Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Çevik, Türkiye'nin su varlığına göre yapılan sınıflandırılmada "su azlığına sahip" ülkeler arasında yer aldığını ifade ederek, "2040 tahminlerinde ülkemiz "oldukça yüksek su sıkıntısı" içinde olacak ülkeler arasında yer alacak" dedi.
Prof. Dr. Çevik, her geçen gün artan nüfus, şehirleşme ve değişen yaşam standartlarıyla birlikte suya olan talebin daha da arttığını söyledi. Dünya haritasına bakıldığında görülen maviliklerin sadece yüzde 2.4'ünün tatlı su olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Çevik, "Bu suyun ise yüzde 87'si buz ve kar, yüzde 13'si su şeklindedir. Yüzde 13 sıvı suyun ise yüzde 95'i yeraltı suyu, yüzde 3'ü göl, nehir, dere gibi yüzey suyu, yüzde 2'si toprak nemidir. Kolaylıkla ulaşılabilir tatlı suyun toplam içindeki yeri yüzde 0.3 civarındadır. Doğal Hayatı Koruma Vakfı'nın Türkiye'nin Su Riskleri raporunda yer alan "Yerküre üzerindeki suyun tamamı 5 litrelik bir şişeye konacak olsa, biz insanların erişebileceği tatlı su miktarı, yalnızca 1 yemek kaşığına denk gelir" ifadesi, dünyada kullanılabilir su kaynaklarının ne kadar kıt olduğunu ve suyun insanlık için en önemli maden olduğunu ortaya koymaktadır" dedi.
"Su azlığına sahip ülkeler arasındayız"
Su varlığına göre yapılan sınıflandırılmada "su azlığına sahip" ülkeler arasında yer aldığımızı belirten Prof. Dr. Çevik, şöyle devam etti:
"2040 tahminlerinde ülkemiz "oldukça yüksek su sıkıntısı" içinde olacak ülkeler arasında yer alacak. Su kullanımı sadece su olarak kullandığımız tarafı değildir aslında. Kullandığımız her ürün için bize ulaşıncaya kadarki aşamasında su kullanımı vardır. Son dönemlerde sıkça duymaya başladığımız, bir mal veya hizmet üretmek için gerekli tatlı su miktarının tüm tedarik zinciri içindeki ölçümünü ifade eden "su ayak izi", biz insanoğlu için çok önemli bir kavramdır. Su Yönetimi Genel Müdürlüğü ve WWF'in yaptığı çalışmaya göre, ülkemizde sektörler ele alındığında yüzde 89'u tarımın su ayak izidir. Tarımda da bitkisel üretimin yüzde 80'i yeşil sudur. Yani ülkemizde gıdaya ulaşım ve ülkemiz ekonomisi için yağış önemlidir ve iklim değişiminden oldukça fazla etkileneceğiz."
"Alışkanlıklarımızı gözden geçirmeliyiz"
Tüketim alışkanlıklarımıza bakıldığında ise su kullanımımızın oldukça fazla olduğunu söyleyen Prof. Dr. Çevik, "Ürünlerin su ayak izine bakarak bunu daha iyi ifade edebiliriz. Örneğin, 1 kilogram pamuklu kumaş elde edilmesi için 11 bin litre, 250 gramlık bir tişört için 2 bin 700 litre suya ihtiyaç vardır. Gardırobumuzu düşündüğümüzde bireysel su kullanımımızın ne kadar yoğun olduğunu görürüz. Mutfağımızdan örnek verecek olursak; ortalama olarak 150 gramlık bir elma için 125, 1 kilo domates için 200, 1 kilo patates için 290, 1 kilo kabak için 350 litre suya ihtiyaç vardır. Aynı durum hayvansal gıdalar için de geçerli. Ortalama olarak 1 kilo dana eti için 15 bin 400, 1 kilo tavuk eti için 4 bin 300, 1 litre süt için bin 20 litre suya ihtiyaç var. En fazla kullandığımız ekmeğin 1 dilimi için 40 litre, 1 adet A4 kağıt için 10 litre su kullanıldığını düşündüğümüzde biz insanoğlunun tüketim alışkanlıklarını yeniden gözden geçirmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır" diye konuştu.
Evsel su kullanımı üzerine yapılan bir araştırmada en fazla su kullanımının yüzde 26.8 ile tuvaletlerde olduğunu belirten Prof. Dr. Çevik, bunu yüzde 21.7 ile çamaşır yıkama ve yüzde 16.7 ile duş almanın takip ettiğini söyledi. Prof. Dr. Çevik, "Tuvalet temizliğinde kullanılan rezervuarlardaki suyun içme suyu olması ayrıca düşündürücüdür. Bir damla suyun bir dünya hayat olduğunu unutmamalıyız" dedi.