Taliban 90’lı yıllarda kendisi açısından elverişli koşulların oluştuğu bir ortamda gelişmeye başladı. Hem Ahmed Raşid hem de Fransız araştırmacı Olıvıer Roy bu konuda aynı görüşü paylaşır. Sovyet işgaline karşı ortaya çıkan hareketler 90’lı yıllara gelindiğinde büyük bir yozlaşmaya uğradılar. Afgan toplumunun gelenekçileri, Sovyet işgaline karşı savaşan mücahitler ve milliyetçiler savaş sırasında birer savaş lorduna dönüşmeye başlamışlardı.
İşgale karşı direnişi merkezileştirecek ufuk ve vizyondan yoksundular. Hiçbirisi Afgan halkının beklediği huzuru, istikrarı ve refahı sağlayamıyordu. Her birinin ufku kendi kabilesi veya milliyetiyle sınırlı olup başlıca kaygıları emirleri altındaki savaşçıları çoğu yasadışı gelirlerle kumandaları altında tutmaya dönüktü. Özbek general Dostum’da, Tacik Mesut’da son tahlilde birer savaş ağasıydılar.
Taliban kelime kökeni itibariyle ‘ talip ‘ ten yani talebeden türetilmiştir ve talebeler anlamına gelir. Taliban medrese talebesi demektir. Merkezi devletin olmadığı, okuma yazmanın çok düşük olduğu Afganistan’ın Peştun bölgesinde binlerce medrese vardır. Savaş nedeniyle Pakistan’la olan sınırında fiilen ortadan kalkmasıyla birlikte Peşaver ile Kandahar hattında binlerce böyle medrese kurulmuştur. Verilen eğitim çok basittir ve ulema yetiştirmeye yönelik değildir. Bu medreseler özellikle yoksul aile çocuklarının eğitim görebilecekleri yegane kurumlardı. Raşid sırf Pakistan’da 1988 yılında ki Ziya ül Hak devrinin sonlarıdır, sekiz bin resmi yirmi beş bin kayıtsız medresenin bulunduğunu söyler. Medreseler büyük ölçüde kırsal bölgelerde ve mülteci kamplarıyla içiçe bulunuyordu. Yarı mollaların idaresinde verilen eğitim talebelere önce Peştun kabile yasası Peştunveli ile Suudi Vahabiliğini öğretiyordu.
Bu medreselere gelen talebeler çoğunlukla işsiz güçsüzdü. Ne formel bir işte çalışabilmeleri mümkündü ne de eğitim görerek bir kişisel kariyer edinmelerinin önü açıktı. Peştun bölgesinde ayakta kalmanın yolu çok sınırlıydı; ya Orta Asya’ya doğru nakliye taşımacılığı yapmak ki bu da bölgeyi kontrol eden savaş ağalarına rüşvet vermekle mümkündü ya dağların, vadilerin eteklerinde haşhaş ekmek yada bir savaş ağasının yanına savaşçı olarak katılmak. Dolayısıyla Taliban medreselerinde eğitim görenlerin büyük bölümünü işsiz güçsüz lumpenler oluşturuyordu. Daha sonra Taliban hareketinin lideri olup Kabil bu kuvvetler tarafından ele geçirildiğinde kendisini Emir’ül Müminin yani tüm müslümanların emiri ilan eden Molla Ömer Peştun bölgesinde bir köy imamıydı.
Hiçbir yüksek din bilgisine sahip değildi ve öne çıkması köyündeki bir savaş ağasını adaletsiz davranışlarıyla cezalandırmasından kaynaklanıyordu. İşte Taliban kargaşa halinde bulunan, çoğu köylerini terk etmek zorunda kalan, küçük savaş ağalarının esiri olmuş Peştun halkının güvenlik ve istikrar beklentilerine yanıt vererek büyümeye başladı. Peştun bölgesinin halkının zaten bildiği Peştunveli yasalarını acımasızca uygulayarak bölgeyi kendi kontrolü altına aldı.
Taliban’ı belki de diğer hareketlerden ayıran en önemli özelliği modernliğin tüm görünümlerine karşı olmasıdır. Modernliğin en bariz alameti farikası sayacağımız kadınların eşitliğine yönelik şiddetli karşıtlığının nedeni de budur. Kısa iktidarında kurduğu dini polislik aracılığıyla müziği, uçurtma uçurmayı, güvercin beslemeyi, kumarı, dans edilmesini, büyücülüğü, kadın terzilerini yasaklamıştı.
Roy kendisiyle nehir söyleşi formatında yapılan ‘ Kayıp Şark’ın Peşinde ‘ isimli kitabında bir antropolog hassasiyetiyle ‘ Afgan kadınlarının yabancıların gözüne (zaten ) görünmediği ‘ söyler. Sadece Afganistan’ın ortasında yarı-göçebe bir hayat süren ve Farsça konuşan Aymaklarda kadınların görece bir serbestiye sahip olduğu bilgisini verir kitabında. Bu kapanmanın kadınlar açısından erkeklere mutlak bir itaat ve sadakat anlamı taşımadığını da ekler. Kadınlar bu duruma karşı, Foucault’nun da dediği gibi iktidarın olduğu her yerde nasıl direnişde var ise kendilerine özgü direniş yöntemleri geliştirmişlerdir. Roy kitabında Batı’ya has oryantalizmler konusunda okurunu sürekli uyarır.
Sözün özü Taliban modern dünyanın ortasında anti modern olmaya gayret etti. Modernliğin her şeyini hem içeride kurduğu düzende yasakladı hem de dışındaki dünya ile ilk iktidar tecrübesinde bağ kurmaya dahi tenezzül etmedi. Devleti çekip çevirebilecek hiçbir hazırlığı yoktu. Savaş komutanını merkez bankası başkanı yapıyordu. Maliye ve finansa kökten karşı çıkıyordu. Diplomasi deneyimi hiç yoktu.
Görünen o ki Taliban şimdiki iktidar döneminde içerde kuracağı düzene karışılmaması kaydıyla dünyayla daha seçmeci bir ilişki kurmak istiyor. Attığı ilk adımlar ve sözcülerinin açıklamaları bunun işaretlerini veriyor.