Hobsbawm artık bir klasik kabul edilen ‘ Aşırılıklar Çağı’nda ‘ 20.yüzyılı Ekim Devrimi ile başlatıp Sovyetlerin çöküşü ile kapatır. Kısa yüzyıl dediği bu yüzyıl epi topu 74 yıl sürmüştür. Yüzyıla hakim tonunu Ekim devrimi ve açığa çıkardığı sonuçlar vermiştir. Bu nedenle büyük tarihçi yüzyılı onunla başlatıp kapatır. Kuşkusuz 20.yüzyılı soğuk savaştan bağımsız düşünebilmek mümkün değildir. Çağın ikinci yarısı tamamıyla soğuk savaşın yarattığı atmosferin etkisi altında yaşanmıştır. Devrimi yıkmak için iç savaş esnasında en az on girişimde bulunan Britanya liderliğindeki kapitalist sistem ikinci savaştan sonra aynı çabaları bu defa ABD liderliği altında sürdürmüş ve en nihayetinde başarıya da ulaşmıştır. Halbuki dünyayı faşizm belasından kurtarmak için iki sistem zorunlu da olsa çok kısa süren bir işbirliği de yapmıştır.
Hitler tüm Avrupa’yı fethedip 1941 yılında Sovyetlerin üzerine yürüdüğünde Stalin Britanya ve müttefiklerine ikinci bir cephe açılması teklifinde bulunmuştu. Britanya ve onu savaşa girmeden destekleyen ABD Sovyetlerin Hitler tarafından işinin görülmesini bekleyerek bu çağrıya kulaklarını kapatarak olumlu bir cevap vermediler. 20 milyona yakın insanının ölümü pahasına Hitler ve orduları durdurulunca ve Sovyet orduları Avrupa içlerine doğru Nazileri püskürtüp yürümeye başladığında Normandiya üzerinden ikinci bir cephe açmaya karar verdiler. Amaçları Sovyetler’i durdurmak, Avrupa’da devrimci bir dönüşümün önüne geçmekti.
Sovyetler’le kapitalist dünya arasında faşizme karşı kazanılan işbirliği havası çok kısa sürdü. Savaşın galipleri Avrupa’yı kendi aralarında nüfuz bölgelerine ayırdılar. Kapitalizmin daha gelişmiş olduğu ülkeler ABD kontrolüne bırakılırken Sovyetler daha çok kıtadan gelebilecek ikinci bir saldırıyı önlemek için yakın ve uzak çevrenin kontrolünü eline aldı. İki sistemin birbiriyle bağdaşmazlığı veri kabul edildiğinden tarafların karşılıklı güvensizliği en üst aşamadaydı. Halbuki Sovyetler devrim ihraç etme niyetlerinin olmadığına dünyayı ikna etmek için Enternasyonalin kapısına kilit dahi vurmuşlardı.
Ama dünyayı faşizm belasından milyonlarca insanını kaybetme pahasına kurtaran Sovyetlerin itibarı doruk noktasındaydı. ABD kontrolüne bırakılan ülkelerde de faşizme karşı verilen mücadelenin prestiji Komünist Partilere aitti. Sağ neredeyse tümüyle faşizmle işbirliği yapmış iken partizan mücadelelerin liderliğini yapmak onuruna komünistler sahipti. Bu gelişme savaştan hemen çıkışta bu partileri ülkelerinin en kitlesel, en itibarlı ve iktidara en yakın partileri haline getirmişti. Her hangi bir olağanüstü gelişme olmadığı taktirde Avrupa’nın güney kuşağında komünist partiler üstelik parlamenter yollarla iktidara gelebilirdi. Devrimin eşiğine gelmiş olan Yunanistan’da bu süreç Sovyetlerin kayıtsızlığı ve İngilizlerin ülkeyi işgali sayesinde önlenmişti.
Kapitalist dünya Hitler ve Mussolini’yi yarattığı için tabir yerindeyse suç üstü yakalanmıştı. Komünizme mesafeli düşünürlerin bile zihninde kapitalizmle faşizm arasındaki kopmaz bağ yeterince berraktı. Toplama kampları başta Avrupa’nın göbeğinde benzerine o güne kadar rastlanmayan vahşetin sorumluluğu kapitalizme çıkarılıyordu. Kapitalist modernite mantıksal sonuçlarına toplama kamplarında ulaşmıştı. İnsanlığın hümanist birikimi komünistler sayesinde korunmuş ve ayakta tutulmuştu.
Her yerde kurulan anti faşist cephelerin liderliğini komünistler yapmıştı. Vatanseverliğin, yurtseverliğin en ön cephelerinde onlar savaşmıştı. Tıpkı Marx’ın Komünist Manifesto’da öngördüğü gibi ulusun siyasal liderliğini onlar ellerine almıştı. Kapitalizm Hitler gibi bir canavarı yaratırken Sovyetler milyonlarca insanın ölümü pahasına dünyayı bu vahşetten kurtarmıştı. Komünizm şimdi sadece özel mülkiyet düzeninin acımasız bir düşmanı değil kapitalizmin kendi ürettiği, ancak ayaklar altına aldığı değerlerin de mirasçısıydı. Herkes için demokrasi istemek, demokrasinin sınırlarını alabildiğine genişletmek, yurdu işgale karşı savunmak, savaşın yarattığı yıkımın üstesinden gelmek, insanlığın manevi mirasını üstlenmek onların hanesine kaydedilmişti.
İşte soğuk savaşın jeneratörüne bu şartlarda basıldı. Çok kısa süren iki sistem arasındaki balayı yerini soğuk savaş denilen ama pek çok yerde sıcak çatışmalara bırakan bir döneme terk etti. Başlatılan psikolojik savaş ile Sovyetlere ve komünistlere çıkarılan faşizmi yenmenin onuruna resmen el konuldu. Üstelik bu el koyma faşistleri yeniden sistemin içine alarak gerçekleştirildi. Komünizme karşı mücadele için faşistlerin sırtları sıvazlandı ve cezalandırılmaları engellendi. Nazilerin komünistlere karşı kullandığı tekniklerin, yöntemlerin çoğu sorgusuz kabul edildi.
Soğuk Savaşı tüm yönleriyle anlamadan, aradaki süreklilikleri yakalamadan ne 20.yüzyıl tarihi anlaşılabilir nede soğuk savaş sonrasının özgün dinamikleri yakalanabilir. Çünkü kendini komünizme karşı konumlandıran Batı sisteminin bütün koordinatları yerli yerinde duruyor. NATO’nun, BM ve etrafındaki yapılanmaların, dünya finansal mimarisinin tüm temelleri bu dönemde atıldı. Bu kurumlar soğuk savaş sonrasında çok ciddi yapısal dönüşümler geçirmeden bugünde varlıklarını devam ettiriyorlar. Düşünce hayatında ortaya çıkardığı tortular hala yaşamaya devam ediyor. Sovyet düzeninin çökmesi, kominist ufkun silinmesi kuşkusuz sistemin elini rahatlattı, ancak o dönem kurulan yapılar sarsılmadan yaşamaya devam ediyorlar.
Not: İkinci yazı başlangıç anına dönecek yani zembereğin çalışmaya başladığı ana.