1-Stalin iyi bir örgütçü, yer altı çalışması konusunda deneyimli ve gözü pek birisiydi. Kuramsal konulardaki yeteneği ise oldukça sınırlıydı. Ancak bir devrimin tarihsel ve manevi otoritesini temsil etmek söz konusu olduğunda teori alanında hep son sözü söylemek istedi. Kuramsal yetersizlikleri, temsil ettiği bürokrasinin maddi çıkarları ve tüm bunları çağa damgasını vurmuş bir devrimin tinsel gücü ile bağdaştırma zorunlulukları Stalin’i teorinin açıkça çarpıtılmasına ve tahrifatına götürdü. Sosyalizmin dünya çapındaki prestij yitimi salt bürokratik olarak deforme olmuş rejimlerin uygulamada yaşadığı sorunlardan kaynaklanmıyordu. Eşitliği ve özgürlüğü ufuk çizgisi edinmiş, yabancılaşmanın her biçimine son vermeyi amaçlayan, başta meta fetişizmi olmak üzere insan bilinci ve eylemini her tür gizem ve büyüden arındırmayı hedefleyen bir dünya görüşü aşmayı istediği her şeyi aşamadığı gibi büyük bir aldatmaca içerisinde bu tür kategorilerin artık tarihe karıştığını ilan etti. Teori özgün ilkelerinden uzaklaşmaya ve tavizler vermeye başladı. Zorunluluklar erdem düzeyine yükseltildi.
2-Stalin Rusya dışına ilk defa 1913 yılında çıkmıştı. Lenin bir Gürcü olarak Stalin’in ulusal sorun konusunda yaptığı çalışmayı ilerletmesi için Avrupa’ya gelmesini ve özellikle ulusal-kültürel özerklik konusunda ileri düzeyde tartışmalar yapan Avusturya Marksistlerini incelemesini tavsiye etmişti. Bolşevikler arasında Stalin ‘ Marksizm ve Ulusal Sorun ‘ adlı bu çalışmayla adını duyurmuştu. Bu çalışma çığır açıcı bir çalışma değildi. Ulusal meseleye çarpıcı, yeni bir yaklaşım da sunmuyordu. Burjuva düşüncesinin ulusal soruna ilişkin bilinen izahı ile maddeci bir yaklaşımı bir araya getiriyordu. Ulusal sorunla ilgili devrimci ve stratejik mahiyetteki asıl özgün çalışmalar savaşın da etkisiyle iki üç yıl sonra Lenin’den gelmeye başlayacaktı. Stalin’in yaklaşımı hem özgün değildi hem de sunumu ile didaktikti.
3-Stalin Ekim günlerinde Pravda’nın yönetiminde bulunuyordu. Bu çevre Lenin Nisan tezlerine de şiddetle karşı çıkıyordu. Lenin’in çıldırdığını, aklını kaybettiğini düşünüyorlardı. Tezlerin Bolşevik basında yayınlanmasını engellemeye çalışıyorlardı. Devrimin burjuva aşamadan sürekli biçimde sosyalist aşamaya geçtiğini düşünen Lenin’e göre partinin önündeki görev sosyalist devrimi gerçekleştirmekti. Burjuvazinin tarihsel olarak yapması gerekli işleri de sosyalistler üstlenecekti. Çünkü burjuvazi kendi devrimini bile ileriye götürmekten kaçınıyor, kendi propramına dahi ihanet ediyordu. Önünüze gelen iktidarı almıyorum diyemezdiniz. O iktidarı Çarlık politikasını milim değiştirmeye niyetlenmeyen burjuvalara terk edemezdiniz.
4-Lenin kurdukları devletin bürokratik olarak çarpılmış bir devlet olduğunun farkındaydı. Hep bir Alman devriminin üzerlerindeki yükü almasını ve hafifletmesini bekledi. Sosyalizmin kuruluşu tek bir ülkede başlayabilir, ancak dünya ölçeğinde tamamlanabilirdi. Bu düşünce yalnızca Lenin’e mahsus da değildi. Bütün bir klasik Marksist geleneğin teoriden ve yaşamdan çıkardığı temel bir ilkeydi. Devrim geri bir ülkede başlayabilirdi. Ancak daima ileri gitmek ve daha gelişmiş ölçeklerde de muzaffer olmak zorundaydı. Kıtlık, yoksulluk, üretici güçlerin gelişmemişliği ilke düzeyine çıkartılamazdı. Sosyalizm sadece kalkınmaya, sanayileşmeye, köylüye toprak dağıtımına indirgenemezdi. Sosyalizm bir dünya görüşüydü ve her alanda kapitalizmi aşmalıydı.
5-Lenin ölümüne yakın parti içinde uç vermeye başlayan tehlikenin farkına varmıştı. Lenin Nisan 1924’de hayata gözlerini yumdu, ama 1922 sonlarında uğradığı suikast onu her geçen gün günlük faaliyetten biraz daha uzaklaştırdı. 23 ortasından itibaren günlük fonksiyonlarını bile yerine getirememeye başladı. Kalan son enerjisini partiyi bu konuda bekleyen tehlikeye ayırmak ve bu konuda kolektif bir önderliği inşa etmek istiyordu. Lenin yakın çalışma arkadaşlarının kusur ve erdemlerini iyi gözlemlemişti. Ömrü yetmiş olsaydı karizması ve otoritesiyle ileride yaşanacak felaketleri önleyebilirdi. Ama beynini ve tüm vücudunu ele geçiren felç Lenin’i son büyük mücadelesinden alı koydu.
6-Lenin yakın çalışma arkadaşı Nadejda Krupskaya’ya yine de vasiyetini yazdırmayı ihmal etmedi. Bu vasiyette Lenin Bolşevik önderliği tek tek değerlendiriyor, kusurlarının ve yeteneklerinin bir bilançosunu çıkarıyordu. Stalin bu dönem hem partinin genel sekreteri hem de milliyetler halk komiseriydi. Parti genel sekreteri olması nedeniyle parti aygıtının kontrolünü de elinde bulunduruyordu. Ayrıca Lenin’le parti ve devlet arasındaki iletişimden de sorumluydu. Vasiyetnamenin dolaşıma girmesini binbir hile ile önlemeye çalıştı. Krupskaya’yı bu konuda taciz ve tehditten bile sakınmadı. Krupskaya bu konuları Lenin’den Anılar ilk baskılarında dile getirmişse de Sovyetlerdeki mücadeleden nihai olarak Stalin’in galip çıkmasıyla anıların bu kısımları sonraki baskılarda çıkartıldı.
7-Lenin bir tür kolektif önderlik öngörüyordu. Yoldaşlarından hiç birinin sivrilerek tek başına önderlik görevini bihakkın yerine getirebileceğine inanmıyordu. Trotskiy’in yeteneklerini teslim ediyor, ancak kibrinin bir devrimcide olmaması gerektiğini söylüyordu. Trotskiy inanılmaz yeteneklere sahipti ve belki de Lenin’le göz hizasından konuşabilecek tek bolşevikti. Ancak yoldaşlarıyla ilişkilerinde önüne geçemediği bir kibre bürünüyor ve bu kibir ona hatalar yaptırıyordu. Daha alçak gönüllü ve daha az fevri davranması gerekliydi. Yine de devrim için inanılmaz işler yapmıştı. Kızılordu’yu tek başına örgütlemiş ve iç savaş bu sayede kazanılmıştı. Büyük bir uzgörü ile barışa imza atmış ve gerekli zamanı kazandırmıştı.
8-Stalin Lenin’e göre her şeyden önce bolşevikler arasındaki tartışma adabını kavrayamamış birisiydi. Parti içinde her konuda sınırsız bir tartışma özgürlüğü vardı. Bu devrim öncesinde de sonrasında da böyle olmuştu. Hiziplerin yasaklanması tartışma özgürlüğünü ortadan kaldırmak anlamına gelmezdi. Her Bolşevik fikirlerini her tür araçla parti içinde yayma hürriyetine sahipti. Stalin bu konularda ilk önce bu kültürün dışından gelmiş biri gibi davranıyordu. Üslubu, yönetme biçimi oldukça kabaydı. Elinde bu kadar yetki toplanmış olması özellikleri düşünüldüğünde riskliydi. Bu yetkiler azaltılmalıydı. Ayrıca bir Gürcü olmasına rağmen büyük Rus şovenizmi ile malüldü. Bir milliyetler mozaiği olan Sovyet ülkesi için bu önyargılar büyük sıkıntılar yaratabilirdi. Bunun da önlemleri alınmalıydı.
9-Lenin görüldüğü gibi geleceği doğru okumuştu. İleride ortaya çıkacak tehlikeyi savuşturmak istemişti. Partisini bu konularda uyarmak istiyordu, fakat bu çabası sonuçsuz kaldı. Kişi kültüne, putlaştırmaya, kendi heykellerinin alanları, meydanları donatmasına karşı olan bu adam ölümünden hemen sonra adının sonuna bir izm eklenmesinden kurtulamadı. İktidar adına yapılan her şey ona mal edildi. Bu tahrifatın, falsifikasyonun başındaki isimse Stalin’den başkası değildi.