Terörizm Efsanesi (9)

Hacı Hüseyin Kılınç

Terör söyleminin bu kadar etkili olabilmesinin bir diğer nedeni liberal tasavvurdur. Liberalizm değişmez bir insan doğası kurgusuna sahiptir. Bu düşüncede insan teki bir kendilik olarak tahayyül edilir. Bütün liberal öğreti önce bir doğa durumuna ve bu durumdan toplumsal yaşama geçişe göre kurgulanır. Toplumsal yaşama geçiş doğa durumuna son veren bir sözleşme ile gerçekleşir. Doğa durumunda yaşayan insanlar ister iradi isterse zorunlu nedenlerle bu duruma son vererek birlikte bir yaşama karar verirler. Toplumsal sözleşme kurucu, hukuk yaratıcı bir işlemdir. Birlikte yaşamanın kuralları, normları artık bu yasa ile düzenlenir. Sözleşme ile doğa durumuna son verilir ve artık hukukun buyuruculuğu altında bir yaşam başlar.

Doğa durumunda insanlar ortak bir yaşamdan yoksun olduklarından herkes başına buyruktur. İnsan tekini sınırlayacak hiçbir güç, kural, norm ve buyruk yoktur. İnsan gücü yettiği oranda dilediğini yapma hakkına sahiptir. İnsan yaşamına doğal hukukun kuralları hâkimdir . Doğal hukukun önündeki tek engel ise amaçlardır. Bu amaçlara ulaşmak için her yol meşru ve muteberdir. Tek sınırlayıcı ölçü gayeler, idealler ve aşkın hedeflerdir. Ama doğa durumuna korku hâkimdir. İnsanın insanla ilişkisinde amaçların soyutluğu dışında sınırlayıcı hiçbir ölçü yok ise her insan bir diğerine kuşku ve korku ile yaklaşacaktır. Bu evrede araçlar konusunda bir sınırlama olmadığından hedefe doğru ilerlemeyi sağlayan her araç meşru sayılır. Dolayısıyla şiddet kullanımının önünde her hangi bir sınırlama da yoktur.

Doğa durumundan çıkış ile birlikte toplumsal yaşam bir sözleşmeye bağlanır. Sözleşme sahipleri doğa durumunda sahip oldukları haklarından feragat ederler. Artık başına buyrukluk değil ortak yaşamın kuralları belirleyici olur. Doğal hukuk yerini normatif hukuka terk eder. Amaçların değil araçların hâkimiyeti başlar. Doğa durumuna korku nedeniyle son veren insanlar korku karşılığında güvenlik satın alırlar. Güvenlik ise şiddet aygıtlarını artık tekeline almış devlet aracılığıyla temin edilir. İnsan teklerinden kaynaklı korkuya şiddet tekeline sahip olmak suretiyle son veren devlet bu aşamadan sonra hukukun hem yaratıcısı hem de koruyucusudur. Toplumsal sözleşme ile korku haline son vererek güvenliği satın alan bireyin davranışının kökeninde rasyonel seçimler vardır. Liberal tasavvurun bireyi rasyoneldir, dünyaya kar ve zarar mantığını içselleştiren bir zaviyeden bakar. Duygusallıktan uzaktır, içgüdü ve dürtülerini kontrol etmesini öğrenmiştir ve yaşamına pragmatizm yön verir.

Şiddet rasyonel bireyin dünyasına uzak bir olgudur. Doğa durumuna son vermesinin altında zaten şiddeti kontrol isteği vardır. Doğa durumunda şiddetin önünde hiçbir sınırlayıcı engel yoktu. Güvenliğin korku ile takas edildiği yerde şiddet araçları da topluluktan alınıp onun üzerinde yükselen devlet denilen aygıta bırakılmıştır. Rasyonel varlıklar olarak şiddet dışlanmış problemlerin çözümünde müzakere yani konuşma esas alınmıştır. Şiddet sözleşme öncesine yani toplum olmadan yoksunluğa delalet eder. Liberal dünya görüşünde politika yapmanın tek bir biçimi vardır. Politika bir konuşma, tartışma ve müzakere sanatıdır. Karşılıklı ikna temeldir. Zora, baskıya ve şiddete yer yoktur. Bütün bunlar politika öncesi enstrümanlardır. Politik olan şiddetten uzaktır ve şiddet ile bağdaşması da mümkün değildir. Bu nedenle amaca giden yolda şiddete bir araç olarak başvurmak politikanın doğasına aykırıdır. Şiddetin politik kullanımı karşısında liberaller anında teyakkuza geçerler. Şiddetin insan iradesini baskı altına aldığından, yılgınlığa yol açtığından dem vururlar. Politikanın sermayesi konuşma ile sözdür. Bunun dışındaki her şey meşru değildir.

Bu görüş muhaliflerden gelen şiddeti itibarsızlaştırırken muktedirlerin şiddetine gözlerini kapatır. Yasanın şiddetini gizler, gözlerden uzak kılar. İnsan süjesini sadece bir yurttaş olarak kodlar ve diğer tüm yönlerini yok sayar. İnsan yurttaş olarak kodlandığında ve diğer tüm yönlerinden arındırıldığında pozitif hukukun bir nesnesi haline gelir. Yasaya gizlenmiş şiddetin eli kolu artık yurttaşın yakasındadır. Pozitif hukuk bireylerin elindeki şiddeti kendi hukukunu yok edecek bir tehlike olarak görür. Hukukun dışına çıkmış şiddet devletin şiddet aygıtları üzerinde kurduğu tekeli sıkıntıya sokar. Devlet toplumun sahip olduğu şiddet araçlarını uhdesine alarak yasanın içine gizler. Benjamin buna koruyucu hukuk diyordu. Pozitif hukuk tam da böyle bir şeydi. Hukuk içinde şiddet barındırmasaydı hiçbir işe yaramazdı. Yasa zorlayıcı gücünü işte içinde taşıdığı bu şiddetten alır. Hukuk şiddet üzerinde tam bir tekel oluşturmak ister.

Hukuk koruyuculuğunu yasa içine saklanmış şiddete borçlu olduğu gibi kuruluşunu da yine şiddete borçludur. Kurucu iktidarlar gücünü şiddetten alır. Kendi hukukunu yapma gücüne sahip olan şiddet aygıtlarını da tekeline almıştır. Karşı şiddeti bastırmış, şiddet araçlarına sahip olanlara üstünlük sağlamış ve iradesini onlara kabul ettirmiştir. Kurucu iktidarını ya bir savaştan ya bir darbeden ya da bir devrimden almıştır. Bütün kurucu iktidarların temelinde bu saydığımız olgular vardır. Liberal düşünüş tüm bu olguları yok kabul eder. Devrimlerin, darbelerin, savaşların, isyan ve ayaklanmaların kurucu iktidarlar ile bağına dair bir söz kuramaz. Kuruluş anına gözlerini çevirip bakmaz. Her şey olup bittikten, kurucu iktidarlar kendi hukuklarını yarattıktan ve pozitif hukuka geçiş yaptıktan sonra liberaller ayıkabilir. Pozitif hukukun içine gizlenmiş şiddeti, yasanın şiddetten aldığı güce dair tek fikir üretemezler. Hâlbuki politik olan buralarda hareket edip devinir.

Politik şiddet politik olana mündemiçtir. Tıpkı şiddetin yasaya mündemiç olduğu gibi. Şiddet kaba fiziksel zor olarak politik olanı istila etmez. O sosyal olana içkindir. Toplumsal eşitsizlikler sürekli şiddet üretir. Hâkim sınıflar üstünlüklerini yalnızca laf ve söz ile sağlayamazlar. Egemen sınıf olarak örgütlendikleri için şiddeti tekelleştirmiş devlet aygıtının baskı unsurları onların hâkimiyetlerinin sürgit devamı için çalışır. Ezilenlerden elde edilen rıza yalnızca laf ile konuşma ile edinilmez. Yeri geldiğinde şiddet aygıtları devreye girer ve çıplak zor ile rıza üretilir. Üstelik bu rızanın en bilindik, klasik üretilme biçimidir. Bu nedenle terörbilim ezilenlerin şiddetinde hep bir vandallık, barbarlık görür. Onu değersizleştirip gözden düşürür. Politikayı parlamentoya, bir söz sanatına, polemik yarıştırma müsameresine çevirir. Ezilenlerin çokluklarından kaynaklı şiddetine tahammül edemez. Politikayı kendi tasavvuruna indirger. Diyalog, müzakere, iletişimsel akıl politikanın yapılma biçimleri olarak öne çıkarılır. Şiddeti tekeline almış olan devlet toplumun kendi şiddet aygıtları ile karşısına dikilmesine göz yummaz. Çünkü kendi hukuku karşısında toplumun karşısına dikeceği hukuktan dehşetli ürker. Çünkü burada yeni bir kurucu iktidarın potansiyelleri vardır. Bu ise kendi hukukunun, şiddetinin sonu demektir. Önüne gelene terörist diyerek toplumdan gelen her direnişi, protestoyu ezmeye çalışır.