Temmuz Yağmurları

Adana'da hayat yorgunlarına...

Adana'da hayat yorgunlarına...

 

Biliyorum; Yağmuru sevmiyorsun.

Onlar göklerin, Onlar geçmişte kaybettiklerimiz, gelecekte ise var olacakların göz yaşlarıdır.

Sanma ki gözyaşları hep acıdandır.

Sevinçlerin kaynaklık ettiği gözyaşları da olur.

Sevdiklerimiz sevenlerimiz seyrederler bizi...

Belki yerin karanlığından, belki de gökyüzünün aydınlığından...

Belki... Belki de yanı başımızdan.

Temmuz yağmuru, özellikle kaybettiğimiz sevdiklerimiz ve sevenlerimizin sevinç gözyaşlarıdır.

Biz yaşayanlar, gözyaşı dökmeye utanırız. Ayıp kavramının tutsaklığında acılarımızı gizli, sevinçlerimizi coşkusuz yaşarız. Yüreğimizin çığlıklarına gözyaşlarımızı kapatırız.

Ama doğa öylemi?

Ya gökyüzü?

Yürek çığlıkları yıldırım; sevinçler şimşek olarak yansır.

Ve ardından göklerin gözyaşı: Temmuz yağmuru.

Kendi doğallığı ve içtenliği ile dökemediğimiz, dökmeye başaramadığımız sevinç gözyaşlarını bizim yerimize döker.

Onlar bizim yerimize sevinen ve gözyaşlarını döken kaybettiğimiz sevgililerimizdir.

Senin annendir, onun babası...

Ötekinin yıllarını paylaştığı ve şimdi kendini yarım hissettiği hayat arkadaşıdır.

Öbürünün, kaybolmuş sevgilisi, daha daha başkasının yitirilmiş çocuğudur.

Yaşayan herkesin, onun yerine gözyaşı dökecek bir sevdiği vardır, ya da seveni.

Onlar bizim göremediğimiz ama kendi içimize baktığımız zaman gördüğümüz yıldızlardır.

Bize ait, bize özeldir ama evrenin kendisidir.

Onlar Temmuzda sevinir gülüm...

Onlar, damlalar ile bize mesaj gönderirler.

Her damla bir mektup, her damla bir anılar demetidir.

Bak pencerenden görülen kırlara, o yeşillik denizine...

Temmuz yağmurunun damlalarına terk et,

Ruhunu, kendini...

Seni sevenlerin mesajlarına yani.

Anıların döküldüğü havayı teneffüs et, yüreğinle hisset.

Bir damlanın gözlerine döküldüğünü fark edeceksin. “Gözlerinden öperim” diyor.

Başka bir damlanın yanaklarından süzülüşü, “seni hasretle öpen gizli bir sevenindir”

Ya o dudaklarına dökülen damla.

Onu senden başka hiç kimse bilemez...

Biliyorum

Yağmuru sevmiyorsun.

Onlar gökyüzünün gözyaşlarıdır.

Ama ben seviyorum.

Bana, senden; bana ondan; bana onlardan bir mesajdır.

Ben kırlara çıkıyorum.

Haydi gel...

 

 

 

Kentte Nisan Yağmuru...

 

Yine o Nisan yağmuruydu,

Mobsos için Misis ırmağına akan...

Anımsıyor musun?

Hani o Misis deresinin boynundaki taç üzerinde, kasımpatı toplardık...

Her kasımpatı, Güzel sanatlar Tanrısı Appolon’un insanlığa bir armağanıdır.

O gün tanrılar insanlığa en erdemli armağanlarını sunmak için yarış yapıyordu, Nisan yağmurunu sunan tanrıydı kazanan.

Tanrının bir armağanı daha oldu; o gün yoktun yanımda.

Sensizliği armağan kabul ettim.

Özlemlerinle ıslandım.

Özlemi yoğun yaşamak, belki de kavuşmaktan güzeldir.

Belki ben özlemeyi seviyorum.

Yine o gün Misis deresinin kıyısında kasımpatılar arasında dolaşırken, ilk karşılaştığımız günü yaşadım yeniden.

Bu gün nisan.

Üstelik birinci günü.

Üstelik beni kendimden alan ve yine kendimle buluşturan nisan yağmuru var dışarıda.

Ve ben,

Sensiz olduğum kadar,

Buluşamıyorum yağmurla.

Kim bilir Nazım olsaydı belki de şöyle yazardı;

 

“Ben yağmurdan uzak,

Yağmur benden uzak,

Bana özlemekten başka şey yasak

Ben de kendi kendime özlüyorum.

Çok yorucu bulduğumdan özlemimi

Yazıyorum...” diye dizelere devam ederdi.

 

Ben de yazıyorum özlemimi.

Kavuşmaktan, buluşmaktan korkarak.

“Seni sevmiyorum de”

Ama ne olur yağmuru sevmiyorum deme.

Onlar, tanrıların insanlığa sunduğu armağandır.

Kasımpatılar arasında, özlemle buluşmaktır.

Onlar yeniden doğuşun, direnişin, uyanışın ve ölüme meydan okuyuşun sevinç gözyaşlarıdır.

Onlar nisan yağmurudur. .

 

Sedat Memili

Adana/01.04.2002

1/1