Ülkemiz doğal olarak temiz ve kullanılır su kaynakları bakımından oldukça zengin rezervlere sahiptir. Ülkemizde irili, ufaklı 200’e yakın doğal göl bulunmaktadır. Doğal göller dışında Türkiye’de 680 kadar baraj gölü bulunmaktadır.
SU BOLLUĞUNDA KURAKLIK
Ülkemiz nehirler ve yer altı suları bakımından da oldukça zengindir. Bu zengin rezervlere karşın ne yazık ki ülkemizde son 40 yılda yaklaşık 1.300.000 hektar (Van Gölü’nün 3 katı büyüklüğü) sulak alan; kurutma, doldurma, su sistemlerine müdahaleler ve kirlilik nedeniyle ekolojik ve ekonomik özelliğini yitirdiği belirtilmiştir.
Bu oran, Türkiye’nin sulak alanlarının yarısını son 40 yılda kaybettiğini ortaya koymaktadır. Ülkemizin yeraltı su rezervinin üçte birine sahip Konya Kapalı Havzası’nda su seviyesi 1977’den 1997 yılına kadar sadece 4 metre azalmış olmasına karşın, son 8 yılda 8 metre civarında bir düşüş göstermiştir.. Bunun nedenleri incelenecek olursa sadece Konya Kapalı Havzası’nı tehdit eden yaklaşık 26 bin kaçak su kuyusunun varlığı bunlardan en önemlisidir.
ÜRKÜTEN RAKAMLAR
Dünya genelinde 1–2 milyar kişi için tatlı suya ulaşmak mümkün olmaktadır. Bu durum; gıda üretimi, insan sağlığı ve ekonomik kalkınmayı olumsuz yönde etkilediği gibi sosyal çatışmaları da beraberinde getirmektedir. Başta Ortadoğu ülkeleri olmak üzere, 232 milyon insanının yaşadığı 26 ülkede su krizi yaşanmaktadır.
Dünyada her yıl 250 milyon insanın sudan kaynaklanan salgın hastalıklara yakalanarak 10 milyonu hayatını kaybediyor. ,
Dünyada bir milyarın üzerinde insan sağlıklı içme suyuna sahip değilken, her yıl su kaynakları tükenmektedir.
ÜLKEMİZDE DURUM
Zaten normal şartlarda önlem alınmazsa kısa bir süre içinde Türkiye de su sıkıntısı çeken ülkeler arasına girecektir. Son yıllarda Kızılırmak Deltası (İç Anadolu), Sultansazlığı (Kayseri), Akyatan Lagünü (Adana), Yumurtalık Lagünü (Adana), Gediz Deltası (Ege), Uluabat Gölü (Bursa), Göksu Deltası (Mersin), Kızören Obruğu (Konya) gibi sulak alanlarımızda endüstriyel, evsel ve tarımsal kaynaklı kirlilik, bilinçsiz ve aşırı tarımsal su çekimi, barajların yapılması, aşırı ve kontrolsüz avcılık gibi faaliyetler yüzünden kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.
Son 10 yılda Orta Anadolu’da Ereğli ve Hotamış Sazlıkları, Tersakan ve Eşmekaya gölleri tamamen kaybedilen sulak alanlarımızdandır. Türkiye’nin ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü, Eber, Akşehir, Kulu ve Bolluk önlem alınmadığında öncelikle kaybedilebilecek sulak alanlarımız arasındadır. Ayrıca kirlilik nedeniyle Manyas, Uluabat, Eber, Beyşehir, Eğirdir sulak alanları ve Büyük Menderes, Gediz, Ergene, Seyhan, Ceyhan gibi akarsularımız tehdit altındadır. Yeraltı sularının azalması sonucu Meke Gölü kurumuş ve Konya Ovasındaki obruklarda su seviyesi son 10 yılda 15-20 metre civarında düşmüştür.
ÇUKUROVA'YA GELİNCE
Bölgemizde bulunan uluslararası öneme de sahip sulak alanlarımızdan en önemlisi Çukurova Deltasıdır. Yapılan son araştırmalara göre Çukurova deltasını oluşturan Tuzla, Akyatan, Ağyatan ve Yumurtalık lagünüdür. Çukurova deltasında son 22 yılda sulak alan miktarı üçte bir oranında azalmış, 1990'lı yıllarda 2,5 metreyi bulan lagün derinliklerinin ortalama 1 metreye kadar düştüğü tespit edilmiştir.. Çukurova Deltası’nda bulunana Ceyhan Nehri ağzı ve Yumurtalık Körfezi arasında kalan lagünler; tuzcul bataklıklar, tatlı su bataklıkları, çamur düzlükleri, sazlıklar, kumullar ve bir çam ormanından oluşan dev bir sulak alan sistemidir. Başlıca sulak alanlar Çamlık (Yumurtalık) Lagünü, Yelkoma Gölü, Ömer Gölü, Yapı Gölü ve Darboğaz Gölü’dür. Ne var ki bu alanlar son dönemlerde sıklıkla tarımsal kirlilik ve yangın tehdidi ile karşılaşmaktadır..
SUDAKİ AYAK İZİ
WWF Türkiye suyun kullanım ve tüketimindeki miktarların önemini ve gelecekte karşılaşabileceğimiz durumları ortaya koymak için “Sudaki Ayak İzi” üzerine bazı çalışmalar ortaya koymuştur. Sudaki Ayak İzi; tüm üretim ve tüketim süreçlerinde kullanılan toplam su miktarını ifade eder. Yapılan bu çalışmaya göre; dünyanın ortalama su ayak izi yılda 1,24 milyon litre iken Türkiye’nin 1,61milyon litre ile dünya ortalamasının üzerinde olduğu hesaplanmıştır. Yani bir insanın yaşamında kullanabileceği suyun temiz ve tatlı su olduğu düşünülürse ülkemiz su kaynaklarının bu miktardaki kişisel tüketime ne derece ve kaç yıl cevap vereceği şüphelidir. Bu denli sınırlı ve tehlike altında olan su kaynaklarımızı günlük hayatta aslında farklı şekillerde oldukça fazla kullanmakta ve israf etmekteyiz. Örneğin; damlayan musluklar günde 4 litre suyun boşa gitmesine neden olur. Duş yapmak küveti doldurarak yıkanmakla yarı yarıya su tasarrufu sağlar. Evde kullanılan suyun %30’u sifonlarla tüketilmektedir. Benzer olarak temizlik, beslenme ve yaşam alanlarımızın bakımında aslında farkına vararak ya da varmayarak gereğinden fazla su tüketimi yapmaktayız. Tüm bu değerler göz önüne alındığında Türkiye’de son 20 yılda kişi başına düşen su miktarı 4000 m3den yaklaşık 1430 m3e gerilemiştir. Ülkemizdeki şu anda var olan su ve sulak alan politikaları ve doğal dönüşüm süreçleri göz önüne alındığında önümüzdeki 10 yıl içinde bu oran 1000 m3e düşeceği tahmin edilmektedir. Yinede bir su yönetimi yapılmayacak ve uygulanmayacak ise bireysel olarak yapabileceğimiz bir takım uygulamalar ve tedbirler biraz da olsa su tüketimini azaltabilecektir.
"SUSUZ HAYAT YOK"
Örneğin: Çamaşır ve bulaşık makineleri bir defada ortalama 40 litre su tüketir. Bütün bunlar doğayı ve kaynakları bu şekilde kullanmamızın bir sonucu iken birde yaşadığımız bu günün su gereksinimi düşündüğümüzde başımıza gelebilecek su tehlikesini tahmin etmek zor değildir.Burada ki veriler değişken olabilir.Gerçek olan ve demek istediğim:''Gelecek gün ve aylarda,böyle evde kalmaya devam ettikçe ve yaşam gereklerimize örneğin tarımsal üretim gibi ihtiyaç duydukça daha fazla su kullanmak zorundayız ama fazla suyumuz yok.Susuz hayatta yok'' Şüphesiz şimdi belirteceğim bu basit önlemleri biliyorsunuz ama bir kez daha hatırlamada geleceğimiz için faydalı olacağını düşünelim:
BASİT ÖNLEMLER
*Makinelerimizi(bulaşık,çamaşır) tam dolmadan çalıştırmayalım ve düşük ısılı, kısa programları tercih edelim..
*Musluk altlarında yıkamayalım.
*Rezervuarların boyutunu küçültelim ve kademeli rezervuarları tercih edelim.
*Sifon çekildiğinde suyu renklendirsin ve temizlesin diye tuvalete asılan maddeleri kullanmayalım. Bunlar kanalizasyona karışarak kirliliğe sebep oluyorlar..
*Tıraş olurken, ellerimizi yıkarken, dişlerimizi fırçalarken, bulaşıkları sabunlarken musluğu ihtiyacımız olduğu kadar açalım..
*Sebze ve meyveleri musluk altında değil bir kap kacak içersinde yıkayalım,Yıkadıktan sonra kalan suyla çiçekleri ve bahçeleri vb. sulayalım. Mümkünse kullanılan suyu doğrudan veya arıtarak başka bir amaç için kullanabilecek bir düzenek kurmaya çalışalım..
*Deterjanlar suyu kimyasal olarak kirlettiği kadar, atık maddelerin ayrılıp çözülmesini sağlayan yararlı bakterileri de öldürebildiğinden olabildiğince hiç veya az kullanalım vb.....
*Tarım üreticilerine de buradan bir çift sözümüz olsun:Lütfen,ihtiyacınız olan suyun hangisi olduğunu araştırarak ona göre en ekonomik yöntem ve teknolojiye göre kullanalım.Üretiminiz de lütfen ellerinizi vicdanınıza koyarak kimyasal ilaç ve gübreyi ya hiç yada gerçek bilimsel verilerin ışığında kullanalım.Unutmayalım ki hem suyu,hem ürettiğimiz ürünü,hatta toprağımızı ve havamızı kirletiyoruz.Kendimizi hatta işin kötüsü kendinizi ve ailenizi de kirletiyorsunuz lütfen.......
SU HAYATTIR
Gelecekte bir gün “Su gibi akmak” “Su gibi gitmek” “Suyun yüzüne çıkmak” deyimleri anılarda kalmasın, belki de bir gün çocuklarımız, torunlarımız “Bin dereden su getirmek” sözünü duyunca “gerçekten bin tane dere var mıydı?” demesin. Susuz bu dünyada “Suya götürüp susuz getirmek” deyimiyle nasıl şakalaşıyordunuz demesinler.Hele hele ''Susuzluğun çığlığını''hiç duymasınlar . Havanda su dövmesinler.Pişmiş aşa su katmasınlar.Saman altından su yürütmesinler.Su koyuvermesinler.
Onun yerine: içtikleri su ayrı gitmesin.
Su gibi bilsinler.
Taşı sıkıp suyunu çıkarsınlar ve su gibi aziz olsunlar.
Akan su yolunu bulur...
Prof.Dr.Atabay Düzenli
Doğa ve Yaşam Bilimci
atabaydüzenli@gmail.com