Weber Ve Ülgener Sosyolojisinden Dilan Polat Ve Seçil Erzen Vak’alarına Bakmak

Abbas Bilgili

Kapitalizmin arkasındaki itici gücün protestan ahlâkı olduğunu söyleyen Max Weber, bu görüşünü Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu isimli ünlü eserinde[1] savunurken, sadece çalışmaya övgü ile yetinmeyerek, protestan sofuluğun çalışmaktan daha fazlası olduğunu söyler. Meslek, ticaret, üretim, para kazanmak gibi kavramların üzerinde durarak, ekonomik akılcılık ve bunun gereği olarak da kazanılan paranın işletmelerin büyümesinde kullanıldığını anlatır. Çalışmanın, kazancın, sanat ve zenaatın, aşağılık ve kirli görünürken, reformasyon adı verilen dinde yenilik ile birlikte herkesin saygı duyduğu birer erdem haline geldiğini belirten Weber’e göre protestan ahlâkı ile beslenen kapitalist ruh, ortaçağdan sonra modern ekonomiye evrilir. Aşağılanan ekonomik faaliyetten, kalvinist ve püriten mezheple “vakit nakittir” zihniyetine geçilir. Weber, Protestanlığın “ekonomik akılcılık” kavramına verdiği önemi vurgularken (sh. 42), “irrasyonel tasarımlara göre yönünü bulan maceracı kapitalizme” karşı olmalarını da hatırlatır sh. (43). Edinilen servetin akılcı ve faydacı biçimde kullanımını ifade ettikten sonra “akıl dışı ve ihtiraslı kullanımıysa feodal duygulara çok yakın olduğu gibi, yaratılanların tanrılaştırılması olarak görülüp lanetlenmiş olan lüks tüketim biçimi olarak sayılmıştır” diyor (sh. 156).

Bizde de Sabri F. Ülgener, Weber’in Kalvinizmdeki son derece disiplinli meslek ahlâkı ve ciddiliğin, tasarruf bilinci ve çalışma düzeninin kapitalizmin doğuşundaki etkisini abartılı bulmakla birlikte büyük ölçüde isabetli bulur.[2]  Düşünce dünyamızın önemli isimi Ülgener, İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası isimli özgün eserinde[3] bizdeki ekonomik değişim ve gelişmenin Batı ile paralel yürümediğine değinirken, Batı’nın “yeni zamanlar”a ilerlerken, bizde “ortaçağlaşma” anlamında geriye gidişten bahseder. Sabri Hoca, bu gerilemeye önce eski tabirle “inhitat devri” derken, sonradan daha yenisini, “çözülme devri” kavramını kullanmayı tercih etmişti. “Çözülme Devri” kavramının, tarihçilerin imparatorluklar (bizde Osmanlı) tarihi için kullandıkları yükselme, duraklama ve gerileme devri kavramlarıyla karıştırılmamasını ve bunlarla ilgisinin olmadığını da hatırlatır. Ona göre çözülme devri, Osmanlı’nın da sınırlarını aşar ve 15. ve 16. yüzyıllardan günümüze kadar uzanır. Yani “çözülme devri” halen devam ediyor ve biz o çözülmenin içindeyiz. Batıda aşağılanmaktan kurtularak, saygın bir konuma gelen “çalışma olgusu” aynı değişimi, örneğin Osmanlı’da gösterememiş ve esnaf ve tüccarlar için “erazil ve esafil” (rezil ve aşağılık) kavramları yaygın biçimde kullanılmıştır. Bu zihniyetin normal çalışma yollarını tıkadığı açıktır.

Ortaçağ ahlakının Doğu’da büyük ölçüde normal kazanç yollarını tıkaması sonucunda anormal kazanç yollarına başvurmanın yaygınlığı üzerinde duran Ülgener, Weber’in “irrasyonal kazanç” dediği bu anormal kazançlar üzerinde ciddi biçimde durur. İbn Haldun’dan yaptığı alıntıya göre bir toplumda anormal kazanç yollarını tercih etmede, akıl ve idrak noksanlığının büyük payı olmakla birlikte, esas sebep bireylerin ticaret, sanat ve tarımda doğal yollarla çalışarak geçimini temin etmekte zorlanmalarıdır.

Normal kazanç yolları ne kadar geniş ve açıksa anormal yollara başvuranların azaldığı, yolların dar ya da kapalılığı fazlaysa anormal kazanç yoluna başvuranların arttığı görüşünde olan Ülgener, normal ve doğal yollar dışındaki kazançları da tasnife tabi tutar. Avrupa’da 16. Asırdan bu yana kazanç iç güdüsü 19. asırda büyük bir rasyonellikle endüstrileşmeye evrilirken, bizdeki gelişme ters istikamette olmuştur. Süreç, Batıda ticari kapitalizme dönüşme biçimindeyken, doğuda yerinde sayma ya da feodal zihniyetin devamı söz konusu. İsmet Berkan da yeni çıkan kitabında “Osmanlı neden çöktü?” sorusunun cevabını verirken, “kapitalizme geçememiş olmayı” vurgulamaktadır.[4]

Ticaret yollarının kervan yollarından okyanuslara kayması, doğuda yol üstündeki kentlerde canlılığın sönmesine neden olurken, iç pazarlardaki tıkanma ve kapanma; içeride ve dışarıdaki güvenlik noksanlığı ve zaten esnaf ve sanatkârlığın muteber görülmemesi normal kazanç yollarının tıkanmasında büyük rol oynamıştır. Karacaoğlan’ın “Harami var diye korku verirler / Benim ipek yüklü kervanım mı var?” diyerek, ticaret yollarındaki haramilere vurgu yapmasının bugünkü versiyonu “mala çökme” biçiminde ifade ediliyor ki, “mala çökmek” bugünkü tıkanmada sadece bir örnektir. Birkaç gün önce Ali Babacan dikkat çekici bir açıklama yaptı; vergi rekortmeni listesindeki ilk 100 kişinin 76’sı bazı sebeplerden dolayı isminin açıklanmasını istememiş ve bu sebeplerden birisi de “parama çökerler” kaygısı imiş. (07.01.2024, Karar Gazetesi). Bugün “mala çökme” eyleminin öznesi, dünün kervan yollarını kesen haramiler değil midir?

Ağırlıklı olarak Osmanlı döneminden örnekler veren Ülgener, dindar görünümlü Müslümanın durumunu, alıntı yaptığı bir beyit ile açıklar: “Kılur namaz, eder niyaz Hakk’a / Varır bey kapısına hem tımar umar!” Bu örnekten hareketle, bey kapısında tımar umanların bugünkü versiyonunu, Saray kapısında ya da başka bürokrat koltuğunda birkaç yerden maaş almak olarak belirleyebiliriz. Bunlar çözülme devri zihniyet ve ahlâkının devam ettiğini gösteren tipik örneklerdir.

Tarihçilerimiz, Yeniçeri Ocağı’nın bozulmasıyla birlikte askerlik yapmadığı /sefere gitmediği halde ocak defterine yazılanların varlığından bahseder. Ulufe alabilmek için Yeniçeri Ocak Defteri’ne yazılanların benzerini, bugün çalışmadığı halde belediye veya başka bir kamu kurumunda görünüp maaşını bankamatikten alanlarda görmüyor muyuz? Çözülme devri ahlâk ve zihniyetindeki davranış kalıbı, bugün de varlığını aynen koruyor.

Ülgener, din sahasındaki zihniyeti de inceleme gereği duymuş ve “İslam, mala mal varlığına değil kibir ve gurur metaı, çokluk yarışı olduğundan karşıdır” dedikten sonra gelinen noktada yarı dinî-feodal bir rant kapitalizmine vurgu yapmaktadır. Yine Hoca’nın gözünde “İslam, ortalama bir Müslüman gözüyle, şekil ve ibadet düzeyinden ahlâk ve davranış katına yeterince nüfuz etmiş değildir.”[5] Ülgener’in din sahasındaki bu görüşlerinin bugünkü dindar görünümlülere ve bugünkü özünü kaybetmiş tarikat ve cemaatlere uygunluğunu belirtmeye dahi lüzum yok.

Ülgener, “Evliya Çelebi, siyasi otoritenin en fazla yerleştiği asırlarda ve hem de hükümdar önünde o meşhur esnaf alayını tasvir ederken, hakiki sanat ve meslek erbabı arkasından hırsız ve dolandırıcı kafilelerini de –şerlerinden Allah’a sığınarak- “esnaf” diye tanıtmaktan kendini alamamıştı” diyor.[6] Bu satırlardaki dikkat çeken husus, hırsız ve dolandırıcı grubunun esnaf diye padişahın önünden geçmesidir ki, günümüzdeki bir takım dolandırıcıların ve kriminal tiplerin tepe noktalardaki kişilerle ve özellikle bir Bakan’la aynı karede poz vermiş olmalarıdır. Bugün dolandırıcılıktan yargılanan Dilan Polat’ın Cumhurbaşkanı ile resminin olmasını nasıl yorumlamak lazım? Bu kişi güzellik salonu işleten hakiki bir esnaf mıdır, ya da Evliya Çelebi’nin “şerrinden Allah’a sığındığı” dolandırıcı kafilesinden midir? Kazancı rasyonel midir, irrasyonel midir? Ülgener’in deyimi ile “nam ve şöhret peşinde koşan türedi tabaka, bir kelime ile ortaçağ zengini” midir? Uyuşturucu ile uğraşan mafyatik tiplerin eski İçişleri Bakanı ile resimlerinin olmasını da bu bağlamda yorumlamak gerekmez mi? Bu tipler Weber ve Ülgener sosyolojisindeki “irrasyonel kazanç”ın aktörleri olup, günümüzdeki yaygın örneklerdir.

Ülgener’in bu genel görüşlerinden sonra konuyu biraz daha daraltarak, normal kazanç yolundan tatmin olmayanları nasıl tasnife tabi tuttuğuna bakalım. Hoca bunları; 1) Kaba ve zorlu kazançlar, 2) Uysal ve sinsi kazançlar ve 3) Hayal ve hile mahsulü kazançlar şeklinde üç grupta ele almaktadır.[7]

Kaba ve zorlu kazançların, devlet otoritesini ellerinde tutanlarla o otoritenin dışında ve uzağında kalanların beraberce paylaştıkları bir yol olduğu belirtiliyor. Bazen açıkça yapılan soygunlar, bazen üstü örtülü biçimde rant kaynaklarından yararlanma olarak ifade ediliyor. Osmanlı’nın çözülme devrindeki devlet mansıplarının para ile satılması, para ayarının sık sık düşürülmesi bu tür kazancın bir başka biçimidir. Bugün yandaşlara ihale vermek için İhale Kanunu’nunda defalarca değişiklik yapmayı, kaba ve zorlu kazancın günümüz versiyonu olarak sayabiliriz. Yol kesme, kervan soyma en kaba biçimi olup, ihale ile çıkar sağlama daha incelikli halidir.

Uysal ve sinsi kazançlar, saray ve konak gibi zenginlik merkezlerine yakın durarak kazanç sağlamak olarak belirtilmekte ve türlü sebeplerle göze girme, yanaşma ve kapılanma olarak ifade ediliyor. Normal çalışma düzeninde sabır ve zaman gerektiren yükselme olgusu, göze girme ile hızla yükselmeye sebep olur ki, bunun günümüzdeki en bilinen yolu, liyakati bir kenara bırakarak, bizden olanın liyakatsiz de olsa makam ve mevki koltuğuna oturtulmasıdır. Rahmetli Ülgener Hoca bunlar için “eğri ve sinisi kazançlar” diyor. Bugünkü çözülme devri ahlâk ve zihniyet dünyasında örneklerini bolca görmek mümkün. Bunun için yüz suyu dökmek, el etek öpmek ve eğilmek gerektiğini de unutmayalım.

Hayal ve hile mahsulü kazançları Ülgener, define merakı, simya ve astroloji merakı, dua ve keramet üzerinden verdiği örneklerle açıklamaktadır. Batı’da ortaçağın sonlarında yaygın olan define arayıcılığı, bizde halen tarihi mekanları talan ederek devam ediyor. Normal geçim yollarında kullanmadığı akıl ve zekasını akla hayale sığmayan maceralar yolunda denemek olarak ifade ediliyor ki, havadan para kazanarak kısa yoldan zenginleşmenin günümüzde de meraklıları çoktur. Simya ve astroloji için hayal gücü geniş bir kandıran ile inanmaya hazır saf bir halk kitlesinin varlığına değinen düşünürümüz, bugün için bunun fazla öneminin kalmadığını söylese de, bugün de benzerlerini görmek mümkün. Dua ve keramet üzerinden çıkar sağlamanın günümüz versiyonunu medyumlara başvurma ya da yakmayan kefen bezi satan çıkarcı tarikat ehlinde görmek mümkün. Talep edenin çok olduğu piyasada bunun satıcılarına da gün doğmaktadır. Son günlerde medyayı işgal eden dolandırıcılık sanığı Seçil Erzan’ın şifacı denilen birinden medet umması ya da diğer dolandırıcı sanığı Dilan Polat’ın astrolog olarak ifade edilen kişiden yardım umması konunun güncelliğini de göstermektedir.

Ortaçağ için gelirin asıl gür kaynağını teşkil edenin siyasi menşeli kazançlar olduğu vurgusunu  yapan Ülgener, bu servetin yoktan var edilmediğini, normal yolla sağlanmadığını ve sadece el değiştirdiğini belirtiyor. Bu nedenle de gelir bakımından sosyal piramidin üst kısımlarına tırmananların siyasi nüfuz ve iktidar sahipleri olduğunu belirtiyor. Baştan beri verdiğimiz güncel örneklerden de anlaşılacağı üzere, rahmetli Ülgener, kitaplarını bugün yazmış olsaydı (60-70 yıl önce yazdı) kolay para kazanmanın sosyolojisi bağlamında ahlak ve zihniyet dünyamıza dair çok sayıda örnek bulmakta hiç de zorlanmazdı.

 

[1] Max Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, Çeviren: Milay Köktürk, BilgeSu Yayınları, 4. Baskı, Ankara 2019

[2] Sabri F. Ülgener, Makaleler, Derin Yayınları, İstanbul 2016, s. 395

[3] Sabri F. Ülgener, İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası, Der Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 1981

[4] İsmet Berkan, İnsan Uygarlının Kısa Tarihi, The Kitap, İstanbul 2023, s. 113-131

[5] Sabri F. Ülgener, Zihniyet ve Din / İslam, Tasavvuf  ve Çözülme Devri İktisat Ahlakı, Der Yayınları, İstanbul 1981, s. 56, 104, 121, 122

[6] Sabri F. Ülgener, İktisadi Çözülmenin Ahlâk ve Zihniyet Dünyası, s. 169

[7] Sabri F. Ülgener, İktisadi Çözülmenin Ahlâk ve Zihniyet Dünyası, s.159-170