ne getirdi ne götürdü diye hesap yapıldı mı?
Önünüze böyle bir yitirdiklerimizin faturası konuldu mu?
Gece dizilerle yatıyor günümüzü iç dış siyasetle geçiriyoruz. Son zamanlarda birde başımıza taciz olayları çıktı. Belki bunların üzerimizdeki olumsuz ve üzücü etkilerini şimdilik çok iyi hissetmiyoruz ama gelecekte feryatlarımızı haykıracağız.
Şimdi hepimiz oturup düşünmeliyiz. Artık karar verme zamanı. Hatta çoktan geçti bile. Ne zaman daha mutluyduk? Ne zaman insanca yaşıyorduk? Ne zaman birlik ve beraberdik? Bize altın tabakta sunulan teknoloji devri bu muydu? Bizim nesil iyisiyle kötüsüyle o günleri yaşadı ve nasibimizi aldık. Şimdiki ve gelecek nesillerin bu konudaki haklarını savunmak ve sağlamak bize düşer. Yol uzak değil. Yeter ki inanalım, bilgi ve azimle karar verelim, hepimiz üstümüze düşeni çalışarak yapalım.
Var mısınız?
Yazı dizisinin sonu...
Prof.Dr.Atabay Düzenli
Doğa ve Yaşam Bilimci
E_Posta atabayduzenli@gmail.com