Lenin emperyalizme ilişkin yaptığı yapısal analizlerin sonucunda emperyalizmin en büyük özelliğinin asalaklık, çürüme ve bencillik olduğuna ulaşıyordu. Rusya'nın Ukrayna krizini yönetme biçimini sorgulayanlar içerisinde insafı elden bırakmayanlar ABD'nin Sovyet düzeninin çökmesinden sonra Rusya'ya karşı izlediği politikalarda verdiği sözleri tutmadığının, tabir yerindeyse nasırına bastığının altını çiziyorlar. Sovyetler dağılmış, sosyalizm uzun bir süre insanlığın ufkundan silinmişken, yani kapitalist batı alemi için somut bir tehdit ortada yok iken Nato ısrarla doğuya doğru genişlemeye, Rusya'nın etrafını çevrelemeye çalışıyordu. Güçsüz, takatsiz düşmüş Rusları Clintonlar, Bushlar yalanla dolanla oyalıyordu. Putin tüm pervasızlığıyla o dönemde verilmiş sözleri, vaatleri faş etti. Büyük bir nobranlıkla batının iki yüzlülüğünü suratına çarptı.
ABD liderliğinin verdiği sözleri yutması, zayıf düşmüş halkları yalanlarla oyalaması Lenin'in yaptığı emperyalizm analizini ve ulaştığı sonuçları bir kez daha teyit etmektedir. Tekeller, sömürü, eşitsiz ilişkiler nasıl emperyalizmin temel özellikleri ise emperyalist ülke liderliklerinin diplomasiyi yalanla, tutulmayan sözlerle sürdürmesi de işte o kadar açık ve nettir. Amerikan devlet başkanlarının sözlerine güvenilmeyen siyasiler olarak faş edilmeleri başat emperyalist gücün temsilcileri olmasından kaynaklanmaktadır. Serbest rekabet döneminde açık işgal ve sömürgecilik ile dünyayı talan eden bu güçler emperyalizm evresiyle birlikte dünyayı kendi aralarında paylaşamadıkları için iki büyük savaşın altına imza atmış ve 100 milyonun üzerinde insanın ölümüne sebebiyet vermişlerdir.
İkinci dünya savaşının yegane sebebi savaşın mağluplarına dayatılan anlaşmalardı. Sevr Antlaşması ile Osmanlı parçalanıp imha edilir iken Versay ile de aynı şeyler Almanlara yaşatılıyor, küçük düşürülüp neredeyse sömürge statüsü dayatılıyordu. Bu anlaşmayla Alsas-Loren Fransızlara bırakılıyor, Fransızlar Ren nehrinin doğusuna doğru genişliyor, Alman genelkurmayı dağıtılıyor, Almanlar kaldıramayacakları ağır maddi tazminatlara çarptırılıyor ve bu durum Alman ekonomisini felç ediyordu. Bütün bu gelişmeler Weimar dönemi olarak bilinen ve Hitler'in 1933'de iktidarına kadar devam eden süreci tetikledi. Küçük düşürülen, ulusal onuru ile oynanan, bağımsız bir ülke olma statüsüne son verilen Alman halkı çareyi bir şarlatanın peşine takılmak da buldu. Ulusal birliğini sağlamakta geç kalan Almanlar dünyanın emperyalist paylaşımında geç kaldıkları için 1.Dünya Savaşının çıkmasının nasıl en büyük amili idiler ise Versay'da onlara yaşatılan zillet Hitler'e ve oradan 2.Dünya Savaşına giden yolun taşlarını döşeyecekti.
Emperyalizmin kitabında onurlu barış, halkların eşitliği, ulusal birimlere saygı bulunmaz. Emperyalist ilişkiler hiyerarşiyi, eşitsizliği veri saydığından güçlü olan güçsüz olan kurallarını acımasızca kabul ettirir. Uluslararası hukuk bu ilişkileri gizlemenin asma yaprağından daha fazla bir şey değildir. Avrupa'nın ortasında halkların kardeşlik içinde yaşadığı Yugoslavya'ya tahammül edilemedi ve dağıtıldı, halkların arasına nifak tohumları ekildi. Irak İran'a karşı savaşırken Saddam'ın sırtı sıvazlanıyordu. Saddam Halepçe'de Kürtleri katlederken dünyanın gıkı çıkmıyordu. Ne zamanki emperyalizmin uydusu Kuveyt'e saldırdı, kendine çizilen sınırları aştı tasfiye edilmesine karar verildi.
Putin'in 22.02.2022 tarihli konuşması bir interregnuma yani fetret dönemine girdiğimizin resmi ilanıdır. Rus devlet aklını yansıtan bu konuşma batıya sunulmuş resmi bir ültimatomdur. Putin Rusya'nın tarihsel çıkarlarını, beka kaygılarını, yaşam sahalarını çok net bir şekilde tarif ediyor. Bu başlıkların tartışma konusu yapılması halinde kendini savunmaktan geri adım atmayacağını deklare ediyor. Hitler'de Versay'da yenik düşen Almanlara benzer ifadelerle seslenmişti. Lebensraum'dan yani Almanların yaşam sahalarından bahsetmişti. Bu yaşam sahaları tüm orta Avrupa'yı içine alıyor ve Rus steplerine kadar ilerliyordu. Şimdi Putin'de benzer ifadelerle Ukrayna'nın suni bir devlet olduğunu, tarih boyunca Rusya'yı takatten düşürmenin bir aracı olduğunu, bu nedenlerle batının taşeronu gibi davranmasına izin vermeyeceklerini diplomasinin alışılmış üslubunu hiçe sayarak ifade ediyor.
Dünya giderek savaş ve çatışmaların yoğunlaşacağı bir evreye giriyor. Savaş ve çatışmalar zaten eksik değildi diye bu söylediklerimize itiraz edilebilir. Önceki evrede küresel güçler arasındaki çatışma doğrudan değil vekalet güçleri üzerinden gerçekleşiyordu. Emperyalist güçler taşeron yapılar ve özel ordular üzerinden hakimiyet mücadelesi verip birbirlerini sınıyorlardı. Libya bunun en somut örneğidir. Suriye'de ide doğrudan emperyalist ve bölgesel güçler karşı karşıya gelmişlerdi. Şimdi ilk defa nükleer silahlara sahip, savaş kapasitesi yüksek bir güç imparatorluk fantezilerini yeniden diriltircesine elini tetiğe değdirip, hayat sahalarından bahsediyor. Dünya daha tekinsiz bir yere doğru ilerliyor. Uluslararası hukuk herkesin kendi çıkarını maksimize etmek için başvurduğu alet çantasından başka bir şey değil. Ukrayna krizinde herkes konuşuyor, ama sözüne kulak verilmeyen tek kişi uluslararası hukukun en yüksek organı olan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri.
1. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru dünya savaş nedeniyle yorgunluk içindeyken, cephede askerler, evlerinde yakınları bir an evvel savaşın sona ermesini beklerken dünyaya barışı Bolşevikler armağan etmişti. Lenin Brest-Litovsk'da Almanlarla barış yapıyor ve Çarlığın İngiliz ve Fransızlarla yaptığı tüm gizli anlaşmaları yayınlıyordu. Bu anlaşmalara göre Osmanlı, Habsburglar ve Almanya galipler arasında pay ediliyordu. Bugün elimizde böyle bir güç yok. Emperyalistler arasındaki gizli anlaşmalardan, planlardan haberimiz bulunmuyor. Dünyayı daha güvenli hale ancak insanlığın ortak barış özlemi getirecektir.