Ukrayna Krizi

Hacı Hüseyin Kılınç

György Lucaks'ın burjuvazinin yetiştirdiği iki büyük kişiden biri olarak nitelendirdiği diğeri Hegel'dir Goethe'nin, Fransız Devrimi ordularının 1792'de Valmy'de karşı-devrim ordularını yenilgiye uğratmasından sonra ' burada ve buradan sonra dünya tarihinde yeni bir çağ açılır ' dediği söylenir. İngiliz Troçkist Alex Callinikos ' Yanılsamaların Şenlik Ateşi ' isimli kitabına Goethe'nin bu sözlerini hatırlatarak başlar. Callinikos'a göre 2008 yılında Goethe'nin sözlerinde olduğu gibi ' dünya tarihinde yeni bir çağın açıldığını ' belirginleştiren iki olay yaşanmıştır. İlki ağustos başında Rusya ile Gürcistan arasında kısa süren savaş ve dünya kapitalizminin krizinin işaret fişeği olan Lehman Brothers'in iflası. Callinikos bu kırılmayı soğuk savaş sonrası dönemin sona erişi olarak değerlendirir. Rusya'nın Gürcistan ile yaşadığı sıcak çatışma ve Abhazya'nın işgali sadece Kafkaslar ile sınırlı bölgesel bir gelişme olarak değerlendirilemez. Bu gelişme ile Ruslar soğuk savaş sonrasında yaşadıkları çaresizlikten kendilerini kurtarıyor ve ilk kez küresel güçlerin dayattığı statükoyu kabul etmeyeceklerini silahlı olarak ilan ediyorlardı. Rusların bu adımına Gürcistan'daki turuncu devrimlerin arkasında bulunan güçler herhangi bir yanıt veremediler. 

Soğuk Savaş Batı'nın, Nato'nun büyük yengisiyle sona ermişti. Batı kapitalizminin saldırganlık örgütü olan Nato bu fırsatı Doğu'ya doğru hızla genişlemek suretiyle tarihsel bir avantaja dönüştürmek istiyordu. Berlin Duvarı yıkıldığı zaman üye sayısı 16 olan NATO'nun bugün 30 üyesi bulunuyor. Nato genişlemesinin neredeyse tamamını Rusya'ya, Doğu'ya doğru gerçekleştirdi. İki Almanya'nın birleşmesi sonrası eski Doğu Almanya topraklarının hızla Nato'ya katılmasıyla başlayan süreç 1999 yılında Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polanya'nın katılımıyla devam etmiş bunu 2004 yılında Litvanya, Estonya, Letonya, Bulgaristan, Romanya, Slovakya ve Slovenya izlemiş,  2009'da Arnavutluk ve Hırvatistan, 2017'de Karadağ ve en sonunda 2020 yılında Makedonya ittifaka katılmıştır. Katılan 15 ülkenin eski Yugoslavya bakiyesi olanları dışındakiler Nato'ya karşı Sovyetlerin liderliğinde kurulmuş askeri bir ittifak olan Varşova Paktının üyesiydiler.  Yugoslavya o günün dünyasında iki ittifakında dışında kalan, Bağlantısızlar denilen çoğunluğunu üçüncü dünya ülkelerinin oluşturduğu yapının öncü ülkelerinden birisiydi. Kısacası bu genişleme kapitalist restorasyon ile kapitalizm yolunda hızla ilerleyen geçmişin bürokratik olarak deforme olmuş ülkelerini Nato'nun silahlı kanatları altına alıyordu. Bu genişleme ile hem bu ülkelerdeki kapitalist restorasyon güvence altına alınıyor hem de eskinin Sovyetleri şimdinin Rusya'sı askeri açıdan kuşatılmış oluyordu. Ama Callinicos'un da vurguladığı gibi Ruslar 2008 yılında bu genişleme planının yakın çevresine kadar ilerlemesine dur dediler. Şöyle ki;

2008 yılındaki Bükreş Zirvesi'nde Nato Ukrayna ve Gürcistan'ın da ittifaka katılmasıyla ilgili ilkesel kararlar alacaktı. Bununla ilgili tüm hazırlıklar neredeyse sona ermişti. Bu gelişme Rusya'nın hem güneyden hem de Kafkaslardan çevrelenmesi anlamına geliyordu. Rusların Gürcistan ile kısa süreli sıcak savaşı bu kararın çıkmasını engelledi, Nato  kendi içinde bölündü. Başını Almanya ve Fransa'nın çektiği güçler süreci dondurmaya karar verdiler. Şimdi ABD ve İngiltere'nin öncülüğündeki güçler Ukrayna'nın Nato üyeliğini tekrar gündeme getirmek suretiyle Rusyayı yeni bir sınamayla karşı karşıya bırakmak istiyor. Ukrayna Nato'ya giren diğer ülkelerden çok farklı. Yaklaşık 45 milyonu bulan nüfusu ve büyük yüz ölçümü ile Ukrayna'nın Nato'ya katılması Ruslar açısından çok ciddi jeopolitik riskler doğuracaktır. Ukrayna politik yaşamı Batıcı ve Rus yanlısı güçler arasında ortadan ikiye bölünmüş vaziyette. Bu ülke turuncu devrimler olarak bilinen Batının doğrudan desteği ve teşviki ile gerçekleşen yığın hareketliliklerinin laboratuvarı konumunda bir ülke aynı zamanda. Nato'ya katılmış ve onun nükleer şemsiyesi altına alınmış bir Ukrayna Rusya'nın son yıllarda uluslararası sahada kazandığı tüm kazanımlara gölge düşürecektir. 

Batı güçlenen ve dünyayı bir ağ gibi saran Çin karşısında Rusya'yı ya yanına almak istiyor ya da Çin'le olan ilişkisini bozmak istiyordu. Çin'in dünya sisteminin üretim gücü haline gelmesi Rusya'nınsa genişlemeci politikaları Batı sistemini paniğe sürüklüyordu. Batı Ukrayna sıkıştırması ile Rusya'nın bileğini bükerek önemli tavizler koparmak istiyor. Ukrayna'nın Nato üyeliği Ruslara karşı yöneltilmiş bir tehdittir. Putin bu oyunun farkında görünüyor. ABD Ruslar sanki Ukrayna'yı işgale karar vermiş gibi savaş tamtamları çalıyor. Dışişleri Bakanı ağzından işgalin başlayacağı tarihi bile açıklıyor. ABD'nin amacı Rusya karşısında farklı tavır alma ihtimali olan Avrupalı güçleri yürüttüğü manipülatif dış politika ataklarıyla yanında hizalamak.  Hem doğal gaz hem de ihracat pazarı olan Rusya ile ekonomik olarak çok girift ilişkilere sahip olan başta Almanya ve Fransa'nın bu gelişmelerden rahatsızlık duyacakları aşikardır. Sahip olduğu silahlı gücü zeki dış politika ataklarıyla çok iyi kullanmasını bilen Putin ise vaziyeti kararlı bir ihtiyat içinde izliyor. Ukrayna'nın Nato üyesi olmayacağına dair Batılı güçlerden yazılı bir taahhüt koparmayı başardığı anda hedeflerine ulaşmış olacaktır. 

Dünya soğuk savaş sonrasının en riskli günlerini yaşıyor. Yaklaşık bir aydır diplomasinin, uluslararası ilişkilerin en yakıcı meselesini Ukrayna sorunu oluşturuyor. Taraflar büyük bir sınamayla karşı karşıyalar. Kısa süreli bir savaş ihtimali yok değil. Savaş riski pandeminin yarattığı ağır tabloyu daha da arttıracaktır. Böylesi bir savaşın sonuçlarından birçok ülke doğrudan etkilenecektir. Küresel emtia fiyatları zaten artarken savaş bu artışı katmerlendirecek ve birçok ülkeyi olumsuz etkileyecektir. Rusya Ukrayna'nın Nato üyeliği konusunda tavize yanaşmayacaktır.  İster savaş isterse diplomasi yoluyla olsun bu hedefine ulaşmak isteyecektir. 

Bu kriz şunu bir kez daha göstermiştir ki Nato asla bir savunma örgütü değildir. Nato batı kapitalizminin bir savaş örgütüdür.  Yayılmacıdır, saldırgandır ve barışın gerçek anlamda düşmanıdır. Soğuk savaş sonrasının emperyalist hakimiyet dönemindeki suskunluğu, sessizliği kapitalizmin gerçek bir analizini yapanları bu konuda zaten bir yanılsamaya sürüklememişti. Ama Ukrayna krizi ile birlikte asıl misyonunun şaşmaz bir biçimde bir kez daha ortaya çıktığını düşünüyoruz.