Uydum, Hazır Olan İmama!

Erol Aydın

Aslında bütün mesele imama uymayanların en çok imamı eleştirmesinde yatmaktadır. Herkes hüsnü zan ile imama uysa ortak bir payda oluşacağı için aramızda tefrika da çıkmamış olacaktır. Adamın seküler bir yaşam tarzı mevcut; cami, cemaat ve namazla bir işi olmamasına rağmen dini mercek altına alması sosyolojik bir vakadır. Hiçbir batı toplumunda din bu kadar eleştiri konusu olmamıştır.

Diyanetin kadroları, bütçesi, cami sayıları, ne iş yaptıkları, makam arabaları ve hatta hutbeleri sürekli yakın markajdadır. Satır aralarında cımbız ile buldukları en küçük bir ifadeyi, “Habbeyi kubbe yaparak” algı oluşturmaktadırlar. Hak ve batılın bu mücadelesi yeni değildir, bundan sonra da devam edecektir. Öyle sanırsınız ki camileri kapatsak bütün sorunlarımız hallolacak. Din; ilerlemeye, gelişmeye ve tekâmüle karşıymış gibi ve bazı siyasetçilerin ifadesi ile çağ dışı bir eylem muamelesi görmektedir. İnsanların kutsalları üzerinde yapılan bu tepinme sonrasında da bu millet bize niye oy vermiyor? diye sormaları tam bir kara mizah olmaktadır.

Diyanete saldırıların bir de cemaat ve tarikat boyutu vardır ki o da evlere şenlik bir durumdur. Birçok tarikat, imamları devletin memuru oldukları için arkasında namaz kılmayı bile zül saymaktadırlar. Dışa kapalı dünyalarında en halis Müslümanların kendileri oldukları kanaati ile kendilerinden olmayanlara selam bile vermiyor olmaları barış ve esenlik dini olan İslam’la ne kadar bağdaşmaktadır sorusu havada kalmaktadır.

Bizler sade Müslümanlar olarak eleştirme şöyle dursun bazı konularda kafamıza takılan sorulara cevap bulmaya çalışırız ki o da fitneye sebep olmayacak hususlardır. Mesela, farz namazlarda imama uyduk açıktan okunan rekâtlarda sıkıntı olmasa da gizli okumalar da bazı durumlar kafamıza takılmaktadır. İmamın, sadece Fatiha ve Ettehiyyatü okunan rekâtlarda süreyi çok uzun tutması bugüne kadar anlaşılamamıştır. Bu okumaları hecelerine, hatta harflerine ayırsanız bu kadar sürmez diye düşündüğünüz olmuştur. İnsan düşünemeden edemiyor acaba bu süreyi uzatarak daha derin hoca mı olunuyor? Ya da tersinden soracak olursak bu süreyi normal tutsa imamlığına halel mi gelmektedir?

Sonuç olarak; bizim toplumda en fazla tartışılan konuların başında din gelmektedir. İlginç olan da “Namazda gözü, ezanda kulağı” olmayanların bu konulara müdahil olmasıdır. Bu durum, bilinçaltında yatan psikolojik bir travmadır ki o da kulluklarını yerine getiremeyenlerin vicdan azaplarını dindirmek için kendilerine haklı bir gerekçe bulma çabasından başka bir şey değildir. Bilmedikleri ise bu savunmanın onları kurtaramayacak olmasıdır.

Esenlik dileklerimle,

Erol Aydın