soL Haber yazarı Asaf Güven Aksel, bugünkü yazısında Altın Koza Film Festivali’nde ödül alan Burak Çevik'in "Bahçelievler Katliamı"nı anlattığı Hiçbir Şey Yerinde Değil filmini ele aldı.
Aksel, filmi değerlendirirken Bora Ayanoğlu, 1969 yılında bestelediği ve Alpay'ın sesi ile hafızalara kazınan "Fabrika Kızı" şarkısı ile karşılaştırdı. Aksel, Fabrika Kızı şarkısı ile ilgili, "Parçanın “sosyalizm temalı” olduğunu ifade ederse de, daha o zamandan dile getirildiği gibi, 'fabrika kızı'nın aslında en olumlu yönüne, işgücü olarak üretimde yer almasına, emeğin yoruculuğu ve yaşam kısıtlayıcılığı üzerinden hayıflanıp, kendi evinde yün örerek, içmeyen bir kocayla mutlu yaşaması gerektiği önermesine varır ki, elde kalan, üretim ilişkilerinden, sömürüden azade, çalışmak zorunda kalmış kadın işçilere üzülen, iyi niyetli ama kadını özgürleştirmeyen, üretimden koparıp evde yol gözleyen bir konuma çeken hissiyattır.
FABRİKA KIZI İLKTİ
Ancak, bütün bu haklı olarak bolca dile getirilmiş ve getirilecek eleştirilere karşın, 'Fabrika Kızı', gerek 15-16 Haziran’da oynadığı rol, gerek emekçi kadının bir ‘pop’ parçada kahraman olarak toplumsal dikkat uyandırması, genelde bu müzik akımının, özelde 'güllü bülbüllü' olarak tanımlanan dönemsel temaların dışına çıkarak bir şok etkisi yaratması, peşi sıra gelecek benzer parçaların önünü açmasıyla, bizim haznemizde yer alır." değerlendirmesini yaptı.
'BİR İNSANLA BİR KATİLİ AYIRAN SINIR NEDİR?'
Filmi, Burak Çevik'in T24'en Hazal Özvarış'a verdiği röportaj üzerinden eleştiren Aksel, "Röportajın yayın mecrası netameliydi ama, konu meraklandırıcıydı. Ta ki, yönetmenin 'filmin teması politik ama, bu bir siyasi film diye düşünmedim, insanı anlama üzerine bir film' dediği daha girizgâh bölüme kadar. 'Benim peşinde olduğum soru, bir insanın inandığı şey uğruna bir insanı öldürmesi ve bir insanın inandığı şey uğruna ölmesi meselesi. Bu biraz kendime dönüp bakmakla da alakalı. Her filmimle birlikte kendime dönüp baktığımda şunu fark ediyorum: Hayatta hiçbir şeye dair böyle bir adanmışlık hissetmiyorum, bu derece bir inanmışlığa sahip değilim. Bu da meseleyi insanın anlamadığım bir tarafıyla ilgili hale geliyor: Bir insanla bir katili ayıran sınır nedir?'
'İNSANI ÖLDÜRMENİN ADANMIŞLIKLA BAĞI NEDİR?'
'İnsanı anlamak' önemli bir tema kuşkusuz. Bir başka insanı öldürebilmenin adanmışlıkla bağı nedir de ciddi bir soru. Denilebilir ki, film vizyona bir girsin de bakalım nasıl işlemiş bu 'sorunsal'ları… Girdiğinde de bakarız tabii…
Belki röportajdaki ifadeler soru işaretleri doğursa da, gene de öldürülen gençlere bir saygı duruşu iyi niyeti de taşıyor olabilirdi, değil mi?" ifadelerini kullandı.
'İYİ NİYET' KONUSU
Aksel yazısının devamında "Fabrika Kızı'ndan Tomris Giritlioğlu izi taşıyan dizilere hâkim olan iyi niyet, içerikteki sorunlara karşın önemliydi ve işlevseldi konusu oradan türedi. Ama aynı yanıtı, daha ortada olmasa da, bu film için veremeyeceğimiz açık. Bu önemli mi? 'İyi niyetli'ler dahil, tarihimizin, düşenlerin, yitirdiklerimizin bir uğursuz prizmada kırılarak yansıtılmasıyla karardığı nice örnekten biri daha deyip geçemez miyiz?" dedi.
Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi'nin NATO'ya karşı İstanbul'dan İncirlik Üssü'ne yürüyüşünü hatırlatan Aksel, "İncirlik’te kürsü kurulan, aynı zamanda benim bir daha yaşlandığım gün olmasaydı, belki. Ama artık yetti!" ifadelerini kullandı.
'İNSANI ANLAMAYA' KATLİAM SORUMLUSU HALUK KIRICI'DAN BAŞLAMAK
Burak Kılıç'ın "insanı anlamaya” bu katliamın baş sorumlularından Haluk Kırcı’yla başladığını kaydeden Aksel yazısında şu ifadelere yer verdi:
"Burak Çevik, kendisini dinlemiş. 'Bir insan kendini nasıl gerekçelendirebilir'i görmüş ve kullanmış. Ha, çeşitli sol fraksiyonlardan birkaç isimle ve Alpaslan Türkeş’in bir yakınıyla da istişareleri olmuş. Veee, Tanıl Bora da senaryo danışmanıymış…
'YÖNETMENE GÖRE, KIRICI İLE YEDİ GENÇ BİRBİRİNE DÖNÜŞEBİLİR'
Yönetmene göre 'adanmışlık', insanı katile dönüştürebilen bir lanetlenmişlik haliyken, bize göre, Kırcı ile yedi genç ertesi sabah birbirine dönüşebilirdi tezindeki 'kötü niyet' liberal bakışla lanetlenmişliktir.
Ölümlerin rastgeleliğiyle, kahramanlaştırılmalara karşı koyanlar, kendilerini değişime bırakan pişmanlar görmüş. 'Bir şeyi hatırlamakla hayatlarına devam etme konusunda bir korelasyon var. Mesela görüştüğüm solcuların çoğunun WhatsApp fotoğrafında kederli yüzler vardı, sağcılarsa kedileri köpekleriyle mutlu bir şekilde sayfiyede gülümsüyorlardı'…
Bunları 'araştırırken', devlete hiç rastlamamış yönetmen. Yani politik ama kurulu düzenin dahli olmayan bir çatışma ortamı. Her an katil olacak 'adanmış'ların, insan muamması olarak dövüşmesi.
RÖPORTAJI YAPANIN POLİTİK DÜZLEM ÇABASI
Mecrasına rağmen, röportajı yapanın, röportaj yapılanı bir politik düzlem sorgusuna çekmeye çalışması ilginçti. Başaramaması ise hiç değildi. Sonuçta çok somut bir olayı işlese de, bu bir kurmacaydı! “Doküdrama” olarak bakılamayacağından, her şey yer almazdı ve yönetmen 7 Ekim 1978 gecesini istediği gibi süzgeçten geçirebilir, yeniden kurabilirdi. Ölen ve öldürenlerin sayısı, cinayet yöntemleri bile kendi versiyonu olacaktı.
Filmin adı,'Hiçbir Şey Yerinde Değil', okuduğu bir kitaptaki, yerinden sürülmüş bir insanın tekrar mahallesine döndüğünde söylediği sözden etkilenilerek konulmuş. Belleğinde diri olan her şey orada ama yerinde değil… Yönetmen “dolaylı bir isim” diyor ama, belli ki ne belleğimizdeki her şeyi bulacağız, ne de olanlar yerinde olacak… Çünkü izleyeceğimiz şey, yönetmenin kendine ürettiği bir bellek…
Denilebilir ki, film vizyona bir girsin de bakalım… Bakarız…
'ÖĞRENCİLERE SAYGISIZLIK'
En küçük bir pişmanlığı olmayan, kahramanlaştırılan, 'katliama değil cezalandırmaya gittik' arsızlığındaki Haluk Kırcı’nın, reisleri Çatlı’ların, Yazıcıoğlu’ların bugün aktif siyasettekilerin 'adanmış insan'lık sorunlarını, silahsız bir evde alçakça katledilen ama yönetmene sorarsanız 'her an Kırcı olabilecek' öğrenciler üzerinden keşfe çıkma saygısızlığı mı, çirkinliği mi, ne diyelim?
Bilmem, ama bir fotoğrafla duygulanarak yapılan 'Fabrika Kızı'nın, gerçekten sosyalizm temalıları, yakın tarihimizin denge aramasız, çekincesiz aktarımları bizden gelmeliydi, O yedi gencin hikâyesi böyle bir niteliksiz eliyle Türk sinemasının bir katliamı ele alan ilk filmi değil, faşist cinayet şebekeleri ile sermaye düzeninin suç ortaklığının belgeseli olmalıydı.
Maceramız üzerindeki bu uğursuz hâkimiyet son bulmalıydı, İncirlik’teki kürsü bunu hak ediyordu. Çok uzaklardan geliyorduk biz..."
BAHÇELİEVLER KATLİAMI OLAYI NEDİR?
9 Ekim 1978 tarihinde meydana gelen olayda 7 Türkiye İşçi Parti’li öğrenci Ankara’nın Bahçelievler semtindeki evleri basılarak öldürüldü. Bahçelievler Katliamı davasından yargılanan, Haluk Kırcı, Ünal Osmanağaoğlu, Bünyamin Adanalı, 7’şer kez ölüm cezasına mahkûm edilmişler, ölüm cezalarının kaldırılması üzerine bu cezaları ağırlaştırılmış ömür boyu hapse çevrilmişti. AİHM'nin 2009 yılında verdiği ihlal kararının ardından yargılamanın yenilenmesi kararı alındı.