Seçim sistemleri üzerine çok geniş değerlendirmeler yapılabilir ancak şimdilik o işi bir başka zamana bırakalım. AKP ve MHP ittifakının çok uzun süredir üzerinde çalıştıkları seçim kanununa ilişkin değişiklikler Meclise sunuldu. Meclis görüşmeleri sırasında şişeden daha hangi cinliklerin çıkacağını hep beraber izleyerek göreceğiz. Hayat pahalılığının, bazı emtialarda hiper enflasyon manzarası yaratan yoksullaşmanın iktidarı kendiliğinden götüreceğini düşünen muhalefet çevrelerinde seçim kanunu değişiklikleri milim bir perspektif değişikliğine sebebiyet vermedi. Sunulan teklif daha çok parlamento seçimlerine girecek ve şimdilik millet ittifakı etrafında dizilen küçük partilere etkileri açısından tartışıldı. Yeni kurulan partileri olumsuz biçimde etkileyeceği anlaşılan teklife karşı millet ittifakının nasıl bir seçim taktiği ile yanıt vereceği konuşuluyor daha çok.
Biz bu yazıda meselenin günlük taktiksel uğraklarına değil mevcut iktidar blokunun seçimlere hangi olasılık hesapları üzerinden yaklaştığına dair bir gelecek okuması yapmaya çalışacağız. AKP'nin seçim kaybetmesi halinde yaşanılacaklara ilişkin muhalefet çevrelerindeki hakim bakış açısını şöyle özetleyebiliriz; AKP seçimi kaybettiğinde çok hızlı bir dağılma sürecinin içerisine girecek. Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybeden Erdoğan çok güçlü ihtimal siyaseti bırakacak. Mevcut halinde bir şahıs etrafında örgütlenmiş ve tümüyle klientalist ağlarla bir arada durabilen parti aygıtının çok hızlı bir biçimde içi boşalacak. Türkiye'de geçmişte tüm sağ partilerin iktidarı kaybettiklerinde yaşadıkları kaçınılmaz akıbeti AKP'de yaşayacak. Bu gelişme merkez sağın yeniden toparlanmasına, seküler ve demokrat karakteri baskın yeni bir merkez sağın oluşmasına sebebiyet verecek. Bu yaşanılan gelişmelerle uzun süredir memleketi yöneten İslamcı siyaset parantezi de kapanmış olacak.
Millet ittifakını oluşturan partilerin gelecek okumalarının kabaca bu hesaplara dayandığını söyleyebiliriz. Memleketin acil ihtiyacı olan şey her ne pahasına olursa olsun siyasetin yeniden merkez sağ koordinatlar üzerinden konsolidasyonudur. İslamcılığın Türkiye siyasetini kendi etrafında tahkim etmesi, sağın İslamcı siyasetin hegemonik basıncı altında kalması merkez solu dahi giderek sağa çıpalamıştır. Türkiye'nin post AKP dönemi AKP iktidarına son vermek isteyenler tarafından sağdan bir restorasyon olarak kurgulanmaktadır. Bu iddiayı da en müşahhas biçimde İYİ Parti lideri Akşener ortaya koymuştur. Akşener içinde yer aldığı ittifakın çıkaracağı Cumhurbaşkanı adayının sadece geçiş dönemini yöneteceğini ve kendine biçilen role göre davranacağını bu kısa dönem sona erdikten sonra ülkeyi asıl olarak kendisinin yönetmeye talip olduğunu açıklamıştır. Akşener'in kendisini merkeze yerleştirdiği bu gelecek okuması çizdiğimiz tasvire tıpatıp uymaktadır.
Ancak Meclise sunulan teklif iktidar blokunda başka hazırlıklarında yapılmakta olduğunu göstermektedir. Olası bir Cumhurbaşkanlığı seçimi kaybında cumhur ittifakı parlamentoda üstünlüğü kaybetmemek için küçük partilerin aldıkları oyların boşa gideceği bir teklif sunmuştur. Muhalefet saflarında yarattığı ilk kargaşa ile de hedeflerine ulaşmış görünüyor. Dengeli bir Meclis aritmetiği muhalefetin post AKP dönemine ilişkin bütün kurgularını tuzla buz edecektir. Seçilen Cumhurbaşkanı çalıştırılmayacak, Meclis'te sert bir muhalefet yapılarak seçmene şimdiki muhalefetin ülkeyi yönetme ehliyetinin olmadığı çok kısa bir sürede ispatlanmaya çalışılacaktır. Cumhur ittifakı anlaşılıyor ki siyasi istikbalini sadece Erdoğan'ın kazanması üzerine kurgulamıyor. Erdoğan'ın kaybetmesi sonrasına da güçlü bir hazırlık yapıyor. Bunun için de millet ittifakına ve etrafındaki küçük partilere parlamento da rahat çalışabilecekleri bir üstünlük vermemek için ince hesaplar yapıyor.
Bu hesaplar İslamcılığın Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybetmesi halinde hızla dağılacağı ve seküler-demokrat bir sağın oluşacak boşluğu hızla dolduracağı tahminlerini gözden geçirmeyi gerektiriyor. 20 yıllık bir iktidardan söz ediyoruz. Bu 20 yıl ülke siyasetinin geçmişte oluşmuş paradigmalarını baştan aşağı değiştirdi. İslamcı siyasetin etkisinde kalan önemli bir toplumsal birikim oluştu. Bu birikimin hızla dağılacağını ummak ve bu kitlenin çok çabuk alışkanlıklarından uzaklaşacağı üzerine siyaset planlamak yaşanılan topraklardan habersiz olmak demektir. İslamcı siyaseti ve onun etrafında oluşan ağları tanımamaktır. Hele bir de bu kitlenin kendiliğinden merkez sağ siyasetin etrafında yeniden konsolide olabileceğini beklemek ham hayalciliktir.
Sunulan teklif iktidarın kolay bırakılmak istenilmediğini gösteriyor. İktidarın AKP tarafından bırakılmayacağı değerlendirmeleri daha çok seçimlerin bu parti tarafından kaybedilmesi halinde tıpkı 31 Mart 2019’da olduğu gibi iptal edileceği veya erteleneceği varsayımları üzerinden tartışılmıştı. Bu seçeneklerin gündemden tümüyle çıkmış olduğunu söyleyemeyiz. Ancak bir başka hesabın daha yapıldığını görüyoruz, oluşacak Meclis kompozisyonu ile sistemi kilitlemek, kaosu derinleştirmek ve en kısa sürede ülkeyi yeniden bir seçime götürmek. AKP-MHP ittifakının Meclise sunduğu teklif akla çok güçlü bir biçimde bu ihtimali de getiriyor.
Eğer bu ihtimal güçlü bir seçenek ise ki öyle görünüyor kimse ham hayallere kendini kaptırıp memleketi dikensiz bir gül bahçesinin beklediği yanılsamasına kendini kaptırmasın. Bir yumuşak geçişi, güle oynaya bir restorasyonu hesaplamasın. Bunu düşünenler dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olabilirler. Bizden söylemesi...