Ahrette yolsuzluk var mıdır? Var diyemem. Ama hiç kimse de yok diyemez. Çünkü bilmiyoruz. Bizi yorum yapmaya iten bilgi değil inançtır. İnanç yorum, bilgi hesaplama gerektirir.
Kesin olan bir şey var ki, çıkarların öncelikli olduğu yerde suiistimal hep var olacaktır.
Bir kaç gündür okuyoruz:
"Son bilmem kaç yılın en sıcak günü... " "Cehennem sıcağı...", "Çöl sıcağı..."
Bu doğal bir olay olduğu için "Nerede bu devlet?", "Yöneticilerimiz uyuyor mu?" gibi çığlıklar yerine:
"Hani pervaneler ne oldu?" , "Buz sorunu neden çözülmüyor?" çığlıklarını duyuyorduk.
Vaatleri yerine getirmeme anlayışı değişmiyordu, ama yöntemler değişiyordu.
"HANİ VANTİLATÖRLER NEREDE?"
Bu gün birileri belediye önüne gidip, başkana hitaben: "Hani söz verdiğiniz vantilatör" diye bağırsa, yurttaşı gözaltına alır belki de akıl hastanesine sevk edilir.
Ama vantilatör belediyenin sözü olursa ne olur?
1929 yılı ortalamaları alt edecek şekilde sıcak geçti. O zamanlar, belediyenin sıcaklarda yapacağı bir şey yoktu.
Başkan Turan Cemal Beriker, her yurttaş gibi elinde yelpaze ile geziyordu.
Elektrik hayatımıza henüz giriyor. Başkan, elektrik şirketi ile tesis ve dağıtım sözleşmesi yapıyor ve yurttaşa da müjdeyi veriyor:
"Şehrimiz tenvir edilecektir. (Aydınlatılacaktır)" derken elektriğin ne olduğunu anlatmaya başlıyor...
"Elektrik şöyle, elektrik böyle" derken, havaların sıcaklığına atıfta bulunarak, "elektrik gelince şehrin her yanına pervaneler koyup serinletme imkanı olacaktır" deyiveriyor. (İşin ilginci şirket sözleşmeye bu maddeyi yazıyor)
Adana halkında bir sevinç bir mutluluk... Elektriğin kullanılacağı bütün alanları boş verip, yazın şehrin her tarafına döşenecek vantilatörleri beklemeye başlar.
Çoğu da vantilatörün ne olduğunu bilmediği için merakla bekler.
Mayıs gelir. Yok. Haziran? Hık... Temmuz derken halk homurdanmaya başlıyor. Sıcaklar arttıkça vantilatör beklentisi artıyor ve Ağustos ayında artık yeteri "Hani ya ne oldu vantilatörler? diye sokağa dökülüyor: Turan cemal Beriker'de "tıs" yok...
Eğer Sayın Başkan konuşsaydı belki de şöyle diyecekti: "Yahu ne yapayım, elektriğin ne olduğunu ben biliyor muyum ki, şirket bana öyle söyledi..."
Gerçekten de taahhütte bulunan ve sözünde durmayan elektrik şirketi di.
Kıssadan Hisse: Elektrik Adana'ya gelmeden, şirketlerin halkı aldatma anlayışı gelmiştir.
Hala öylemi?
"Muhtaç olduğun bilgi, kapına kadar gelen elektrik faturalarında mevcuttur..."
PEKİ YA BUZ?
Adanalının mevsimler karşısındaki tepkisi kalubeladan beri aynıdır:
Her yaz: "Adana böyle sıcak görmedi"
Her kış "Adana böyle soğuk görmedi" demeye programlanmıştır.
Bu gün Türkçe anlatılan bu durum, tarih içerisinde Luvi, Arzava, Kizzuvatna, Hitit dillerinde de söylenmiştir hiç şüpheniz olmasın.
Sıcaklar değişmemiş ve sıcaklarda çözüm beklediğimiz makam ve yöntemler hep değişmiştir.
BELEDİYELER VE BUZ SORUNU
Belediyelerimizin içme suyu ile bağlantısı daha dünün meselesidir.
İçme suyu şebekesi olmayan belediyenin su dağıtım işi ile bir ilgisi yoktu. Su işleri, bir kaç şirket, kahvehaneler ile nakliye araçları eşek ya da katır olan sakaların elindeydi.
Belediye zamanla sadece su fiyatlarını düzenlemekle görevliydi. O da, şirket ve kahvehanelere sözü geçtiği kadar...
Sakalar ise, zaten çoğunluğu çocuk olan ve kafasına göre davranan kimselerdi.
(Bu nedenle, tifo, tifüs, kolera, sıtma gibi pislikten oluşan hastalıkların başkenti Adana idi)
Sıcaklarda halkın en büyük derdi, soğuk su içebilmekti. Yüzyıllardan beri Adanalı, kışın dağdan getirdiği karı, Adana'da çukurlara gömüp, yazın pekmez ile karıştırarak karsambaç olarak tüketirdi.
Nüfus fazlalaştı. Soğuk su temel ihtiyaca dönüştü. Eh, artık şehrimize elektrik geldi, belediye buz üretmeye başladı.
O yıllarda belediyelerden beklenen en büyük hizmetlerden biri buz üretimi idi.
SU VE BUZ FİYATLARI
Su tedariki kamunun bir hizmeti değil özel kişilerin iş alanı olduğundan fiyatlar şirketlerin kafasına göre belirlenirdi.
Belediye şu fiyattan satacaksın der, bir şirket, benim suyum sağlıklı Seyhan'ın üst tarafından doldurulmuştur der, farklı fiyat ister, kahveciler yeri ve konumuna göre farklı fiyat uygular anlayacağınız, alevere dalavere o zamanda vardı.
1940 yılında belediye bardağı bir kuruş olan suyun fiyatını 20 paraya indirir. özel firmalar ayağa kalkar itiraz eder ve belediye indirimi geri çeker bu sefer kendi ürettiği buz fiyatlarına kiloda yirmi para zam yapar.
Olan yine Adana halkına olmuştur; suyun yirmi para daha ucuz, buzu yirmi para daha zamlı alacaktır.
"BUZ KALMADI..."
Olayın bir de farklı bir yönü var... Buz dağıtımı daha önce ilan edilen yer ve saatlerde dağıtılması ve halka ulaştırılması gerekirken, suiistimal denilen çıkar canavarı burada da hükmünü sürdürür.
Dedik ya ahrette yolsuzluk var mı? Sormamızın bir nedeni var herhalde.
Buzu dağıtanlar öncelikle kahveciler ve şerbetçilere veriyor ve halka sıra gelince "elimizde buz kalmadı" diyorlar, böylelikle buz karaborsaya düşüyor, ve birileri sıcaktan, sıcak para kazanıyor...
Bunlar sinema gişelerinde bileti,
Çok ölümlerde kefeni,
Kotaya tabi tutulmuş hac sırasını,
Sıcaklarda buzu,
hastalıklarda ilacı karaborsaya düşürüp insan ihtiyaçlarından beslenen leş kargalarıdır...
İnsanı soğuklar üşütmez, sıcaklar bunaltmaz ama bu tür sefil anlayışlar ve onlara gösterilmiş toleranslar yıkar...
Hala varlar ve hala ayaktalar...
Kılık ve yöntem değiştirerek aramızda "insan gibi" yaşamaktadırlar.
Kaynak:
06.05 / 07.05.1929 Tarihli Türksözü Gazeteleri
01.08.1929 Tarihli Yeni Adana Gazetesi