Terörizm Efsanesi: Popülist Terör (4)

Hacı Hüseyin Kılınç

Rus popülizmi Rus düşünce ve eyleminin en orijinal halini temsil ediyordu. Popülizm dediğimiz düşünce biçiminin ve hareketinin de temellerini oluşturuyordu. Rus popülistleri halk sevgisi ile donanmışlardı ve halkın saflığına inanıyorlardı. Okur-yazarlığın kişiliği parçaladığını düşünüyorlar ve üzerlerindeki bu yükü atmak için halka gitmek ve ondan beslenmek gerektiği sonucuna ulaşıyorlardı. Popülistler hiçbir zaman tam bir bütünlük teşkil etmediler. Kendi içlerinde sayısız eğilime ve anlayışa sahip oldular. Ancak hepsini birleştiren unsur Rusya’nın kapitalist gelişme aşamasından geçmemesi, bu evreyi yaşamamasıydı. Bu anlamda Rus popülistleri sınıfsal olarak köylülüğün ve küçük üreticiliğin çıkarlarını savunuyorlardı. Bu bahsettiğimiz iki özellik, sayısız eğilime sahip bu düşünceyi ayakta tutan iki temek sütundu. 

Her şeyden önce Rusya tam anlamıyla bir köylü ülkesiydi. Dünyanın en geniş topraklarına sahip bu ülkede köylülük neredeyse nüfusun tamamına yakınını meydana getiriyordu. Serflik kaldırılıncaya kadar da şehirler hayli yavaş gelişmişti. Petro Batı’ya imrenerek yepyeni bir kent kurmuş ve buraya kendi adını vermişti. Neva’nın sayısız kolları ve bataklıklar üzerine kurulmuş Petersburg Rusya’nın Batı’ya yönelik yüzünü teşkil ediyordu. Petro boyarların her birine burada malikâneler yaptırma zorunluluğu ile bir süre oturma mecburiyeti getirmişti. Amacı hem soyluları göz önünde tutmaktı hem de imrendiği Batılı hayatı bu sınıfa kabul ettirmekti. Slav ve Tatar karışımı bu sınıf İvan’dan sonra ilk defa böylesine despot bir Çar ile karşılaşıyordu. Çarın maiyetini oluşturmakla, bürokrasi ve orduda kritik yerleri tutmakla beraber her zaman Çar’a karşı ihtiyatlı olmuşlardı. Batılılık giderek eğitim görmüş bir bürokrasiyi de meydana getirecek ve Çarlar tam anlamıyla kendisine bağlı ve varlığını devlete borçlu bu zümre sayesinde boyarlara karşı özerkliğini arttıracaktı. 

Feodal aşamada şehirleşme Volga ile Dinyester nehirleri etrafında kümeleşmişti. Ayrıca Novgorad denilen bölge artizanal üretimde ön plana çıkmıştı. Nehirler tüccarlar için ulaşımın maliyetini düşürüyor ve ticari hayata canlılık kazandırıyordu. Bu iki nehir ve diğer sayısız nehirler malların değiş-tokuşuna imkân sağlıyordu. Novgorad ise en Batıdaki yerleşim olarak güçlü bir komün geleneğine sahipti. Artizanal olarak başlayan üretim giderek çeşitlenecek ve ileride burası ülkenin sanayi merkezi haline gelecekti. Moskova ise Çar’ın ve boyarların ikamet ettikleri yer olarak başkentti. Ülkenin kalbi sayılan bir noktada yer alıyor ve idari olarak her şeyi bünyesinde topluyordu. İşte dünyanın bu en büyük yerleşimine ve nüfus olarak bir o kadar insana sahip ülkesinde köylüler kendi kapalı dünyalarında çoğu kez her şeyden habersiz bir hayat sürdürüyorlardı. 

1861 yılında serflik kaldırılıncaya kadar toprakta neredeyse kölelik hâkimdi. Rus formasyonundaki serflik ile Batı’da daha çok angaryaya dayalı serflik arasında niteliksel sayılabilecek bir farklılık vardı. Rusya’dakine toprağa bağlı kölelik demek daha doğruydu. Köy yerleşimine Rusçada Mir deniliyordu. Mir özgün bir modele sahipti. Her Mir ortaklaşa ekilip biçilen bir toprağa sahipti. Ve köylüler Mir’e ait sayılan bu toprağı birlikte ekip biçiyorlardı. Mir’in yarattığı güçlü bir komünal gelenek ve kültür vardı. Mir aynı zamanda idari bir statüye de sahipti. Köylüler bu toprakları ortaklaşa biçimde ekip biçmekle birlikte ayrıca toprak aristokrasisine bağlı bir sınıftılar. Devasa büyüklükteki arazilere sahip soylular nezdinde köylüler hiçbir hak ve hukuka sahip olmayan köleler statüsündeydi. Köylüler geleneksel hantallıkları içinde Çar’ı babaları sayıyordu. Çar dinin gerçek koruyucusuydu ve din köylülüğün maneviyatını baştan aşağı belirliyordu. Çar dinin hamisi olduğu gibi boyar zulmü karşısında sığınılacak bir limandı da. Bu yapıyı Ortodoks kilisesine bağlı din adamları sınıfı tamamlıyordu. 

Köylünün zulüm karşısındaki kayıtsızlığı ile sessizliği ve bir yandan da Mir’in getirdiği komünal yaşama yatkınlığı Rus okumuş-yazmışlarına büyüleyici geliyordu. Eğitim imkânına sahip bu kesim aristokratların, bürokratların ve tüccarların çocuklarından meydana geliyordu. Petro devleti modernleştirmek için ilk adımları atmış ve 2.Katerina uzun iktidarında daha ihtiyatlı biçimde bunu ilerletmeye çalışmıştı. Ruslar semi-periferik bir formasyon içinde gerçekten de özgün bir yere sahiptiler. Petro kimliğini gizleyerek Avrupa’da uzun yıllar geçirmiş ve başta gemi yapım tekniği olmak üzere pek çok şeyi ülkesine ilk elden getirmişti. Katerina ise özellikle Fransız aydınlanmacılarına derin bir sempati besliyordu. Alman kökenli Çariçe kontrolü kaybetmeden ülkesini modernleştirmek istiyordu. Diderot’u ülkesine davet etmiş, Voltaire ile yazışmıştı. Modernleşmek için Batıya talebeler göndermiş ve ilk modern okulları açmıştı. Batıya ülkelerine faydalı olmaları için ve ilim ve fen öğrenmeleri amacıyla gönderilen talebeler Batı’nın en yıkıcı düşüncelerini alarak ülkelerine geri döndüler. Batı’nın aydınlanmış despotlarına özenen Çar ve Çariçeler bu yıkıcı düşünceler karşısında önce şaşkınlığa sürüklendilerse de buna cevapları zulmü daha da arttırmak oldu. 

1861 yılında serfliğin kaldırılması bir dönüm noktasıydı. Serflik kaldırılmış ve toprağa bağlı köleliğe son verilmişti. Serflik kaldırılmakla birlikte köylüye toprak dağıtılmamıştı. Hatta soylular tedbirleri önceden alarak köylülerin topraklarına karşılığını ödemeden el koymuşlardı. Serflik iç dinamiklerden ziyade Rus formasyonunun dünya sisteminin bir parçası olması nedeniyle kaldırılmıştı. Kagarlitski’nin kitabında mükemmel bir biçimde analiz ettiği bu dönemin ayrıntısına girme imkânımız yok. Ancak aynı yıllarda Amerikan İç Savaşı’nın yaşandığını ve Kuzey ile Güney arasındaki bu savaşın Osmanlıyı olduğu gibi Rusya’yı da etkilediğini geçerken belirtelim. Serflik ve uygulanma biçimi olan toprağa bağlı kölelik bu haliyle üretici güçlerin gelişmesi önünde bir ayak bağı olmuştu. Dünyayı doyuran bir ülke olarak Rusya bundan faydalanmak ve kapitalizme doğru açılarak öne fırlamak istiyordu. Rus düşüncesinin bir diğer ayrıcı yanı da bu yönüydü. Özgünlüğünü bir gerilik olarak değil ileriye fırlamanın bir imkânı telakki etmek çok yaygındı.   

Popülistleri harekete zorlayan asıl gelişme serfliğin kaldırılması oldu. Geç kaldıkları taktirde kapitalizmin Rus toprağına girişini engelleyemeyecekleri endişesi had safhaya vardı. Kapitalizmin gelmesi demek topraktaki Mir düzeninin ortadan kalkması ile eşdeğerdi. Geç kalmanın verdiği avantaj ile başta popülistler Batı’nın gelişme aşamalarını çok iyi incelemişlerdi. Feodalizmin tasfiyesi kapitalizmin önünü açmıştı. Kapitalizm ise bireycilik, bencillik ve Rus’u popülistler nezdinde orijinal yapan her şeyin yok olması demekti. Bu nedenle kapitalizmi yaşamadan ve üzerinden atlayarak sosyalizme geçiş tartışması yapıyorlardı. Bunun için ellerinde Mir gibi topraktaki komünal mülkiyete izin veren bir kaldıraca sahip olduklarına inanıyorlardı.  Popülizmin her türü ama az ama çok kapitalizme bir öcü gibi yaklaşıyordu. Aralarındaki fark yöntem konusunda çıkıyordu. 

Kapitalin Almanca orijinali dışındaki ilk çevirisinin 1872 yılında Rusça’da yapılmış olması tesadüf değildi. Çarın sansür heyetinin kitabın yayınlamasına izin vermesi de cehaletten değildi. Marx’ın bir yerde dediği gibi İngiltere örneğini inceleyen bu kitap geri uluslara kapitalizm altında yaşayacaklarını anlatıyordu. Bu nedenle ‘anlatılan senin hikâyen’ demişti. Popülistler işte bu hikâyeyi yaşamadan, üstünden atlayarak ve yaşandığında tarihi bir fırsatı kaçıracaklarını düşünerek 1870’li yılların başlarında ‘halka doğru’ hareketini başlattılar. Binlerce insan Rus köylüsü mujiğe hayran olarak köylerin yolunu tuttu. Modern kıyafetlerini yakarak, köylüler gibi giyinmeye dikkat ederek halka gittiler. Amaçları halkın içinde uyuyan cevheri harekete geçirmekti. Bildiklerini unutacaklar, aldıkları eğitimi kenara atacaklar ve onlardan öğreneceklerdi. Avrupa devriminin büyük ismi M. Bakunin talebelere okullarını bırakmalarını, öğrendikleri her şeyi yok saymalarını ve sadece halka gitmelerini ve onlardan öğrenmelerini ateşli biçimde tavsiye ediyordu. Kapitalizm bir kez geldiğinde ve Rus toprağında tutunmaya başladığında yıkıcı etkisini hemen gösterecek ve artık geri dönüş olmayacaktı.