Cumhurbaşkanının Büyükşehir Belediyelerini kaybetmesiyle
sersemlemesini yeter görmeyenler, YSK'nun kararı ile
Nakavt etme yoluna gittiler. Kötülük İmamoğlu'na yapılmamış,
Erdoğan'a 7 Hakim eliyle tuzak kurulmuştur.
Herkes aynı yere bakıyor, aynı şeyleri görüyor ve aynı sonuca ulaşıyorsa bir terslik var demektir.
İstanbul Seçimleri ile ilgili olarak farklı bir pencere açıp bir de oradan bakalım.
Satranç Tahtasının başına geçtik, oyun ve hamlelerin kaba analizini yapalım.
Önce durum tespiti
1 - Erdoğan hiç bir seçimde yenilmemiştir. Girdiği bütün seçimlerden başarı ile çıkmıştır.
2 - İlk anda yola çıkan AK Parti ile bu günkü AK Parti arasında fark vardır.
3 - Başta yola çıkan AK Parti, iktidara sahip olma için yola çıktığından ideolojisi mazlumdan yana idi. Şimdiki AK Parti, iktidarını korumaktan yana olduğu için zalimlerin yanındadır.
4 - AK Parti içinde iki grup insan oluştu: Birincisi, gerçekten de halisane duygu ve görüşlerini koruyan, dindar ve vicdan sahibi, gününü partiye veren insanlar... İkincisi de AK Parti ile güçlenen, tek ideolojisi çıkar olan, gücünü partiden ve iktidardan alan, hak, hukuk adalet tanımayan, dini çıkarlarına alet eden kimseler.
5 - 31 Mart Yerel Seçimlerini Sayın Erdoğan, partilerin ve kişilerin seçimi yerine kendini ortaya koymuştur. Oyların, adaylardan çok "AK Parti veya Karşıtı" olarak gruplar" olarak tanzim edilmesine fırsat vermiştir.
6- Seçim çalışmaları esnasında, özellikle yaranmaya çalışan - Süleyman Soylu gibi - ile varlığını korumaya çalışan - Devlet Bahçeli - gibi kimseler, ayrıştırıcı, korkutucu, tehdit edici ve AK Parti'den uzaklaştırıcı bir dil kullanarak ilk zararı vermişlerdir. (Sayın Erdoğan buna fırsat vermiştir. %50'yi korumak amaçlı bu yöntem, vicdan ve akıl sahibi AK Partililer tarafından dışlanmıştır.
7 - İstanbul Seçimini Sayın Erdoğan ve Bahçeli'nin "Cumhur İttifakı" kaybetmiştir. Bu tespiti Binali Yıldırım yapmıştır. Seçimde Sayın Erdoğan tarafsız kalsaydı ve Devlet Bahçeli bu denli itici söylemler kullanmasaydı, İmamoğlu kazanamazdı.
Seçime girildiğinde satranç tahtasındaki taşların yeri böyleydi.
SEÇİMDEN SONRA
Erdoğan'ın birleştiriciliğine izin vermediler
Şimdi de seçimler ve sonuçları hakkında satranç tahtasında neler oldu ona bakalım:
1 - İmamoğlu'nun kazanmasında iki etmen vardı; birincisi - Binali Yıldırım hariç - AK Parti lider ve söylemlerinin iticiliği, ikincisi de İmamoğlu'nun soğukkanlı ve bütünleştirici çekiciliği.
2 - Sayın Erdoğan seçimleri kaybettiğini kabul etmiştir. Nitekim yaptığı balkon konuşması, bir kabulün ve bir durumun tespiti niteliğinde idi.
3 - Zannedersem, akıl, vicdan ve adaletli AK Partililer ile yaptığı görüşmelerden sonra, halkın mesajını almış bir lider olarak, "Türkiye İttifakı" ile yola çıkma kararı verdi.
4 - Ne olduysa ondan sonra oldu: Ak Parti içinde bulunan ve İstanbul'u "sağmal bir inek" olarak gören, müteahhitler, cemaatler, vakıflar ve AK Partinin memesini emerek geçinen sülükler, bu kayıpla, çıkarlarının da elden gideceğini görünce, "Sayın Erdoğan'ı ikna" turuna başladılar.
ŞİMDİ KARANLIK CEPHE
Ortadoğu Devletleri ve özellikle Türkiye siyaseti üzerinde her zaman bir müdahale ve yönlendirme olduğu artık, tartışılmayan ve neredeyse doğal kabul edilen bir stratejidir.
Menderes'i iktidara getirenler ile götürenler; Kenan Evren'in yoluna açanlar ile, Özal'ı dikensiz gül bahçesinde yürüten, daha sonra mağdur yaratarak Erdoğan'ın başkanlığında AK Partiyi iktidara getirenler ile bu gün onu sorgulayıp, iktidardan etmek isteyen aynı çevredir.
Bankalar, petrol şirketleri, doğal kaynaklara el koyanlar, armatörler bu çevrenin değişmez kuruluşlarıdır. Halklarını tenzih ederek, ABD'nin ve İsrail'in yöneticileri de bu çevrenin çete başlarıdır.
Geçmişte "Ben BOP'un Eşbaşkanıyım" diyecek olan Sayın Erdoğan ve Abdullah Gül ikilisini bu çevre iktidara getirmiştir. İşte o zaman bu ülkenin genleri ile oynandı. Özelleştirmeler talan şeklinde gerçekleşti. Siyaset çürüdü, ahlaki çöküntü yaşandı, toplumun değerleri ayaklar altına alındı, üretim durdu, ithalat arttı, köyler mahalle, esnaflar işsiz kaldı. Ekonomi yerlerde süründü. Suriye politikası tam bir felaketti.
Bütün bu olanlar karşısında durumu toparlamak isteyen Erdoğan, ilk adımda FETÖ'yü tarihe gömme adımı attı, BOP eş başkanlığını attı, ardından, "dünya 5'ten büyüktür" dedi, NATO'ya ve AB'ye kafa tuttu, doları yasakladı "milli ve yerli" söylemlerini geliştirdi ama bu kararlarını uygulayacak, siyasal otorite ve ekonomi gücünden yoksun kaldı.
Çünkü onunla ittifak yapanlar, artık ona güvenlerini yitirdiler.
(Bu arada AK Parti içinde çıkarları zedelenenler, Erdoğan'ın FETÖ düşmanlığını sulandırarak, Erdoğan'a karşı olanları FETÖ'cü olarak suçlamaya başladılar ve toplumda güvensizlik doğdu)
Bütün bu tutarsızlıklar hem içeride hem dışarıda güvensizlik oluşturdu.
GELELİM YSK KARARLARINA
1 -Seçimlerde Ankara, İstanbul, Adana, Mersin, İzmir, Antalya gibi Büyükşehirlerin kaybedilmesi ile yenilen AK Parti değil, Sayın Erdoğan olmuştur. Sayın Erdoğan ringe çıkmış ve yediği yumruklar ile sendelemiştir. Bu sendelemeden hemen toparlanıp, balkon konuşması ile yaraları saracağı mesajını vermiş ve olgun bir devlet adamı profili çizmiştir.
2 - Artık cin şişeden çıkmış, bazı çevreler "sendeleyen ve toparlanan bir Erdoğan" değil, "Nakavt olmuş bir Erdoğan" istiyorlardı.
3 - Seçimlerin tekrar edilmesi halinde İmamoğlu'nun kazanacağını sıradan yurttaşlar biliyor da, tepede olanlar bilmeyecek mi?
4 - AK Parti içinde, gönlünü partiye verip partinin toparlanması için içtenlikle çalışacak olanların sözleri bir kenara atılıp, çıkar gruplarının sözlerine aldanarak seçimlere itiraz edilmiştir. (Öyle ya, milyonları aşıp milyarlar boyutunda kaynak sağlayacak bir yer neden basit bir seçimle elden çıkarılsın? Yeşilköy Hava Limanı'nın arsası ne olacak? kanal İstanbul'dan nemalanan ve sözleşme imzalayanların payı ne olacak? Bu devasa kaynak nasıl hemen terk edilebilir?)
5 - Seçimlerin yenilenmesi, Sayın Erdoğan'ın Nakavt edileceği üzrine kuruludur. Ve o yedi hakimin kararı, Sayın Erdoğan'ın sonunu hazırlamak üzere verilmiştir. ( Bu söylediklerim tamamen hayali, o iki hakimin sosyal medyada yayınlanan fotoğrafları çok ciddiye alınmalıdır. Gerçekten Ali İhsan Yavuz ile beraber FETÖ'ye el öpmeye gidiyorlarsa, Türkiye'de seyrettiğimiz ve ağır bedeller ödediğimiz bir film yeniden sahneye konuyor demektir.)
VE SONUÇ VE ÇÖZÜMLER
Ben bu partinin kurulup da programının yayınlandığı günden itibaren muhalefetim ve karşı duruşum vardır. Ancak, Sayın Erdoğan'a karşıt olacağım diye Türkiye'nin karşıtlarının da yanında olmam. İster kızın, ister kızmayın, ben düşüncemi söylüyorum: Erdoğan 2000'li yıllardan sonra nasıl iktidara getirildi ise, aynı yöntemle İmamoğlu iktidara hazırlanıyor.
Önümüzde dört yıl var:
1 - Erdoğan ya "Milli ve yerli", "yurtta sulh cihanda sulh" rotasına dönüp, Atatürk'çü, laik, aydınlık ve bağımsız bir Türkiye'nin öncüsü olur. (Yapar mı? Bu güne kadar yapmadı. Ama bir bedel ödeyince belki de doğruyu buldu diye umut ediyorum)
2 - Veya, İmamoğlu ile aynı filmi yeniden seyretmeye devam ederiz. (Belediye Başkanı olarak değil, daha ilerisini düşünerek söylüyorum)
3 - Çünkü İmamoğlu'nun da, sistemi değiştirmek değil, sistemi yönetmek kaygısı var. Yani, CHP'nin bayrağında olan 6 Ok ilkesinin arkasında durmayacaksa, daha da açık ifade ile:
-Özelleştirmelere karşı durup millileştirme yapacak mı?
- AB ye karşı olacak mı?
- Doları yasaklayacak mı?
-NATO'ya karşı çıkacak mı?
-Eğitimde Tevhid-i Tedrisat'ı yeniden getirecek mi?
-Suriye'den çekilecek mi?
- BOP Projesine cepheden sahip çıkacak mı?
- AVM'leri kapatıp yerine fabrikalar açacak mı?
- Üreten Köylülük ahlakını yeniden tesis edecek mi?
- Tüm kurum, kuruluş ve ekonomik birimleri ile her alanda "Yerli ve Milli" duruş gösterecek mi?
Bu ve buna benzer uygulamaları yapmayacak ise, İmamoğlu'da Türkiye için bir çözüm olmayacaktır.
Lütfen itiraz etmeden önce, biraz düşünün..