Ne zaman çevremde tanıklık ettiğim sahteliklerden bunaldığımı hissetsem Shakespeare’in Kral Lear’ına sığınırım. Kral Lear’ın en küçük kızı Cordelia’da gerçek duyuşun, gerçek sevginin karşılığını görürüm. Her sahicilik deneyiminde olduğu gibi Cordelia’da önce anlaşılmaz ve bir trajik sürüklenişin içine doğru çekilir. Ancak her trajedide olduğu gibi hakikatin saati er veya geç gelir ve Cordelia’nın saf sevgisi, babasına duyduğu sade bağlılık tüm görkemiyle ortaya çıkar. Cordelia’yı trajedinin kahramanı haline dönüştüren şey hakikate, saf varoluşa ve yalınlığa bağlılığıdır. Karşısındakiler ise dilin içi boş gösterenlerine sığınarak sahteliklerini, samimiyetsizliklerini bir süre gizlemeyi başarırlar. Babayı ele geçiren kibir ise etrafında olup biteni idrak etmesinin önündeki en önemli engeldir. Kral trajik çöküntüsü karşısında her geçen gün kibrinden uzaklaşır ve bilge bir insana doğru evrilir. Lear için hakikat anı krallığın verdiği gerçek gerçek iktidardan kurtulduğu anda değil tüm sembolizmlerinin de lüzumsuz olduğu anda gelir. Artık herkes gibidir. Sahteliği demek yalanı da fark ettiği an gelip çattığında Lear artık gerçek bir varoluşa ulaşır:’ Evet dediğime evet, hayır dediğime hayır dediler hep! Yaltaklanma ile söylenen evet ile hayır Tanrıya inananlara yakışmaz! Ama yağmurlar iliklerime işleyip rüzgârlar beni titrettiğinde, gök gürültüsü çağrılarıma kulak verip susmadığında, ne mal olduklarını anladım, kokularını aldım. Hadi oradan, onlar sözünün eri değil! Bana her şey olduğumu söylüyorlardı. Yalan, koca bir yalan hummaya bağışıklı değilim işte.’
Fırtınalı bir gece hakikat anını deneyimleyip içinden geçen Kral, komünizmin dağıtım ilkesine ulaşır en sonunda. Aç gözlülüğe, iştaha, hırsa beddua eder. Yoksulları, çaresizleri şehvete doymuşların kayıtsız yaşamlarına isyan etmeye, vakit geçirmeksizin güçlerini göstermeye davet eder. İnsanoğlunun sürdürdüğü dengesiz yaşamı iliklerine kadar hissetmiştir artık soğuk bir kış günü. Ve en sonunda komünizmin yalın ilkesine sığınır, ‘ herkes ihtiyacı kadar edinsin artık’. Demek her türlü iştahtan, bencillikten ve kibirden arındığımızda, tüm bunların insanoğlunun gerçek varoluşuna ters şeyler olduğunu idrak ettiğimizde ve hakikat anı gelip çattığında sığındığımız tek ilke komünizmin hakikati oluyor. Herkes her şeyden ihtiyacı kadar olanını alsın yalnız.
Kral, Britanya ülkesini kızları arasında paylaştırmaya karar verdiğinde kibrine yenik düşmüştür. Kibri, kendini beğenmişliği, sahte ile doğruyu birbirinden ayırma yetisini kaybetmiş olması onu bir felakete açık hale getirmiştir. Kızları arasında aslında en fazla Cordelia’yı sevmektedir. Sezgisel olarak onun kendisine diğer iki kızından da daha bağlı olduğunu hissetmektedir. Ama kibir dediğimiz melun kendisine söz geçiremediğiniz vakit eğriyi doğrudan ayırt etme yetinizin önüne geçer. Kralın iki kızı Goneril ile Regan oportünizm yaparak, dilin sahteliğe açık tüm imkanlarını kullanarak babalarını ayartırlar. Kral en küçük kızı Cordelia’dan sevgi konusunda çok daha fazla iltifatlar duyacağını ummaktadır. Çok sevdiği kızına diğer kardeşlerinden daha çok bir pay ayırmıştır aslında. Ama Cordelia karşısındaki bir baba ve kral da olsa dürüstlüğünden taviz vermeye yanaşmaz. Çünkü Cordelia’yı yöneten ilke iştahı, hırsları değil erdemleridir. Erdemin temel ilkesi ise sadelikten başka bir şey değildir. Erdem ölçülülüğü, sadeliği ve yalınlığı gerektirir.
Cordelia babasına ‘ çok üzgünüm. Yüreğimdekileri söze dökemiyorum. Efendimizi sevmem gerektiği kadar seviyorum. Ne daha çok, ne daha az’ cevabını verir. Lear, Cordelia’nın cevabındaki dürüstlüğü fark edemez. Onun dürüstlüğünü duygusuzluk sayar. Demek Kral içine sürüklendiği kibir nedeniyle duyguları ayırt etme yeteneğini de kaybetmiştir. Şatafatın, gösterişin, yalanın egemen olduğu bir yerde dürüstlük artık duygusuzluk sayılmaktadır. Doğruyu söyleme ayrıcalığına sahip tek kişi kral saraylarında soytarıdır. Ama o da işte adı üstünde soytarıdır eninde sonunda. Ama krala sonuna kadar sadık kalacak üç beş kişiden biri de soytarısı olacaktır. Çünkü soytarı doğruyu söyleme imtiyazına, ancak hem başkaları hem de kendi gözünde bir aptal sayıldığında ulaşabilir. Kral saraylarında sahtelik bir ayakta kalma stratejisidir. Debdebe, gösteriş ve israf sürekli fazlalık yani artıklar üreterek var olabildiğinden yalan sözel jestlerle artık üretmenin en etkili biçimi olur. Sahteliğin sultası altına girmiş bir yerde ise doğruları söyleyebilme iltiması sadece bir soytarıya tanınır. Sahteliğin aptallaştırdığı saray ahalisi içinde soytarı aptallığını fark eden tek akıllıdır.
Lear tüm topraklarını Cordelia’yı dışarıda bırakarak iki kızına bağışladığı anda gerçek iktidarının tüm dayanaklarını da kaybetmiştir. Aslında Lear bir budaladır. Kibirden yanına yaklaşılmayan, ama çok da ne yaptığını bilmeyen budala bir kral. Lear iktidarın toprak üzerindeki güçten kaynaklandığını, sembolik egemenliğin gerçek iktidardan yoksun kaldığında bir hiçe dönüşeceğinin bile ayrımında değildir. Kendine 100 atlı bir şövalye topluluğu ayırır, ama kızları bu güçten bile rahatsızlık duyarak kralın elindeki bu gücü de yok etmek isterler. Lear topraklarını dağıttıktan sonra krallığın sembolizminin yani unvanlarının kendine yeterli olacağını zannedecek kadar aptaldır. Krallığın sembolizminin kızları ve damatları nezdinde hiçbir hükmü yoktur. Sembolizmin etkisinde kalanlar bir avuç kişidir. Kralına sonuna kadar bağlı Kent, Soytarısı ve baba şiddetine uğrayan Edgar.
Shakespeare kötüleri bir tarafa iyileri bir başka tarafa dizer. Kötüler kendi içlerinde bir ihtiras yarışına düşer. İki kız kardeş daha fazla iktidara sahip olmak için birbirlerine sürekli pusu kurar. Gloucester’in piç oğlu Edmund yazgısına isyan bahanesi altında en büyük desiseleri hazırlar. Her yönlü oynayan tam bir oportünisttir o. Babasını öz oğlu Edgar’a karşı, kız kardeşleri birbirine, Albany ve Corvwall düklerini de karşılıklı kışkırtır. Kötülerin gerçek oyun kurucusu odur. Ama zekâyla da yüklü olsa ihtiras eninde sonunda bir çıkmaza sürüklenecek ve her şeyin ters döndüğü anlar gecikmeyecektir. Doğruda ısrar edenler ise yaşamın gerçek bilgisine sahip olacaklardır. Edgar Gloucester kontunun öz oğlu olmasın rağmen doğruya sadık kaldığı için ancak deli numarası yaparak gizlenmeyi ve ayakta kalmayı başarır. Krala sadık Kent yaşamak için ülke dışına çıktığı haberini yayar. Ama asıl amacı kralının itibarını kurtarmaktır. Cordelia babasına düşkünlüğünü ispatlamak için evlendiği Fransa kralını babasına ülkesini yeniden vermesi için savaşa ikna edecektir.
Hep dürüst ve babasına içten bir sevgi ile yaşamış Cordelia oyunun sonunda ölür. Oyunun bir trajedi olabilmesi için sonunun da mutlaka bir trajik sonla noktalanması gereklidir. Oyunun en iyisi Cordelia trajik sonundan kaçamaz. Lear fırtınalı gecede hakikat anına tanıklık etmiş ve krallığın sembolizmine dahi ihtiyaç duymayacağı bir insanı varoluşa geçmiştir. Herkesin yalnızca ihtiyacı olanı aldığı bir düzenin taraftarı olmuştur. Kibirden ve diğer tüm tutkularından arınmış sade bir varoluşu seçmiştir. Gloucester kontu da piç oğlu Edmund ’un değil öz oğlu Edgar’ın kendisine gerçek sevgiyi besleyen oğlu olduğunu öğrenmiştir. Kent ve Soytarı ise budala krallarına her zaman bağlı kalmanın onurunu yaşamıştır.
Shakespeare bir insan sarrafıdır. İnsanların tutkularını ve zaaflarını işleme konusunda tam bir dâhidir. Karakterler önceden belirlenmiş yazgıları ile hareket etmezler onda. Olaylar da karakterleri değiştirir. Kimse yazgısının peşinden sürüklenmez. Ama Shakespeare tutkuların insanları nasıl yoldan çıkardığını ve felaketlerini hazırladığını da iyi bilir. Herkesin hayatında yaşayacağı bir hakikat anı önüne bir fırsat olarak gelir. Lear da olduğu gibi ya bunun hakkını verir gerçek bir dönüşümden geçeriz ya da hakkını veremeyip tutkularımızın batağına doğru yol alırız. Shakespeare önümüze seçenekleri koyarak bize bir tercih hakkı sunar. Kibirden kurtulup hakikat anının içinden geçerek komünizmin dağıtıcı ilkesine ulaşmak zor görünse de yine de mümkündür.