Gerileyen bir güç olsa da, hiç kuşkusuz dünyanın en büyük emperyalist gücü olmaya devam eden ABD’nin, başkanlık seçimlerinde rakibinden açık ara önde olduğu anlaşılan bir başkan adayına yapılmış bir suikast öyle kolayca geçiştirilecek bir anlam taşımaz. Kim bahsettiğimiz yaklaşımın içinden konuşuyorsa o kişi içinden geçtiğimiz çağın asli dinamiklerini kavramaktan uzaklaşmış demektir. Trump kaybettiği 2020 seçimlerinin sonuçlarını kabul etmeye yanaşmamıştı. Seçimlerde hile yapıldığını iddia ederek taraftarlarını sonuçları tanımamaya çağırmıştı. Başkentte toplanan taraftarları Trump’ın yaptığı tahrikkar konuşma sonrasında kongre binasını basmıştı. Kongre binası işgal edilmiş ve ne kadar faşist kılıklı adam varsa genel kurul salonuna doluşmuştu. Zombi kılıklı adamların kıyafetlerinin komikliği nedeniyle medya işi magazine sarmıştı. Sanki bir tiyatro oynanılıyor gibiydi. Baskının gerçek anlamından uzaklaşan medya olayı bir seyirlik gösteriye çevirmişti. Hâlbuki bu baskın dünyanın içine girdiği yeni dönemin güçlü bir işaretiydi. Dünyaya demokrasisi ile örnek gösterilen bir ülkede hâlihazırda başkan olan birisi girdiği seçimde hile yapıldığını iddia ediyor ve taraftarlarını da sonuçları tanımamaya çağırıyordu. Seçim burjuva demokrasisinin en önemli belirtisiydi. Bir ülkede demokrasisinin olup olmadığının yegâne ölçüsü serbest, dürüst ve hilesiz seçimlerdi. Demokrasinin kalesi sayılan ve öyle olduğu kabul edilen bir yerde iddialı bir başkan adayı taraftarlarını seçim sonuçlarını tanımama konusunda bir ayaklanmaya çağırıyorsa artık orada burjuva meşruiyeti can çekişiyor demekti.
Herkes bu gelişmeye kötü bir anı olarak baktı. Amerikan demokrasisine yapılmış bir şakaydı sanki. Zombi kılıklı adamların temsil edici bir gücü yoktu. Trump ise tesadüfler sonucunda başkanlık koltuğuna oturmuş tam bir serseriydi. Trump’ın serseri olduğundan hiçbir kuşkumuz yok. Fakat onun bu özelliği çağın bir semptomu haline gelmiş ise ne yapacağız? Her şeyin alışıldığı şekliyle devam edeceğine inanıp kendimizi avutabilir miyiz? Liberal kapitalizmin en bilindik karakterinin konformizm olduğunu biliyoruz. Liberal kapitalizmin dünyasında kişi bir özne olma ve kendini öyle görme yeteneğini kaybetmiştir. Kendi eyleminden tümüyle bağımsız işleyen bir dünyaya hapsolmuştur. Bu dünyayı etkileyebilmesi, değiştirebilmesi mümkün değildir. Yapabileceği tek şey artık ona uyum sağlamaktır. Hâlbuki liberal kapitalizm kapitalizmin sadece bir serabıdır. Kapitalizme asıl doğasını kazandıran şey anarşik, patlayıcı yapısıdır. Kapitalizm sürekli yeni çelişkiler ve çatışma biçimleri üretmeden duramaz. Hele emperyalizm aşamasındaki kapitalizme bu mantık hâkimdir.
Kongre baskını basit bir fenomen olarak anlaşıldı. Çünkü ABD’nin kendi hakkındaki dünyaya sunduğu imgeyi canlı kılabilmesi için bu cini kovmaya ihtiyacı vardı. Adıyla ve sanıyla koyalım ki bu cinin adı faşizmdir. Kongre baskını serseri mayın bir karaktere sahip Trump’ın faşist kitlesini sokağa indirmesiydi. Karşımıza tuhaf kılıkları ile çıkan adamlar birer zombi değil konfordan unuttuğumuz faşistlerdi. Liberal kapitalizmin serabı faşistlerin varlığını bize unutturdu ise suç onlarda değil konforlu hayatına gömülenlerdeydi. Faşizmin tarihinde bu tür kitle ataklarına sıklıkla rastlanmıştır. Roma yürüyüşü, Reichtag yangını ve ertesinde Yahudi ve komünistlere karşı gerçekleştirilen pogrom hafızalarda hala tazedir. Kongre baskını da kritik bir dönemece işaret ediyordu. Faşizmin hala dünyanın en büyük emperyalist ülkesinde ulaştığı aşamayı simgeliyordu. Ama liberal kapitalizm faşizm ile zaten ikiz kardeştir. Aralarında güçlü simbiyozlar olduğundan gelişini fark etmesi zordur. Bir de Amerikan kibri kendini böyle bir şeyle yan yana getirmek istemez. Faşizm geçmişin kötü bir anısıdır.
Demokratlar iktidara geldikten sonra Trump’ı yıldırmanın ve kamuoyu nezdindeki itibarını küçültmenin dışında hiçbir şey yapmadılar. Zamparalığını magazinelleştirerek muhafazakâr Amerikalıların gözünde yıpratmaya çalıştılar. Kongre baskınındaki rolü ortaya çıkarılmadı. Bunun üzerine gidilmiş olsaydı Demokratların siyasi bir hesaplaşma peşinde oldukları kanaatine varabilirdik. ABD’nin iki partili sisteme dayalı olan ve bu nedenle de tahterevalli demokrasisi diye nitelendirdiğimiz sistemi böyle bir hesaplaşmadan tırstı. İşi sulandırarak bir porno yıldızı ile geçmişte yaşadığı ilişkiyi öne çıkardı. Trump’a yalan söylemekten bir ceza verildi ise de bu ceza seçimlere katılmasının önünde bir engel teşkil etmiyor.
Trump bir serseri mayın faşisti olarak ABD’de her geçen gün güçlenen bir eğilimi temsil ediyor. Trump Demokrat parti elitlerinin karşısına tek başına kendini koyuyor. Kozmopolitleşmiş, ülke bağlarını umursamayan ve küreselciliği temsil eden Demokratlar karşısında Trump derin Amerika’nın sözcüsü olduğunu söylüyor. Medeni haklar karşısında iktisadi olarak gerileyen geniş yığınların maddi çıkarlarını savunuyor. Demokratlar liberal orta sınıflar ve hispaniklerden destek alırken Trump’ı orta bölgeler, çöküşe geçen sanayi havzaları ve göçmen meselesini dert edinenler destekliyor. Trump kaybedenlerin, durumu iyiye gitmeyenlerin, gelecekten endişe duyanların desteğini alıyor. Onların korkularından, endişelerinden besleniyor. Kapitalizmin ezdiği, dışladığı ve yokluğa ittiği çevrelerin öfkesini hedef saptırarak Demokrat elitlere yöneltiyor. Faşizmin bilindik repertuvarından besleniyor. Elitlerin onu beğenmemesini, küçümsemesini, hor görmesini bir bumerang etkisiyle onlara geri gönderiyor. Yalancılığı, sahtekârlığı, sadakatsizliği bir dezavantaj değil onun için. Hangi faşist yalancı ve sahtekâr değildi. Maddi çıkarların zorladığı ve bir kurtarıcıya ihtiyaç duyan kitleler için ahlak bir masaldan ibarettir sadece. Üstelik ahlak bahsinde Demokratların sicilinin parlak olduğunu da kimse söyleyemez.
O nedenle Pennsylvania’da yaşanılan silahlı saldırı basit bir olay olarak geçiştirilemez. Kongre baskını kadar önemlidir ve ileride bir milat olarak anlaşılacaktır. Olayla ilgili gerçekleri hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Suikastçının kendi başına yaptığı bir eylem olup olmadığının da şu aşamada bir önemi yoktur. Kennedy suikastı ile ilgili gerçekler hala bilinmiyor. Bu konudaki arşivler açılmıyor. Suikastın ABD siyasetinde yaratacağı etkiler önemlidir bu aşamada. Karpuz gibi ortadan ikiye yarılmış bir toplumu bu suikast yekvücut yapmayacak daha da gerecektir. Suikast Trump ve kampanyasına ivme katacaktır. Taraftarlarını onun etrafında kenetleyecektir. Akli melekelerinin artık çalışmadığı bir başkan adayıyla demokratların Trump karşısında seçim kazanma şansı zaten yoktu. Bu olay ile küçük olan ihtimal de tümüyle ortadan kalkmıştır.
ABD’de de faşizm çanları artık daha güçlü ses çıkartıyor. Dört yıllık başkanlığında Biden eski bir soğuk savaş siyasetçisi olarak yeni soğuk savaşı yeniden canlandırmıştı. Ukrayna savaşının başlıca sorumlularından biridir. Gazze halkının öfkesi üzerinden hiç eksik olmayacak. Ama Trump tam bir faşisttir. Kontrolsüz, ne yapacağı kestirilemeyen, narsisist bir karakter. Suikast sonrası havaya kalkan eli bile narsisizmin işareti. Bir tür meydan okuma. Kolay yıkılmayacağım diyor. Liberal kapitalizmin kış uykusunun sonuna gelindi. Artık faşizmin yükseliş halinde olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Kendi kış uykumuza son vermenin zamanı gelip çatmadı mı?