1-Türkiye gibi ülkelerde buhran dönemlerinde siyaset komplo ve provakasyonlara daha açık hale gelir. Buhran zaten siyasetin mevcut işleyiş biçiminin tıkanması demektir. Buhran nedeniyle rıza üretme kapasitesini kaybeden iktidarlar ellerindeki iktidar aygıtlarından medet ummaya başlarlar. Bugün Türkiye’de fonda Meclis açıktır, siyasal yaşam çoğulcudur ve şeklen partiler arası siyasi rekabetin önünde bir engel yok gibidir. Ama bu işin sadece görünür kısmıdır. Bunun gerisinde artık siyasetbilimi ölçülerine vurduğumuzda parti olma vasfını yitirmiş ve devlet olmuş bir iktidar konfigürasyonu bulunmaktadır.
2-Bu o kadar öyledir ki bütün bir devlet mekanizması neredeyse iktidar olmuş partinin bir aparatı gibi çalışmaktadır. Şöyle de söyleyebiliriz iktidarda bulunan parti artık bir parti olduğu hissiyatını kaybetmiş ve devletin sahibi gibi davranan bir topluluğa dönüşmüştür. Burada kullandığımız gibi sözcüğü bile bir fazlalıktır neredeyse. Devlet tüm ağırlığıyla toplumun üzerine çökmüş ve seçimler de devleti kontrol eden güçler için yola kaldıkları yerden devam etmek için bir vizeye dönüşmüştür.
3-İktidarı oluşturan koalisyon iktidarı bırakmamak konusunda kıskançtır ve her türlü marazayı çıkartmaya da meyyaldir. Zor aygıtları dahil devlet cihazının tüm unsurları muhalefetin seçmenden destek alarak ülkeyi yönetme hakkı olduğuna inanmamaktadır. Başta Erdoğan olmak üzere iktidar sözcüleri bunu açıkça ifade etmekten de çekinmemektedir. Devletin kolluğu atanmış bir siyasetçinin gereksinimlerine uygun biçimde muhalefet aleyhinde açıklama yapmaktan kaçınmamaktadır. Valiler ve kaymakamlar iktidar partisinin özel toplantılarına katılmakta bir beis görmemektedir. Yargı ise bağımsız ve tarafsız olma özelliğini kaybedeli uzun zaman olmuştur.
4-Böylesi bir vasatta iktidarda kalmayı kendisi açısından doğal bir hak gibi gören anlayış için siyasetin her türlü yol ve yöntemini denemek meşru hale gelir. Buhran iktidardaki koalisyonun altını oyarken o da ömrünü uzatmak, iktidarını devam ettirmek için her yol ve yöntemi denemekten kaçınmaz. Çünkü bunları yapabileceği sınırsız araç ve gerece sahiptir. Yargıdan istediği kararı hukuk kılıfı altında çıkarabilir. Keyfiliklerini kurumlara onaylatabilir ve hukuk çerçevesine kendinizi hapsettiğinizde olana bitene ses de çıkartamazsınız. Bu anlattığımız şeylerin bu ülkede onlarca örneğini yaşadık. Bunları kabullenmeyenler en sonunda yaşananlara boyun eğmek zorunda kaldılar.
5-Yargı kararları el çabukluğuyla değiştirildi. Seçimler göz göre göre iptal edildi. Perşembenin gelişi çarşambadan belli olduğu halde her şey uysalca kabullenildi. İktidarı tüm bunlardan caydıracak bir güç karşısına dikilemedi. İktidar bunun bilgisiyle sürekli el yükseltti. Yapılmaz, olmaz denilenleri yapmaktan ve denemekten kaçınmadı. Bu tarzın yerleşikleşmesi iktidara sınırsız bir güven aşılarken hoşnutsuz kitlelerde kaderciliğe yol açtı. Bugün önümüzde şöyle bir soru bulunuyor; Türkiye’nin ana hatlarıyla çizdiğimiz bugünkü manzarası hangi döneme benziyor. Bu soruya verilecek doğru bir cevap belki çözümü de getirecektir.
6-Bugün yaşadığımız dönemin Balkan Savaşları sonrasının bozgun dönemine ve mevcut iktidarında İttihatçılara benzediğini iddia edeceğiz. Savaş bozgunu, çoğunluğunu kaybedilen topraklara ait kimselerin köşe başlarını tuttuğu İttihatçıları tam bir komitacı gibi davranmaya itmişti. Bu tarz siyaseti onlarda gençliklerinde Balkan komitacıları olan düşmanlarından öğrenmişlerdi. İttihatçılara göre iktidar her ne pahasına olursa olsun muhafaza edilmeli, buna helal getirecek her türlü davranıştan kaçınmalı ve bunun için gerekirse legalite askıya alınabilmeliydi. Babıali baskını, muhaliflere suikastlar, milliyetçi seferberlikler bu dönemin bilinen olgularıdır.
7-İttihatçılık iktidarı doğal hakkı, imtiyazı olarak görür. Muhaliflerinin yönetme hakkına saygı duymaz. Çünkü onlar memleketi yönetebilecek kapasiteden ve gerekli seciyeden yoksundur. Bugün iktidarı oluşturan koalisyonun refleksleri, toplumla kurdukları ilişki, muhaliflerine bakışı İttihatçılarla kuvvetli yakınlıklar taşıyor. İttihatçılık bozgun ve buhran dönemlerinde devlet sınıflarının girdikleri özel bir ruh hali, bir tür psikopatoloji veya bir yönetme habitusu. Geçmişlerinde İttihatçılığa en fazla antipati duymuş İslamcıların iktidarında aynı alışkanlıkları devralmaları tarihin bir ironisi olsa gerek.
8-Son söz resmî muhalefete; İttihatçılık vatan ve hürriyet diyerek başladığı serencamını en nihayetinde kendine has siyaset tarzı haline gelmiş olan komplo, baskın, suikast ve bir soykırım ile tamamladı. İttihatçılar iktidar için her şeyi göze alabilecek bir ruh haline sahiptiler. Bir savaş ortamında ayakta tutmak istedikleri vatanı yıkımdan kurtaramadıkları gibi büyük bir insanlık suçunun altına da imza attılar. Resmî muhalefetin karşısına dikilmiş bir iktidar karşısında topluma sırtını yaslamaktan başka hiçbir güvencesi bulunmuyor. Komploları, provakasyonları siyaset tarzı haline getirmiş kıskanç bir iktidar karşısında toplumu sadece bir seçime değil büyük bir iktidar mücadelesine hazırlamak gerekiyor. Kim ki salt bir seçime gittiğimizi söylüyor , kim ki toplumu bir seçimle her şeyin değişeceğine inandırmaya çalışıyor bilin ki ya zırzırı cahildir ya da bir sahtekardır.