Terörizm Efsanesi

Hacı Hüseyin Kılınç

Terörizm söylemi gücünü ve yaygınlığını iki meta-anlatıdan alıyor. İlkinden başlayalım: psikolojizm. Psikolojizm bir meta-anlatı haline geldiğinde toplumsalın ve politiğin içini boşaltır. Toplumsal fenomenler bireysel veya grupsal psikolojilere indirgenir. Toplumsallığın, toplumsal ilişkilerin bir bileşkesi olduğu göz ardı edilir. Toplumsalın göz ardı edilmesi psikolojik semptomları her şeyi açıklayıcı çerçeveler düzeyine yükseltir.

1-Toplumsal fenomenler yerine bilince ayrıcalıklı bir yer tanınır. Maddi, nesnel olan karşısında insan bilincinin tercihleri, inanç ve değerleri ön plana çıkarılır. Bilincin toplumsal zorunluluklar, nesnel kısıtlamalar karşısında geniş bir serbestiye sahip olduğu var sayılır. Toplumsal fenomenlerin oluşumunda bilişsel tercihler etkili olduğuna inanılır.

2-Psikolojizm insan davranışlarında güdü ve dürtülerin etkili olduğunu iddia eder. Özellikle saldırgan kişiliğin oluşumunda içgüdü ile dürtülerin denetlenememesinin rolü büyüktür. Uygarlık esasında bu yönlerin baskı altına alınması ile doğmuştu. Uygarlık insan saldırganlığını denetim altına almış ve saldırgan güdüleri dönüştürmüştü.

3-Bu açıklama çerçevesinde toplumsallık verili sayılır. Toplumsallığın bir inşa olduğu reddedilir. Toplumsallık hem bir ‘inşadır’ hem de bir ‘ilişkisellik’tir. Toplumsallık, toplumsal ilişkiselliğin bir sonucudur. Kişiler bu ilişkiselliğin içinde bireyselliklerini aşan toplumsal roller üstlenirler. Psikolojizm bunu kabul etmez. Toplumsallık verilidir, neyse öyledir. Birey toplumsallığın içinde değil dışındadır. Toplumsala uyumsuzlukları, hoşnutsuzlukları ile dâhil olur. Toplumsallıkla ilişkisi karşılıklı etkilenme, belirlenme içinde cereyan etmez. Karşılıklı ilişki psikolojizmin kavram setinde bir ‘entegrasyona’ indirgenir.

Terörizm söylemi psikolojizmin yukarıda sıraladığımız çerçevelerini etkili biçimde kullanır, işlevselleştirir. İlk şıkta bilince, tercih ve değerlere ayrıcalıklı bir yer tanınmıştır. Politik şiddet burada uygulayıcılarının keyfi tercihine indirgenir. Politik şiddeti ortaya çıkaran bağlam tümüyle göz ardı edilir. Özellikle devletlerin ve onların para-militer kuvvetlerinin karşı-şiddetinin politik şiddetin ortaya çıkmasındaki rolü hesaba katılmaz. Şiddeti politik bir araç olarak benimseyen yapıların keza ideolojik tercihleri de önemsenmez. Politik şiddeti tercih ederken yaptıkları çözümlemelerin üzerinde durulmaz. Ayrıca dünya-tarihsel bağlam da hesaba alınmaz. Politik şiddet bu yönlerinden arındırıldığında uygulayıcıları için keyfi bir tercih olarak ortaya çıkar. Şiddet ilke ve değerlere ulaşmanın bir aracı olmaktan uzaklaşır. Madem her tür toplumsallıktan uzak bir tercih, seçim söz konusudur o vakit tercihteki asıl husus şiddetin keyfiliğidir. Terörizm söylemi de zaten her tür muhalif düşünceyi keyfi olmakla, toplumsal normlardan sapmakla itham eder.

Soğuk savaş dönemi terörbilimin altın çağıydı. Politik şiddeti bir strateji ve taktik olarak benimseyenler onlar indinde problemli, takıntılı, patolojik tiplerdi. Şiddete düşkünlüklerinin gerisinde saldırgan dürtülerini frenleyememelerinin rolü vardı. Normal bir gelişim gösterebilmiş olsalardı her insan da var olan bu dürtüler bastırılır, engellenir ve yaratıcı dürtülerle ikame edilirlerdi. Bu tiplerdeki durum demek bir sapmaydı ve patolojikti. Bu kişiler yetişkinliklerini tamamlayamamışlardı. Ya dürtülerini kontrol etmekten yoksunlukları ya da yaşadıkları aile içi şiddet veya çocukluklarında tanık oldukları hadiseler onlarda şiddete düşkünlük yaratmıştı. Örneğin Lenin’in Çarlığa duyduğu bitmek bilmeyen öfkenin altında kardeşinin Çara suikast nedeniyle idamı vardı. Ağabeyinin idamı Lenin de kişisel bir husumete yol açmıştı. Toplum içinde yükselebilecek ve etkili yerlere gelebilecek yeteneklere sahip olmasına karşılık, yeraltında ve sürgünde bir yaşamı tercih etmesi çocuklukta başlayan bu saldırgan dürtülerin sonucuydu.

Charles Tilly ikinci şıkkı ‘davranışçılık’ başlığı altında sınıflandırır. Soğuk savaş döneminin anti-komünistleri devrimci militanları, köy ve şehir gerillacılığı yapanları hep bu sınıf altında değerlendirdi. Gençtiler, aile yaşamından uzaktılar ve sırtlarında toplumsal sorumluluklar yoktu. Kaba, ilkel ve kör güdülere teslim olmuşlardı. Heyecanlıydılar, tutkuluydular ve hemen dünyanın değişebileceğine inanmışlardı. Toplumsal deneyim ve siyasal tecrübeden yoksundular. Her şeyi hemen şimdi istiyorlardı. Yapıların, statükonun gücünden habersizdiler. İlk karşılaşmada ne olduğunu anlıyorlardı, ancak öğrenmenin maliyeti hem kendileri hem de toplum için hayli pahalıydı.

Hoşnutsuzlukçu çerçeve her iki tarafça da kullanılır. Politik şiddet yanlıları var olandan hoşnutsuzdur. Reel olan onlar için artık katlanılmaz bir aşamaya gelmiştir. Bunu sadece kendilerinin hissetmesi de yeterli değildir. Hedeflerine ulaşabilmeleri için hoşnutsuzluğun daha geniş çevreler tarafından da hissedilmesi gereklidir. Politik şiddet hoşnutsuz çevrelere bir çıkış imkânı gösterir. Politik şiddet memnuniyetsizliği uçlara taşır. Safları netleştirir ve herkesi bir tercihe zorlar. Düzen taraftarları memnuniyetsizliği ‘anomi’ gibi bir sosyal psikoloji kavramı ile açıklamaya çalışır. Anomi de toplumsal bağlar çözülmüş ve bir yabancılaşma yaşanılmaktadır. Toplumu bir arada tutan tutkallar zayıflamış ve artık işlevini yerine getirememektedir. Din, aile, geleneksel değerler çözülmeye başlamış olup kırdan kentlere gelen çevreler alıştıkları ortamdan uzaklaştıkları için derin bir anomaliye sürüklenmiştir. Toplumsal istikrar ortadan kalkmış, değerler çözülmüş, insanlar neye tutanacağını bilememektedir. Psikolojizm bunun geçici bir durum olduğunu iddia eder. Çözülen bağlar yenileri tarafından doldurulacak ve istikrar yeniden tesis edilecektir. Burada da toplumsal fenomenlerin psikolojizmin diline tercüme edildiğini görüyoruz.

Psikolojizm görüldüğü gibi bir meta-anlatı olarak terörizm söylemine etkili bir yakıt olur. Sorunları gerçek bağlamından kopartır. Toplumsal fenomenleri psikolojinin diline aktarır. Toplumsalın içinin boşaltılmasını sağlayarak politikanın altını oyar. Politik söylem toplumsalın önceliğine ve kuruculuğuna inanır. Politik söylem için toplumsal verili olmayıp bağlamsal, tarihsel ve aktüeldir. Yapısal kısıtları olmakla birlikte failliğe, özneleşmeye açıktır. Çatışma, gerilim ve mücadele esastır. İnsan psişesi bir ruhsal aygıt olmakla birlikte tek yanlı belirlenmez ve oluşmaz. En mahrem zannettiğimiz şeylerin altında toplumsalın izlerine rastlanır. Politika ise toplumsalın düzeylerini sadeleştirir, seçenekleri eksiltir ve karşımıza net tercihler çıkartır. Psikolojizm bütün toplumsal görüngüleri ya bilince ya saldırgan dürtülere ya da anomali gibi sosyo-psikolojik kavramlara indirger. Burası artık normal ile anormalin sınırlarının belirlendiği yerdir. Bu sınırda patolojik olana karar verilir. Terörbilimciler işlerini bu sınırda icra ederler. Karşı-şiddete politik şiddet ile yanıt verenler, ideolojik tercihleri ile politik şiddeti seçenler veya dünya tarihsel bağlamı hesaplayarak şiddetin ebeliğine inananların üzerine bol bol terörizm suçlaması yöneltilir.

Psikolojizm toplumsal sorunların tartışılma alanını kısıtlar. Sosyal sorunu sosyal bir olgu olmaktan uzaklaştırır. Toplumsal fenomenlerin açıklanmasına, sebepleri üzerine düşünülmesine ve kamusal bir mesele olarak anlaşılarak bizatihi toplumun bu tartışmalara dâhil olmasına set çeker. Sosyal olgular hakkında toplum, ancak kanaat sahibi olabilir. Kanaatler ise yönlendirmeye açıktır. Kanaatlerin yönlendirmeye açıklığı, çerçeveden uzaklığı ve kavramsal düşünmeye olan mesafesi değişik güç odaklarını kanaatleri biçimlendirmek için bir mücadeleye sürükler. Bir süre sonra kanaatlerin ne olduğuna kanaat imalatına soyunanlar karar verir. Anket şirketleri, kamuoyu araştırmaları toplumun kanaatlerinin ne olduğuna karar verirler. Kanaatler ise analitik düşünüşten yoksun, kavramsal titizlikten uzak, siyasal tercihlere mesafeli amorf izlenimler, yargılar ve tercihlerdir. Kanaat bildirmenin ötesine geçemeyen toplumlar politik düşünüşten uzak ve yoksundur. Çünkü ‘siyasal kavramı’ içeriğinden bağımsız olarak karşısındaki olguyu yalınlaştırır. Kanaat bolluğu yerini siyasal dikotomilere terk eder. Muhataplarını bir tercihe, seçime zorlar. Psikolojizm kanaatler üzerinde çok rahatlıkla sörf yapar. Kanaatlerin işlenmesine, çerçevelenmesine ve kavramsallaştırılmasına engeller koyar. Kanaatleri psikolojinin dünyasına mıhlar. Orada dondurur. Toplumsal görüngelere dönüşmelerine, politik dikotomiler haline gelmelerine direnir. Terörizm söyleminin etkinliğini kırmak için bir meta-anlatı olarak psikolojizm deşifre edilmeli, istikrarsızlaştırılmalı ve yapı-bozumuna uğratılmalıdır.