Atalar her işde bir hayır olduğunu söylermiş. Mesnetsiz bir temenni olduğu sürece bu deyiş kuru bir teselliye dönüşebilir. Ne de olsa derin hayal kırıklığı yaşayan insanların avutucu sözlere ihtiyacı vardır. Hayata karamsarlıkla değilde umutla bakıyorsanız eğer bu deyim size sağlam bir istinat sağlayabilir. Bu sözün diyalektik umudun halk bilgeliğindeki karşılığı olduğuna inanıyorum. Kötü, olumsuz birşey yaşanmıştır, ortalığa karamsarlık egemen olmuştur ve yaşlı bir bilge kulağa bu sözü fısıldar. Bu olumsuzlama eşiğinin yeniden olumlamaya dönüştüğü andır. Çünkü diyalektik zıtların çelişkili birliği demektir. Mao çelişki üzerine konuşmasında diyalektiği Çin tarihinden örneklerle anlatır. Her musibette bir hayır olduğu inanışı da bu diyalektik sağduyuyu yansıtıyor.
Ülkemiz zor, sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Yaşanan büyük sıkıntıların üzerine bir de deprem geldi. Milyonlarca insanın hayatı saniyeler içinde değişti. Binlerce insanımızı kaybettik. Daha henüz sayının ne olduğunu bile bilmiyoruz. Resmi rakamların doğruyu söylemediğini, gerçeğin bunun en az beş altı katı olduğunu düşünüyoruz. Böylesi zor bir dönemde iktidar yaptıkları ve yapamadıkları ile milletin güvenini kaybetmiştir. Türkiye tarihi bir seçime hazırlanırken depreme yakalandı. Erdoğan vatandaşın yanında olamadıklarını itiraf etti. Suçlu olup hesap vermesi gerekenler kuru bir helalleşme ile yeni bir sayfa açmak istiyorlar.
Bu şartlar millet ittifakına tarihi bir sorumluluk yüklüyordu. Milletin bunaldığı, canından bezdiği bir dönemde iktidarı değiştirmek için duyulan umutlar iyice artmıştı. Erdoğan’ın desteği azalmış, durumu toparlayabilmesi çok zorlaşmış ve seçim takvimi gelip kapıya dayanmıştı. Ortak adayın Kılıçdaroğlu olduğu neredeyse kesinlik kazanmıştı. Akşener Kılıçdaroğlu’nun adaylığını veto ederek masanın dengesiyle oynadı. Biz her işde bir hayır vardır deyişine inanarak olumsuz görünenin içindeki gerçek umuda gözümü dikeceğiz.
İttifaklar karşıdaki hasmı yenmek için yapılır. Öncelik güçleri birleştirmek ve belirlenen hedef doğru ilerlemektir. Çok uzun bir süredir İyi Parti siyasetteki koordinatları ayarlayamamanın sıkıntısını yaşıyordu. İyi parti ile CHP arasında bir rekabet alanı ortaya çıkmıştı. Akşener’in bir eli CHP’nin içindeydi. CHP’nin karar organlarına doğrudan müdahale ediyordu. Aday belirlenmesini kendi uhdesine almak istiyordu. Chp genel başkanını kamuoyu önünde yıpratıyor, önyargıları tutuşturuyor ve kazanamayacağı algısını güçlendiriyordu. Erdoğan tarihinin en zayıf anındaki iken yapılması gereken iş ortak bir adayda anlaşmak ve etrafında kenetlenmekti.
Akşener Kılıçdaroğlu karşısındaki negatif tavrını Hdp karşısında da milim sapmadan sürdürdü. Halbuki taraflı tarafsız herkes biliyorki seçimi kimin kazanacağını büyük ölçüde HDP’nin alacağı tavır belirleyecekti. Akşener Kürtlerin, solcuların desteği olmadan seçim kazanılacağına inanıyordu. Bu hesap aritmetik olarak da, siyaseten de imkansızdı. Eğer seçim gerçekten kazanılmak isteniyor, Akşener’in sevdiği slogan ile ‘ya hürriyet ya istipdat’ seçeneği dışında bir üçüncü seçenek bulunmuyor ise yapılacakların reçetesi belliydi: altılı masa ortak bir aday çıkartacak ve bu aday Hdp’ninde destekleyeceği bir aday olacaktı. Bunun dışındaki tüm formülasyonlar Erdoğan’ın işine yarayacaktı.
Akşener hesap bilmez bir şekilde Kılıçdaroğlu’nun adaylığını veto ederek masadan ayrıldı. Öncelikle bu tavrın Akşener ve İyi Parti için gerçek bir harakiri olduğunu söyleyelim. Uzun bir süredir iniş eğrisi içinde olan İyi partinin yere çakılması yüksek olasılıktır. Herkesin kazanacağı bir seçenekte ısrarcı olması gereken Akşener en büyük kaybeden olacaktır. Bu kadar zikzak yapmış, daha dün altına imza attığı metinlerin mürekkebi kurumadan aksi istikamete yönelmiş birine duyulan güven yere çakılacaktır. Akşener Cumhurbaşkanı adayı olmak zorunda kalacak boyunun ölçüsünü de alacaktır. Akşener’in yaptığı açıklamayı siyaseten anlamlı bir yere oturtabilmek mümkün değildir. Bir başka partinin genel başkanına ‘hayır sen değil senin belediye başkanlarından biri olacak’ demek en hafifinden skandaldır. Akşener’in yaptığı çıkışı sağduyuya kabul ettirebilmesi mümkün değildir.
Gelelim işin hayırlı kısmına. Akşener’in yokluğunda masanın eli çok daha rahat, çok daha serbest olacaktır. Akşener masada bir tür kayyum, bir tür zabıta gibi davranıyordu. Kayyumluğu büyük ölçüde düzenin hassasiyetlerini gözeten bir yerden yapıyordu. Akşener geçiş sürecinin bir devletçi restorasyona dönüşmesini arzu edenlerin başında geliyordu. Onun yokluğunda bu seçenek düne göre etkisinden çok şey kaybetmiştir. Demokratik Cumhuriyetin menziline daha çok girdiğimizden söz edebiliriz. Türkiye gerçek bir siyasi hesaplaşmaya doğru yol alıyor. Eskinin alışkanlıkları, ezberleri ile kim davranacaksa tarih onu tez vakitte ıskartaya çıkartacaktır. İlerici, demokratik güçlerin masadaki gücü daha da artacaktır. Hdp ve sol güçler ile ittifak şimdi daha da olanaklıdır. Seçimlere gerçek bir halk muhalefeti ile girmek gündeme gelmiştir.
İyi parti’yi bekleyen derin bir bölünme ve kargaşadır. Tabanın çoğunluğu Erdoğan karşıtıdır. Partinin kurulma nedeni MHP’nin Akp ile girdiği ittifaktan duyulan rahatsızlıktı. Çoğunluğunu laik, seküler ve kent milliyetçisinin oluşturduğu bir seçmen sosyolojisine sahip. Akşener’in adaylığında önemli bir bölümü Erdoğan’ın karşısındaki en güçlü seçeneğe yüzünü dönecektir. 2018 seçimlerinde de böyle olmuştu ve Akşener partisinden daha düşük bir oy almıştı. Seçimlerin ikinci tura kalma ihtimali düne göre çok daha güçlüdür. İkinci tura kaldığında ise kartlar yeniden dağılacaktır. Geleceğe dair ancak kaba öngörülerde bulunabiliriz. Alacağı her biçimi önceden tahmin edemeyiz. Ancak taşlar yerine oturmuş ve ilginç zamanlara tam tekmil hazırlıklı olunmalıdır.