İki yıldır pandemi nedeniyle gidemiyordum Trabzon yaylalarına.
Bizim yaylalarımız Çukurova yaylalarına benzemezdi. (Şimdi benzettiler maalesef.) Çukurova yaylaları adeta bir şehir olmuş, Çukurova’da sıcaklardan kaçan insanların soluklanma yeridir. Hayvancılıkla yerleşik köylüleri saymazsak ilgisi yoktur.
Karadeniz yaylaları ise hayvancılık için mera arayışından doğmuş, yaz için gidilen yerlerdir. Buralarda başlangıçta beton yapı hiç yoktu. Kelif denilen, dört tarafı yığma taştan, harç kullanmadan yapılan duvar ve üstü çam ağacından çekilen hartama denilen ince yaprak gibi ahşaptan örtülürdü.
Yaz sonu dam kısmı sökülür, ev olarak kullanılan kısma yığılır, üstü naylon ve toprakla örtülürdü. Şimdi artık betonarme evler yapılmış ve hayvansız yaylacılık dönemine geçilmiştir. Çirkin çirkin yapılar… Güzelim doğanın canına okunmuş... Son gidişimde gördüm ki, yüzlerce yeni bina daha yapılmış.
Bizi bir sürpriz daha bekliyordu. İlk gün hava güneşken ikinci gün kar yağdı. Ve büyük hayallerle gittiğimiz yaylalardan üçüncü gün kaçmak zorunda kaldık. Çünkü havanın düzelmesini bekleyecek kadar zamanımız yoktu. 28 Mayıs’ta yeğenim Şafak'ın düğünü vardı Eskişehir'de. Ayrıca, giderken Amasya'ya uğramayı ve orada fotoğraf çekmeyi planlıyorduk. Sonuçta kısa gezimizden elimizde size sunduğumuz fotoğraflar kaldı. Gelecek hafta Amasya fotoğraflarını beğeninize sunacağım. İyi dileklerimle hoşça kalın.