Marx birden fazla sermaye olduğunu söyleyerek, sermaye sınıfının asla türdeş, homojen olamayacağını içinde değişik hizip ve fraksiyonları barındıracağının altını çizmişti. Fransa’ya ilişkin analizlerinde 1830 ayaklanmalarının hanedan değişikliğiyle birlikte toprağa dayalı soyluluğun egemenliğine son verdiğini bir bütün olarak burjuvaziyi iktidara taşıdığını, bu sınıf içerisinde de son sözü sanayi sermayesinin söylemeye başladığını, ancak Louis Phillip’in iktidarının son dönemlerinde yani 1848 devrimleri öncesinde gücün banka sermayesine yani mali sermayeye geçtiğinin açıklamasını yapmıştı.
Tabii iktisat uzun süredir eleştirel iktisattan uzaklaşıp sadece para politikalarına odaklandığından, sınıf analizleri üzerinden olanı biteni anlamak da arkaik bir tutum gibi algılanıyor geniş çevrelerce. Toplumun çoğunluğunu oluşturan emekçi sınıflar amorflaştığı için, toplumsal analizlerde sınıf meselelerine odaklanmak, hakim ve ezilen sınıflar içindeki değişimlere kulak kabartmak gündemden hepten düştü. İktisat olarak her saat duyduğumuz ve işittiğimiz şeyler borsanın iniş-çıkış eğrileri, MB’nın yaptığı açıklamalar ve döviz kurundaki gelişmeler. Teknik birçok sözcüğün kullanıldığı bu tartışmalara sıradan bir yurttaşın vakıf olabilmesi de mümkün değil. Çoğunluğu ilgilendiren gelirinin satın alma gücü, kredilerini ödeyip ödeyemeyeceği ve elindeki sınırlı birikimi hangi yatırım araçlarına yatırması gerektiği.
Türkiye son birkaç aydır iktidarın ısrarlı politikalarıyla faiz indirimine gidiyor. Bu politikaların arkasında durmayan bürokrat ve bakanlar değiştiriliyor. Siyasi iktidar olan biteni bir ekonomik kurtuluş savaşına benzetiyor. Türkiye’nin güçlenmesini, büyümesini, ekonomik bağımsızlığa kavuşmasını istemeyen dış güçlerin kurlara yüklenerek ülkenin gücünü sınadığını, mevcut iktidarı indirmek için operasyonlara başvurduğundan yakınıyor. İktidarın bu açıklamaları güvenlik meselelerinin tartışıldığı en yüksek Anayasal kurum olan Milli Güvenlik Kurulu tarafındanda motamot tekrarlanıyor.
İktidar bütün bu sınamalara, test etmelere ve komplolara rağmen izlenen ekonomi politikasında ısrarcı olacağını söylüyor. Yaşanılan türbülansın geçici olduğunu, izlenen politikaların yakında sonuç vereceğini ve bütün bunlara sabır ve tevekkülle katlanmak gerektiğini telkin ediyor. Erdoğan girilen politika değişikliği ile Türkiye’nin emperyalizme meydan okuduğunu, ekonomik bağımsızlığın mutlaka kazanılacağını ve buna karşı çıkanların dış güçlerin piyonu olduğunu anlatıyor durmadan.
Muhalefet ise iktidarın rasyonalitesini kaybettiğini, yönetme ehliyetini yitirdiğini, ekonominin en temel kurallarından habersiz olduğunu ve ülkenin içine girdiği bu belirsizlikten, ancak bir erken seçim ile çıkabileceğini dillendirerek, kendisi açısından iyi sonuçlar vereceğini düşündüğünden erken seçim çağrısı yapıyor. Muhalefete göre yaşanılanlar iktidarın iş bilmezliğinden, liyakati devlet yaşamından uzaklaştırmasından , karar süreçlerinin tek adamın keyfiyetine bırakılmasından kaynaklanıyor. Kurumların içi boşaltıldığından, kurumsal kapasiteler çökertildiğinden, kurumsal yönetişim yerini sorumluluk almaktan kaçışa terk ettiğinden, devlet hayatında rasyonalite boşluğu doğuyor.
Muhalefete göre işlerin düzelmesi için rasyonel karar alma süreçlerinin çalıştırılması, tek adam rejiminden güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilmesi, yargı bağımsızlığının sağlanması, hukuk devletinin işler kılınması, liyakatin devlet yaşamına egemen olması, israfın ve şatafatın önlenmesi, bütün sınıfları içinde barındıran ve anayasal bir kurum olan ekonomik-sosyal konseyin toplanması ülkeyi içine girdiği türbülanstan çıkartacaktır.
Şu anlatılanlar içinde yaşadığımız hakikatin resmini bize sunmak için yeterli mi? Marx bir yerde “ görüngünün kendisi gerçek olsaydı, bilim yapmaya gerek duyulmazdı “ demişti. Gerçeğe ulaşabilmek için öncelikle kendimizi piyasada egemen olan iktisadın laf cambazlıklarından, tuzaklarından kurtarmak; memleketin ekonomik kurtuluşundan çok siyasi ikbalinin derdine düşmüş Erdoğan’ın aldatmacalarına teslim olmamak; şimdilik ufku Derviş proğramının uygulayıcısı Akp’nin 2002/2013 yıllarındaki ekonomik performansı ile sınırlı muhalefetin görüş menzilinin dışına atmak gerekiyor.