Eskiden ideallerim vardı, Ay’a gitmek, Merih’te bir gazoz içmek…
Hatta arkadaşlarımla sohbet ederdim, çok zengin olursam Sadun Boro gibi dünya seyahatine çıkacağım günleri anlatırdım.
Tabi büyüdük. Ayaklarımız kanatlarımızdan hızlı gelişti.
Şimdi toprağa basıyoruz.
Hayallerimizin de kanatları eridi, ayakları çıktı.
Dolayısıyla hayallerim, isteklere, beklenti ve özlemlere dönüştü.
Şimdi özlemlerim daha elle tutulur…
Mesela insanın yaşam kalitesine değer veren bir şehirde yaşamak istiyorum.
Kaldırımları işgal edilmemiş, insanların aileleri ile birlikte rahatlıkla yürüyeceği şehrin caddeleri olsun istiyorum…
Ay’a gidemediğim için hiç öfkelenmemiştim ama şehrin merkezinde gezerken maalesef öfkeleniyorum.
Bir şehrin aynası, şehrin merkezindeki yaşamdır.
Adana şehrinin merkezi, Sular, Ziyapaşa, Gazipaşa Bulvarı ve Atatürk caddesi taraflarıdır… Orada Atatürk Parkı ve çevresi…
Buralar Adana’nın vitrinidir…
Bilmediğiniz bir firmaya telefon açtığınız zaman karşınıza ilk çıkanın tavrı, o şirketin ciddiyeti veya laubaliliği hakkında bir fikir verebilir.
Bu saydığım yerler… Hiçbir zaman bu kadar pis olmadı… Kağıtlar, poşetler, çöpler kırk ikindi rüzgarları ile havaya uçuşuyor.
Sular Postanesi’nin arkasında yaya yürüyebilene aşk olsun…
Arkadaşlar, bir şehrin bulvarlarında kaldırım işgalleri bu kadar disiplinsiz olur mu?
Tamam eyvallah… Bazı iş kollarının dükkânlarının dışına masa atmasına bir sözüm yok… Ama bunlar hakkaniyet ölçüsünü aşıp, şehirde yaşayanların hakkına tecavüz konusuna gelince… Dur demek lazım.
Ey yetkililer! Bana inanmayın, Sayın Büyük ve Küçük şehrin belediye başkanları… Bana inanmayın…
Vicdanlı birkaç tanıdığınızı gönderin, baksınlar. Size doğru bilgi versinler.
Anlıyorum ki, beki de Aya gitme veya Merih’te gazoz içme hayalimin gerçekleşme ihtimali vardı.
Ama şehrimi temiz, düzenli, bir kent olarak görme hayalime ulaşmak daha zormuş.
Değerli başkanlarım:
Allah aşkına sizin değer vermediğiniz bu şehrin halkına Ankara’da yaşayanlar neden değer versin?