Memleketin dört bir yanında ormanlar yanıyor. Yanmasa da zaten aç gözlü sermaye yakmadığı yeri talan ediyor, el koyuyor. Türkiye ciğerlerini tüketiyor, nefes borularını tıkıyor. İktidarın bu gelişmeler karşısındaki sefilliği, acizliği, çaresizliği insanları haklı olarak öfkelendiriyor. İktidar olmayı sadece gösteriş, şatafat ve çalım satmak olarak düşünen kibir abidelerinin yurttaşın haklı öfkesini anlayabilmesi ve bundan gerekli dersleri çıkartmasını beklemek de bu saatten sonra safdillik olacaktır.
İktidarın ne yurttaş hassasiyeti nede memleket denilen bir kaygısı kalmamıştır. Memleket onun için sadece bir mülktür, ama kendine ait bir mülk. Her şeyinden yararlanacağı, kullanacağı, iliğine varıncaya kadar sömüreceği sonrada posasını çıkartıp kaldırıp atacağı bir mülk. İktidar sahipleri için üzerinde yaşayan nüfusa duyulan saygı, özen, hassasiyet tümüyle yitirilmiştir. İktidar katları açısından memleket nüfusu adeta reayaya dönüşmüştür. Yani güdülmesi gereken bir sürüye indirgenmiştir ahali. Memleket üzerinde yaşayan nüfusun siyasi iktidar sahipleri açısından yurttaş olarak bir değeri kalmamıştır. Turizm kasası boşaltılmış Merkez Bankası rezervlerini doldurmak için emme basma tulumba ise ormanlar ve doğada aç gözlü kapitalizm için yağma Hasan’ın böreğidir.
İktidar gözünde yaşanan felaketlerin müsebbibi hikmetinden sual edilemeyecek olan “ fıtratdır”. Fıtrat insan sorumluluğunu, kusurlarını, iktidar sahiplerinin mesuliyetini, aç gözlü kapitalistlerin ihtiraslarını anında görünmezleştirir. Fıtrat denildiğinde akan sular durur, tartışmalar anında kesilir. Her doğa olayının, felaketinin yol açtığı ölümler, kayıplar, çaresizlikler fıtrata havale edilerek doğallaşlaştırılır, sorumlularının da hesap vermesinin önü kapatılır. Türkiye’deki dindarlıkla soslanmış kapitalizm sermaye sahiplerine doğayı, emeği sömürürken bu tür ekstra avantajlar sunar.
Türkiye’nin dereleri kurumuş, ormanları yağmalanmış, yakılmış, sermayeye peşkeş çekilmiş kimin umurunda. Anayasada doğal zenginliklerini, ormanlarını milli servet olarak korumak, gözetmek devlete yüklenmiş bir ödev kim farkında. Devletin yerine getirmesi gereken ödevi bugün şalvarlı, poturlu köylüler yerine getiriyor birkaç doğa aktivistiyle birlikte. İnsanlar ormanlarını korumak için yollara düşüyor, jandarma dayağı yiyor ve geceleri patronların örgütlediği çetelere karşı nöbet tutuyor. Tez canlı Savcılar köylüler hakkında kolluğa mukavemetten dava açmak için fırsat kolluyor. Türkiye artık böyle bir memleket haline geldi. Anayasada yazanlara sahip çıkmayan devlete görevini hatırlatmak ve sahip çıkmak artık vatandaşa kalmış.
Büyük devletin orman yangınları karşısındaki sefilliğini herkes gördü. Evleri, traktörü, hayvanları yanan insanlar imdatlarına yetişilmesini nafile beklediler. Çığlıklar, feryatlar yükseldi, insanlar çaresizce yardım gelmesini bekledi. Paramont otele çeteler için tankla giren devlet yangında vatandaşını kendi kaderiyle baş başa bıraktı. Bakanlar yangının kontrol altına alındığını söylerken aynı ilin milletvekilleri ve belediye başkanları yangının yayılarak devam ettiğini söylüyordu. Yurttaş kime inanıp, kime güvenip, kime sığınacaktı. Milletin örgütlenmiş hali olduğu gururla söylenen devlet milleti acz içindeyken yangın uçağını kaldıramıyordu. Kendisinden on kat küçük Yunanistan’ın on kat küçüğü bir yangın filosuna sahip oldunu öğreniyorduk. Ama aynı devlet 1071 için Ahlata ve Okluk Koyuna Cumhurbaşkanlığı riyaseti için saray yapmaktan imtina etmiyordu.
Bu işte unutulur ve tavsar birkaç güne. Rüzgarın etkisi denilir, yerine on misli ağaç dikileceği söylenir ve geçilir. Şark despotluklarında işler böyle yürütülür. Kimse hesap vermez sadece üç beş garibandan hesap sorulur gibi yapılır sadece. Soma’da üçyüz küsür madenci öldü ve verilen ceza ortada. O madencilerin tazminatının ailelelerine ödenmesi için ömürlerini veren iki işçi liderini daha geçenlerde yitirdik trafik kazasında.
Her şeyin hesabını ancak örgütlenmiş bir halk sorabilir. Bunca yaşanmışlıktan sonra dahi devri sabık yaratmaktan korkanların mevcut iktidardan soracağı hesabı boşuna bekleriz. Lenin bir devrimin sadece iktidarı almak için değil belki ondan daha önemlisi ezilenlerin arınması içinde gerekli olduğunu söylemişti. Türkiye çürümüş ve artık sadece “ kötü “ sıfatını hak eden bir iktidardan kurtulurken asıl sorun bütün bu zilleti yaşamış toplumun kendisini nasıl arındıracağı.