Önce Mao’dan hayli uzun bir alıntı: ‘ Çelişki Üzerine ‘ başlıklı yazısından. ‘ ... bir gelişme sürecinin her aşamasında, baş rolü oynayan bir tek baş çelişki vardır. Bundan dolayı, bir süreçte birkaç çelişki varsa, bunlardan yalnızca bir tanesi baş ve belirleyici rolü oynar, geri kalanı ikincildir ve ikinci derecede yer tutar. ... Bu baş çelişki, bir kere kavranıldı mı, sorunlar kolaylıkla çözülebilir. ... Yukarıda da değinildiği gibi, bir süreçteki çelişkilerin hepsini birbirine eşitmiş gibi ele alamayız; baş ve ikincil çelişkileri birbirinden ayırmamız ve baş çelişkiye özel bir önem vermemiz gerekir. ... Üstyapının (siyaset, kültür vb.) ekonomik altyapının gelişmesine engel olduğu zamanlarda, siyasal ve kültürel reformlar baş ve belirleyici rol oynarlar. Bunu söylemekle materyalizme ters mi düşüyoruz? Hayır. Çünkü, bütün olarak tarihin gelişmesinde maddi şeylerin manevi şeylere, toplumsal varlığın toplumsal bilinci belirlediğini kabul etmekle, aynı zamanda manevi şeylerin ve toplumsal bilincin toplumsal varlık üzerindeki ... etkilerini de kabul etmek zorundayız. Bu materyalizme ters düşmek değil, mekanik materyalizmden kaçınmak, diyalektik materyalizme sıkı sıkıya sarılmaktır. ‘
Mao’nun bu yazısı maddenin hareketi üzerine bir incelemedir. Çelişki maddenin temel özelliği kabul edilir ve maddenin nitelikleri olan evrensel ile özgüllük karşılıklı ilişkisi üzerinden değerlendirilir. Mao soyut anlatımına dünya ve Çin tarihinden verdiği örneklerle canlılık kazandırır.
Çelişki maddenin tüm biçimlerinin temel özelliğidir. Maddeye devinimini çelişki kazandırır. Politikada maddenin biçimlerinden biridir. Politika yapısal kısıtlılıkları içinde ana, konjonktüre, zamanlamaya özel bir ayrıcalık tanır. Politikanın özerkliği bu ayrıcalıktan kaynaklanır. Politikanın sonuç alıcı olabilmesi için maddeyi iyi tanıması, çelişkilerini açığa çıkartması ve o özel anın baş çelişkisini doğru tespit etmesi gereklidir. Baş çelişki doğru tespit edilemediğinde politikanın hükmünü icra edebilmesi mümkün olmayacaktır. Mao’nun felsefi olarak tanımladığı baş çelişkiye Lenin ‘ somut durumun somut analizi ‘ ile yaklaşarak ‘ zincirin zayıf halkası ‘ diyordu. Zorunluğun, nedenselliğin metaforu olan bir zinciri ancak en zayıf yerinden yakaladığımızda parçalayabiliz.
Baş çelişkiyi veya zayıf halkayı yakalamak stratejik bir düşünüş gerektirir. Hareketin bütünselliğini gözetmeyenlerin baş çelişkiyi ıskalama ihtimali yüksektir. Baş çelişkinin çözümü bizi ikincil, üçüncül çelişkilerin çözümüne ulaştıracaktır. Baş çelişkiyi gözden kaçırdığımızda diğer çelişkileri çözebilme fırsatını da berhava etmiş oluruz. O nedenle usta politikacılar kavramsal düşünme yetisinden yoksun olsalar bile felsefi sezgileri yüksek kimselerdir. Onlar olgularla pişmiş ve olgulardan deneyim çıkarmayı becermişlerdir.
Bugün Türkiye siyasetinin baş çelişkisi Erdoğan rejimine son vermektir. Bu yapılmadığı taktirde tüm muhaliflere hayat zından olacaktır. Tüm siyasal yapılar çökecek ve umutsuzluk hakim eğilim haline gelecektir. İnsanlar mücadele azimlerini kaybedecek, umutlar tükenecek ve geriye kalacak bir avuç muhalif için zor bir dönem başlayacaktır. Faşizmin kurumsallaşması anlamına gelecek böyle bir dönemde gerçek muhalifler tam bir cadı avına maruz kalacak ve bugünkünü mumla aratacak baskılarla karşılaşılacak. Legal muhalefet ise majestelerinin muhalefetine dönüşecek. Başka tür bir muhalefete asla izin verilmeyecektir.
Bugün Türkiye’de muhalefet bileşenlerinin büyük bir bölümü siyasetin baş çelişkisini idrakten uzak görünüyor. Türkiye sanki her hangi bir seçime gidiyormuş gibi davranılıyor. Tüm enerjisini baş çelişkiye odaklaması gereken siyaset bu sağduyudan mahrum gözüküyor. Milletvekili pazarlıkları, Cumhurbaşkanı adaylığı tartışmaları, buz üzerine yazıldığı izlenimi veren açıklamalar ile zaman hızla tükeniyor. Hem altılı masanın kendi içerisinde hem de millet ittifakı ile HDP arasındaki polemikler, ağız dalaşları ve atılan karşılıklı taktik adımlar Mao’nun anlattığı baş çelişkinin ikincil, üçüncül çelişkiler tarafından kenara itilmeye çalışıldığını gösteriyor. Böylesi bir anlayış herkese büyük kaybettirecektir. Belki geçmişte kaybedilen seçimlerin telafisi var denilebilirdi, ama Erdoğan’a kaybetmenin telafisinin olmadığını herkesin bilmesi gerekiyor.
Olağanüstü günlerden geçiyoruz ve son düzlüğe girdik sayılır. Kimsenin tikel, parçalı çıkarlarını baş çelişkinin önüne getirme lüksü yok. Olağan zamanlardan geçiyormuş gibi taktik manevralar yapmaya, partisel çıkarları öne olmaya, aday bizden oldun diyerek dayatma yapmaya hakkı yok. Kurucu, yapıcı ve inşa edici bir siyasete ihtiyacımız var. Umudu yüksek tutmaya, kazanma azmini bilemeye, heyecanı yüksek kılmaya mecburuz. Aksi, bir felaket, ışıktan yoksun bir tünelde sonsuz karanlığa mahkumiyet olacaktır.
O nedenle tüm muhalefet bileşenlerinin tikel çıkarlarından bir adım geri adım atması ve ana çelişkiye odaklanması gerekiyor. O çelişki çözülmeden ne Kürtlerin yeni yaşam hayali ne sekülerlerin laik bir ülke özlemi ne samimi Müslümanların devlet tarafından el konulmuş dinlerini istedikleri gibi yaşayabilme hürriyeti ne sosyalistlerin eşitlik ve özgürlüğü güncel bir seçenek yapabilmeleri ne de Alevilerin eşit yurttaş olmaları gerçekleşmeyecektir. Bunun için en fazla gayret göstermesi gereken kesimse gerçek muhaliflerdir.