Tezkereden Sonra: Yetmez ki...

Hacı Hüseyin Kılınç

Gare’den sonra ikinci kopuş nihayet  gerçekleşti. Hatırlanacaktır Gare operasyonu ile iktidar kendisi açısından bir destan yazmayı planlanlıyordu. Her şeyin fiyaskoya dönüşmesi muhalefet partilerini ilk defa güvenlik politikalarını sorgulamaya ve tavır almaya itti. İstisnasız tüm muhalefet partileri iktidarın arkasında durmayarak operasyonun mantığını, zamanlamasını, hedeflerini sorgulamaya başlamıştı. Bu ilk kopuştu ve muhalefet cesaretini açık bir askeri ve siyasi fiyaskonun herkes tarafından kabullenilmiş olmasından alıyordu. 

Akp iç ile dış arasındaki ayrımı tümüyle kaldırdığından bunun siyasi karını kimseyle paylaşmak istemediğinden, güvenlik ve dış politika alanında attığı her adımda muhalefetin arkasına dizilmesine alışmıştı. Muhalefet her tezkere öncesinde izlenen politikaları eleştiriyor, ancak savaş tezkereleri Meclis’e geldiğinde tıpış tıpış evet demek zorunda kalıyordu. Buhranı önleyemeyeceğini, halkın mutfağındaki yangını söndüremeyeceğini bilen Erdoğan’a siyaset yapma alanı olarak, Batı’yı sürekli hedef göstermek, ilişkileri kopmayacağı ama sürekli gerileceği kontrollü bir eşiğe yükseltmek, muhalefeti de onlarla iş tutan, Türkiye’nin ‘ milli meselelerinde’ hassasiyeti törpülenmiş olmakla suçlamak dışında bir alan kalmamıştı. 

Muhalefet Erdoğan’ın sıkışmışlığının, çaresizliğinin elbette ki farkındaydı. Ekonomiye yapılan ve iktisadi akılla ilişkilendirilmesi mümkün olmayan müdahaleler, artık Erdoğan’ın çekirdek seçmenini dahi yaka silker hale getirmişti. Önemli bir seçmen bloğu buhranının etkisiyle Akp’den uzaklaşıyor, fakat muhalefetin ekonomiyi toparlayacağına tam inanamadığından ve kültürel bagajlarından dolayı kenara çekilmiş vaziyette en büyük seçmen bloku olan kararsızlar arasına katılıyordu. Bu durumdaki bir Erdoğan’a verilecek desteğin muhalefetin kendi seçmen tabanında ciddi bir rahatsızlığa yol açacağı aşikardı. 

Hdp ise ‘ tutum belgesiyle ‘ taleplerini toplumun büyük çoğunluğunun çok rahat kabul edebileceği bir düzeye çekmişti. İki ittifaka da dayanmayan politikası kendi seçmen tabanını etrafında konsolide etmişti. İktidarın muhalefeti dağıtma politikalarının Hdp üzerindeki versiyonlarıysa Kürt siyasetindeki güç merkezlerini karşı karşıya getirmeye ve bir kargaşa hali yaratmaya matuftu. Anlaşılan Öcalan bu konularda ikna edilememiş olmalı ki İmralı kosteri Marmara’ya açılamıyor. Demirtaş ve Hdp arasında yaratılmak istenilen itilaflarda her defasında zekice püskürtülüyor. Demirtaş artık Kürt siyasetinin neredeyse bilge lideri konumuna yerleşti. Haksız yere cezaevinde tutulması, boyun eğmeyen duruşu, Erdoğan karşıtı cephenin kırılganlaştığı anlardaki müdahaleleriyle yaptığı tahkimat onu sadece Kürtlerin gözünde değil toplumun büyük çoğunluğu nezdinde saygıdeğer bir siyasetçi haline getirdi. Kandil’in ise Hdp üzerindeki markajını azaltması, kritik momentlerde yaptığı destek açıklamaları, Hdp’yi siyasetin en etkili aktörü düzeyine taşıdı. 

İşte bu koşullarda CHP’nin alışıldık tavrını sürdürmesi Erdoğan için bir can simidi olacaktı. Yapılan muhalefetin etkisini sıfırlayacak, büyük bir inandırıcılık sorgulamasına sebebiyet verecekti. Artık seçmen tabanı eriyen, destek oranı her geçen gün azalan, halkın ekonomik endişelerini takmayan sadece bir kredi, bankacılık krizinin ortaya çıkmasını engelleyerek siyasi ömrünü uzatmaya çalışan Erdoğan bu destek sayesinde muhalefeti yeniden  arkasına dizmiş olacaktı. Bunun sonucu ise CHP Genel Merkezi’nin ve liderliğinin kendi tabanıyla çatışması demekti. Son zamanlarda İzlenen agresif politikaların büyük bir inandırıcılık sorgulamasıyla baş başa kalmasıydı. Tutum belgesiyle gelişen Hdp ile ilişkilerin yeniden tökezlemesi ve krize sürüklenmesiydi. 

CHP liderliği bu momentte tarihin mantığına uygun davranarak Yenikapı’da temelleri atılan mutabakatı paçavraya çevirdi. Erdoğan’ın şahsi iktidarını sürdürmek için Türkiye’ye yaşattığı ve yaşatacağı felaketlere artık destek vermeyeceğini ilan etti. Saldırgan, agresif, maceracı ve hiçbir sonuç vermeyen güvenlikçi dış politikanın Türkiye’ye bir hayrı olmayacağını geç de olsa ilan etti. 

Erdoğan’ın artık Türkiye’nin sırtında bir kambur olduğunu düşünenler için ‘ yetmez ama ‘ demek vaktidir. Evet mesele salt Erdoğan’dan kurtulmakla bitmeyecek onu var eden, koskoca yirmi yıl başımızda sallandıran düzenin kendisi sorgulanmadıkça, aşılmadığı takdirde yeni Erdoğan karikatürleri karşımıza çıkmaya devam edecek. Çünkü Erdoğan ruhu tıpkı bir Zeitgeist gibi her yere sindi. Ona öykünen, onun gibi davranan binlerce örnek var karşımızda. 

Şimdi dışarıda ve içeride savaşa dayanan, kendisinden olmayanı terörist sayan, halkı yoksullaştıran, uluslararası itibarımızı sıfırlayan, her köşeyi tutmuş liyakatsizlerin, yeteneksizlerin Cumhuriyeti  bir kadavraya çevirdiği düzenle hesaplaşma vakti.