Şairler Hep Yalnızdır

Yaşar Erkmen

İnsan, toplumsal bir varlıktır, yalnız yaşayamaz. Hep birilerine gereksinim duyar. Çiftleşmek, çoğalmak, soyunu sopunu yaşatmak ve geleceğe taşımak gibi görevleri de vardır. Bu görevlerini eksiksiz yerine getirebilmesi için sosyalleşmesi, birey olarak kişilik kazanması, belli bir toplumsal çevreyle bütünleşmesi, gülüp eğlenmesi, hoşça vakit geçirmesi; uzun sözün kısası, yaşamdan zevk alması gerekir. Mademki sosyal bir varlıktır insan, sosyalleşmesi de onun doğal bir davranışı olarak görülmelidir. 
Bu yüzden herkesin bildiği, üç sözcükten oluşan bir tümcenin ilk sözcüğünü söylersem, gerisini hiç düşünmeden tamamlayacağınızdan da adım gibi eminim. Öyle sanıyorum ki ne söyleyeceğimi anladınız ve daha leb demeden Çorum’un tarihini anlatmaya başladınız bile. İsterseniz bir deneyelim:
“Yalnızlık…” 
Gerisini hemen tamamladınız değil mi?
Kimi dostlardan farklı yanıtlar geldi sanki. 
Ben, “Yalnızlık Allah’a mahsustur.” tümcesini beklerken, şair ruhlu ve şiir seven kimi dostlar, bana nazire yaparcasına,
“Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz.” dediklerini duyar gibi oldum. Böyle diyerek beni ters köşeye yatırmak istediler sanırım. Yanılıyor muyum yoksa? 
Aslında ben de sözü buraya getirmek istediğim için böyle bir yola başvurdum. Çünkü küçük bir ayrıntının bazı kişilerce fark edilemeyeceğini tahmin ediyordum. Beni yanıltmadılar. Neydi o küçük ayrıntı? Ben, üç sözcükten oluşan bir tümce istemiştim, onlar çok bonkör davranıp Özdemir Asaf’ın beş sözcüklü dizesiyle bana yanıt verdiler. 
Anlattığım küçük oyunun benzerini sınıfta öğrencilerle çok oynardık. Öğrenilenlerin kalıcı olması için ilginç hâle getirmeye çalışırdım. Çünkü öyküsü olan bilgi unutulmuyordu. Hani bir Çin atasözünün dediği gibi: 
“Duyarsam unuturum, görürsem hatırlarım, yaparsam öğrenirim.” 
Özdemir Asaf, en sevdiğim şairler arasında yer alırdı.
Kapalı ve sözcük oyunları ile süslediği şiirlerinde çok cimri davranır, sözcük israfından kaçınırdı. Garipçilerden (Birinci Yeni) ve İkinci Yenicilerden etkilense de kendine özgü bir şiir anlayışı vardı.
Anlaşılması için en az iki kez okunması gereken dizeler, duvar yazıları gibi yaygın bir biçimde kullanılmaktaydı. ‘Çok anlamlı’ kullanılan sözcüklerin yanı sıra, ele aldığı konuya zekice yaklaşımıyla da okurunu şaşırtan ilginç dizeleri vardı. Bu dizelerden aklıma ilk gelenler:
“İki seçeneğin var; ya kal, ya gitme!”
“Kendine gel! Seni orada bekliyorum.”
“Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler.”
“Sen bana bakma, ben senin baktığın yerde olurum.”
“Tek kişilik miydi ki bu şehir? Sen gidince bomboş kaldı.”
“Kendi bahçesinde dal olamayanın biri, girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor.”
“Çok ayrılık içtim ben, kalbim güzel hani.”
“Ben gülüşüne öldüm, o ölüşüme güldü. Farklıydık işte.”
“Bir kelimeye 
Bin anlam yüklediğim zaman 
Sana sesleneceğim.”
Şiirde yalınlığı ve kısalığı gözeten, edebiyatımızın "bir kelimeye bin anlam yükleyen şairi" idi.
Şiirlerinde gösterdiği inceliği, yaşamında da gösterdiğine yönelik anekdotlar (hikâyecik) anlatılır. 
İsterseniz, bunlardan birini anımsatayım:
Özdemir Asaf, r harfini söyleyememektedir. Bir gün Karaköy’e gitmek için taksiye biner. Taksici, “Buğyun, neğeye?” der.
Taksici de r'leri söyleyememektedir. Özdemir Asaf, “Kağaköy” dese, taksicinin kendisiyle alay ettiğini düşünebilir diye, “Eminönü.” der. Karaköy'de inmesi gerekirken, Eminönü’nde iner ve Karaköy'e yürüyerek gider.
Üniversite yıllarında âşık olduğu bir kız için yazdığı “Lavinia” adlı şiir, Özdemir Asaf’ın karşılıksız, platonik aşkını anlatır. 
En sevdiğim şiiriyle özgün şairimizi saygıyla anmış olalım. 

LAVİNİA (Lavinya)
 
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.Günün en güzel saatleri bunlar.Yanımda kal.
 
Sana gitme demeyeceğim.Gene de sen bilirsin.Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,İncinirsin.
 
Sana gitme demeyeceğim,Ama gitme, Lavinia.Adını gizleyeceğimSen de bilme, Lavinia.