Rahmetli Hamit Deste,
Ömürleri bol ola Kurtar Çakın ve Bilal Tipi'ye saygılarımla
Bir şeyin varlık nedeni ne ise yokluk nedeni de o dur. Varlığını yerel yönetimlerin insafına terk etmiş bir yerel basın ile yine varlığını iktidarın insafına terk etmiş yaygın basından sansürü kaldırmaya kanun gücü yeter mi?
Onlar zaten bağlı bulundukları kurum ve kuruluş adına sansürü kendiliğinde uyguluyorlar.
Gelelim konumuza:
Bir konu "Bayramlık" olunca hakikaten de bana "Bayramlık" gibi görünür.
Mesela Cumhuriyet Bayramını kutlarız, ama iktidarlarımız Cumhuriyetin kurum ve kuruluşlarını yerle bir etmekle meşgul olur. Tabelalardan "Cumhuriyet'in Kaldırılmasını sa "bayram gibi kutlayanlar var.
Kabotaj bayramı kutlarız, limanlarımızın işletme hakkı bize ait değil.
"Milli Egemenlik bayramı" kutlarız, zihniyetimizden milliliği kaldırdığımız gibi, eğitimde, sağlıkta, kültürde vs milliğimiz hak getire...
Biz yıllarca "Toprak Bayramı" kutladık; şimdi topraklarımızı savaş ile alamayanlar parasıyla alıyor.
O yüzden bayramlardan korkuyorum.
Kurban olayım, kimse bana bayram demesin: Talihe bak önümüz de "Kurban Bayramı"
Sansürün kaldırılışının 111 yıl dönümü olunca Basın bayramı olarak kutlanıyor.
Sansür sadece yasalarla değil, anlayışlarla kaldırılır.
Mesela benim bu yaz tatilini, bir tatil kasabasında geçirmem yasak değil;
Emekliye sormuşlar:
"Nereye gidiyorsun?"
"Yaz tatiline" demiş.
"Sen bu maaşla gidemezsin ki"
"Olsun, yolunda ölürüm ya!"
Şimdi de hatıramıza:
Hikâyemiz 60 yıl önceye dayanır. Adana'nın saygı duyulan, üç gazetecisi O zaman gençler. Rahmetli Hamit Deste, Kurtar Çalın ve Bilal Tipi ile beraber Yeni Adana Gazetesi Muhabirleri Mehmet Cömert ve Yıldırım Korkmazer’in de aralarında olduğu beş gazeteci Adliye içerisinde tartaklanır.
Gazeteciler, - şu an adları lazım değil - adli bir olatı takip etmek için oradalar. Olayın taraflarından biri, pavyon sahibi.
Gazeteciler önce tehdit edilir, ardından da darp edilirler. Adliyedeki polisler olaya müdahale etmezler - kim bilir pavyon sahibinin etkisidir - ama olay Nöbetçi Emniyet amirliğine intikal edince olay yerine 2 komiser ve altı polis gelir.
Bu kargaşa yalanırken, saldırganlardan biri, Hamit Deste'nin elindeki fotoğraf makinesine bir tekme atar. Hem makine hem de Hamit Destenin parmağı kırılır.
Polisler, gazetecileri koruyamadığı için durum İç İşleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü'ne tel ile bildirilir.
Olayın detaylarını anlatacak değilim. Bütün detaylar belgelerde duruyor. Hükümetin tavrına örnek vereceğim.
Bu olaydan sonra Adana Emniyet Müdürlüğü ve Savcılık aniden hareketlenir.
Saldırganlar toplanır ve sabah mahkemeye çıkarılır. Kurtar Çakın ve Bilal Tipi tanık olarak ifade verir. Saldırganlardan biri önce tutuklanır ve sonra kefaletle serbest bırakılır.
SONUÇ
Polislere yapılan saldırı üzerine Emniyet ve Adli güçler anında harekete geçmiş, olayın faillerini yakalamış ve kanunen gereğini yapmışlardır. Olay sürüncemede kalmamıştır.
Ardından Güney Bölgesi Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası Adana Şubesi ve Türkiye Spor Yazarları Derneği Adana Şube Temsilcileri ortak bir bildiri yayınlayarak olayı kınadılar.
Herkes, tek yürek olmuştu.
Adana Savcısı, konu hakkında geniş açıklama yaptı.
Henüz gazeteciler, toplum gibi bir kaç parçaya bölünmemişti ve kimse "oh olsun" demiyordu.
Henüz, belirli kapılara bağlanma anlayışı yoktu bu yüzden saldırı gazetecilerden çok basının haber almam ve yayma hakkına yapılmış gibi algılanıyordu.
GENEL BİR ELEŞTİRİ
Demem o ki; İşi rast gitmeyen bir gazeteci yarın sabah "kasaplık" yapmaya karar veremez... Ama işi rast gitmeyen bir kasap yarın sabah gazetecilik yapabilir...
Çünkü kasaplık için bir takım belgeler gerekir, gazetecilik için bir dilekçe yeter...
Sorumlusu kim acaba?
Bir şeyin varlık nedeni ne ise yokluk nedeni de o dur. Varlığını yerel yönetimlerin insafına terk etmiş bir yerel basın ile yine varlığını iktidarın insafına terk etmiş yaygın basından sansürü kaldırmaya kanun gücü yeter mi?
Onlar zaten bağlı bulundukları kurum ve kuruluş adına sansürü kendiliğinde uyguluyorlar.
Sansür kanunlarda falan değil; gazetecilerin anlayışındadır.
Şu an Adana'da saygın olarak iz bırakmış bu gazetecilerin başına aynı iş gelirse, - günahları boyunlarına - belki de yarısı "oh olsun" diyebilir.
Sansür budur.