Parisli Aragon;
“Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır, sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya
katlanmam
sevgilim”der
Yazın türlerinde duygu yoğunluğu en fazla olandır şiir; duygunun sanatlı dışa yansımasıdır. Şiir yaşamın kendisidir aslında. Şiir ayrıntılara bakmaz, ayrıntılarda vardır. Bazen fısıltılarımız olur, bazen çığlıklarımız. Bazen şarkı olur dillere, bazen türkü olur ,yürekten yüreğe seher yeli gibi eser. Ilgıt ılgıt işler insanın yüreğine ,vicdanına. Bazen şiir kavgadır Nazım gibi Dadaloğlu gibi bazen şiir aşktır Karacaoğlan gibi
Şiir evrensel duygunun ortaya konduğu, evrensel etkileşimin en güzel yaşandığı yazınsal atmosferdir. Ki onda, konu da insandır, yazan da. Bu nedenle, şiirin de şairin de cinsiyeti yoktur; İyi şiirin de zamanı ve mekanı . Bir şiir, şairin kendisinden yola çıkarak insanı anlatmışsa buna bir zaman ya da mekan biçemeyiz.
İngiliz Edgar Poe;
“ Ama çok daha güçlüydü aşkımız aşklarından
Bizden daha büyük olanların
Bizden daha bilge olanların
Ve ne melekler yukarıdaki göklerde
Ne de şeytanlar altında denizin
Ayırabilir ruhumu ruhundan
Güzel Annbel Lee’nin”
Sevgiyle, söyleyenin dili ve zamanı başkadır; biz etkileniriz. Şiiri şiir yapan da bu zaman aşıran mekân uçuran durumudur zaten. Ve Şair, sevgiden, barıştan daha doğrusu insanlıktan yana ağırlığını koyarak daima iyiyi, güzeli arama peşinde koşmalı aynı zamanda toplum adına yanlış gördüğünü de vurgulayarak yanlışa muhalif olmalıdır. Kısacası şairin şiiri yaşam kokmalı, yaşamı yorumlamalıdır.
İranlı Hayyam;
“Gören göze güzel, çirkin hepsi bir;
Aşıklara cennet, cehennem, hepsi bir;
Ermiş ha çul giymiş, ha atlas;
Yün yastık, taş yastık, seven başa hepsi bir”
Bizim Yunus;
“Severim ben seni candan içeri
Yolum vardır bu erkandan içeri
Beni bende deme bende değilim
Bir ben vardır bende benden içeri”
Ve Yüce Mevlana;
“Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme” der.
Bazı topraklar da edebiyatta bereketlidir… Toprağından şair, yazar çıkar. Çukurova için Orhan Kemal boşuna “ bereketli toprak” dememiştir. Çukurova’nın toprağından sadece pamuk, buğday çıkmaz. Toprak o kadar bereketlidir ki tohumdan ürün çıkarır, insandan edebiyatçı. Karacaoğlan, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Muzaffer İzgü, Demirtaş Ceyhun ve daha niceleri… Kimisi bu toprakta doğmuş büyümüş; kimisi de başka toprakta doğsa bile Çukurova’nın bereketinde büyümüş, olgunlaşmıştır.
Çukurova’da toprağı kadınla erkek birlikte teriyle sular. Çukurova’da ırgatlık erkeğe özgü bir emekçilik değildir. Kadın da erkeğin yandaşı, arkadaşı, ter ortağıdır. Şiir nasıl görünüşte erkek üretimi olarak görülse de; bilimde olduğu gibi, güzel sanatların her kolunda üretilen pek çok saygın yapıtın altında bir kadının imzasını bulabiliriz. Kadın da düşünür, yontu yapar, resim çizer, roman yazar, şiir yazar... Nice duygu dolu bestelerin yaratıcısıdırlar. Evrensel boyutlardaki etkinlikleri asla yadsınamaz. Kadın nasıl hep şiirin içinde olmuşsa, Çukurova’da da kadın emeğin hep içindedir.
KADIN IRGATLAR
Hüzünlü bir merhabayla
çarparken şubat ayazı
güneşin fersiz gözleri
istemsiz baktı kente
Dizilmişler bulvar boyu
ovanın sabah yıldızı
gece yazgılı kadın ırgatlar
Kimi kınalı belik
yiğit yürek kimi
aşk içinde öyle güzel
alın terinde saygın her biri
Çalışkan nasırlı elleri
bir yaşama gücü
emekleri dillere destan
eleğimsağma renkleri
dört mevsim gözlere bahar
Ki onlar
sıcak soğuk demeden
hayatın en ağır yükünü hissedenler
demli bir kaynar sevinçtir bana
şiir olur duldalarda
yüreğimin ovasını tutuştururlar
Dünyada kadınların eşitlik ve daha huzurlu yaşam özlemlerini dile getirdikleri gün olan 8 Mart Dünya Kadınlar Dünü kutlu olsun.