Soylu, Kılıçdaroğlu'nu Neyle Tehdit Ediyor?

Turgay Develi yazdı

Demokratik bir ülkede, ana muhalefet partisi liderinin sağlığının görevini yapamayacak kadar kötü olup bunu gizleyerek koltukta oturuyor olması mı daha kötü, yoksa devletin imkanlarıyla her türlü bilgiye ulaşma imkanı olan bir İçişleri Bakanının, bunu kullanarak siyaseti dizayn etme çabası mı daha kötü sorusuna ben şahsen cevap bulamadım.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 'Militan' tartışmaları ile ilgili Twitter üzerinden 26 Ocak tarihinde yaptığı açıklamasının sonunda CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na yönelik bir mesaj verdi. Söylediği "Sayın Kılıçdaroğlu'nun dostlarına tavsiyem; tedaviye ikna edilmesidir..." cümlesinden beklediği fayda neydi bilemiyoruz ama tatmin olmamış olmalı ki, bir gün sonra bu kez Bolu'da yaptığı konuşmanın sonunda, yaptığı konuşmanın bağlamından çıkıp, sözlerinin üzerindeki sır perdesini de kaldırmamaya dikkat ederek, şöyle dedi: 

"Bildiğimi, bunu söyleyenin yakınları da biliyor. Tekraren söylüyorum, dün anlaşılmadı galiba. Bildiğimi, onu bilenlerin yakınları da söylüyor. Tedaviye getirilmesi gerekenleri ihmal etmeyin. Kimsenin de sağlığıyla oynamayın. Bir daha söylüyorum, tedaviye getirilmesi gerekenleri ihmal etmeyin. Sadece belirli bir posta tutabilmek için, birilerinin söylediklerini orada yerine getirebilmek için insana zulüm etmeyin. Tedaviye getirin. Kimsenin de sağlığıyla oynamayın. Tekraren burada söylüyorum." (Konuşmayı olduğu gibi aktardığımdan tekrarlar ve vurgular Sayın Bakan'a ait)

Normal şartlarda, bırakın değerli bir siyasi kimliği olan birisini, 83 milyon yurttaşın her birinin can ve mal güvenliğinden mesul bir İçişleri Bakanının, ister elindeki/emrindeki imkanları kullanarak, isterse 'tesadüfen' elde edilen mahrem bir bilgiyi, alenen, o kişinin aleyhinde kullanmak anlamına gelecek açık bilgiye dönüştürmesi ceza kanunlarında suç.

Yok eğer tesadüfen, sıradan insani ilişkilerden ya da bunun siyaseten kullanılmasını düşünen 'birilerinin' kendisine ulaştırması ile elde edilmiş bir bilgiyse bu, yine de hoyratça paylaşmadan önce aynanın karşısına geçip, kendi gözlerinin içine bakarak "Ben Ak Partili olsam da devletin bir memuruyum. Canını, malını korumak için maaş aldığım herhangi sıradan bir yurttaşın özel bilgilerini herkese açık bir platformda açıklayamam, kişilik haklarının ihlal edemem. Ben bunun hesabını kendi vicdanıma bile veremem. Ben bu bilgiyi açıklar ya da ima eder, ucu tehdide, hatta şantaja ulaşacak bir biçimde partim ya da şahsi ikbalim için kullanırsan, bu da suçtur. Aksi halde benim gibi düşünmeyen, üstelik bizim partimizden daha geniş bir oy kitlesine sahip insanların, ben bu görevdeyken bana inanmalarını, güvenmelerini nasıl bekleyebilirim?" demesi gerekmez mi?


Tabii bu iç hesaplaşma yapılmamış anlaşılan. Sayın Bakan, sanırım, sadece kişilik haklarını ihlal ettiği ana muhalefet partisinin Genel Başkanına değil, aynı zamanda topluma karşı işlediği bu suçtan dolayı hesap sorulmayacağını bilmenin verdiği bir öz güvene sahip .

Meselenin diğer yanı ise daha vahim!

Yani eğer, Soylu'nun ortalığa saçtığı ve herkesin peşine düşerek gündem yaratmasını umduğu, Sayın Kılıçdaroğlu'nun 'derhal tedaviye başlamasını', 'siyaseten yaptığı görev uğruna sağlığını ihmal etmemesini' istediği kadar 'acil' bir sorunu varsa ve bu durum milyonlarca insanın umut bağladığı siyasi bir kişiliğin görev yapmasını da engelleyecek düzeydeyse ve bu da kamuoyundan gizleniyorsa; bu durum Soylu'nun işlediği suçtan çok daha tehlikeli sonuçlar yaratabilecek kapasiteye sahip..

Ülkemiz ağır bir ekonomik ve siyasi buhrandan geçerken, sistem, rejim, iktidar, ittifak tartışmalarının canhıraş sürdürüldüğü tarihi bir kavşakta bulunuyor. 

Neresinden bakılırsa bakılsın, sadece Sayın Soylu ya da Sayın Kılıçdaroğlu açısından değil, demokrasimizi ilgilendiren temel bir problem ile karşı karşıyayız.

Şeffaflıktan yoksun, tamamen şahıslar, şüpheli ilişkiler ve kutuplaşmalarla örülü siyaset anlayışı, ülkemizi esir almış halde. Siyaset yapmak yerine siyaseti dizayn etmeye çalışmak, bu ülkedeki tüm siyasi geleneklerin ve partilerin kötü bir alışkanlığı haline gelmiş durumda. Bunun çözümü için ise açıklık, siyasetin şeffaflaşması ve ana aksını yeniden tariflemeden geçmektedir.

Sayın İçişleri Bakanı, elinde bir bilgi ya da belge olsa da olmasa da, bir yurttaşın özel bilgilerini kamuoyuna açıklayarak/ima ederek toplum düzenini, muhalefeti ve siyaseti dizayn etmeye çalışmaktadır.

Sayın Kılıçdaroğlu da, kendisine karşı yapılan eylemin haksızlığına rağmen, ortaya atılan iddialardaki gibi görevini yerine getiremeyecek bir sağlık problemine sahip olup, bunu da partisinden ve halktan gizliyorsa, bu da ağır bir görev ihmalidir. Sorumlu olduğu görevleri yerine getirememe durumu ile karşı karşıyaysa eğer, bunu derhal kamuoyu ile paylaşmalı ve üzerine düşeni yerine getirmelidir. 

Zira bunun aksi bir hareket, Sayın İçişleri Bakanı'nın yapmaya çalıştığı 'siyasi dizayn'ın bir benzerinin, kapalı kapılar ardında bizzat Genel Başkanı tarafından Cumhuriyet Halk Partisi'ne, üyelerine, seçmenlerine ve esas olarak da siyasete yapılması anlamına gelecektir.  

Eğer Sayın İçişleri Bakanı'nın açıklamalarının bir gerçekliği yoksa da, olmayan bir şeyi dolaşıma sunup görevini kötüye kullandığı için sayın Kılıçdaroğlu'nun suç duyurusunda bulunması gerekmektedir.

Her halükarda, hayatın da siyasetin de öznesi insandır. İnsanları, toplumu, partileri, yani bir şeyleri sürekli dizayn etmeye, yönlendirmeye, gütmeye çalışmak yerine; merkezine insanı koyduğumuz, insanın çıkarları doğrultusunda şekillenecek yeni bir siyasi dil, gelenek, yöntem yaratmalıyız. 

GÜNDEM Haberleri

Kapısı açık otobüsten düşen kadının ölümü: Otobüs şoförüne hapis cezası ve tahliye
İllegal Hayatlar 2: Meclis +18 oldu: Türk sinema tarihinde bir ilk!
Polis okulundan mezun olan emekli polisler 40 yıl sonra Adana’da buluştu
AK Partisi Sözcüsü Çelik'ten, CHP liderine: Siyasi cahil ve saygısız
Hasan Yıldırım ATÜ'de