Geçen hafta, Mehmet Akdoğan ile birlikte ocak ayının, mayıs ayına ödünç verdiği ılık ve güneşli bir günde Atatürk Parkı’nda çay içmeye gittik.
İyi ki gitmişim, birçok dostumu gördüm.
Mehmet Bey ısrarla, 75. Yıl Sanat Galerisi’ndeki bir resim sergisine gitmek istedi. Galeriye girdiğimiz an, Adana’nın sevilen ve iz bırakan kişilerinden Yalçın Akyol ile karşılaştık. Hepimizin sevdiği saygı duyduğu bir insandı. Resim Sergisi olan Ressam Şadan Güverte’nin yakın arkadaşı olduğunu öğrendik.
RESİMDEN PORTAKAL TOPLADIM
Birlikte sergiyi dolaştık. Resmi, gerçekliğin bir kopyasının tuvale yansıması olarak algılarım. Hangi bakış ve duygunun etkisi altında olursa olsun, tuvale dökülmüş her renk, her çizgi, gerçekliğin bir yansımasıdır. O tablonun sizde bıraktığı etki ise, yorumlayışınıza göre değişir.
Edward Munch’nin “Çığlık” adlı tablosu, belki sizde bir etki uyandırmayabilir… Ya da Picasso’nun Quernica’sı… Ama bu iki tablo da bende derin etkiler bırakır.
Şadan Güverte’nin resimlerine genel olarak baktığımda bana çok değişik geldi. Anlamlarının yanında, tekniği ilgimi çekti. Dökülmüş portakallar gördüm, üç boyutluydu ve gerçekliğin bire bir yansımasıydı; dökülmüş portakallar… Bir poşet olsa birkaç tane portakal alabileceğiniz hissi uyandırıyor. (Fot:1)
Kendisinden, bu işin tekniğini, resimlerin anlamlarını sordum. Sözü kendisine bıraktım, tek tek tabloları, anlamlarını ve tekniğini anlattı.
“Bu sergide, üç ana akımla ilgili resimlerim vardır. Birincisi, soyut resimler, ikincisi, somut resimler, üçüncüsü de somut ve soyut sanat anlayışının sentez yapıldığı resimler…
“Şadan Bey, kısaca Somut ve Soyut denince ne anlamalıyız?”
Somut deyince en kaba anlatımla elle tutulup gözle görülebilen, gerçekle ilişkisi olan, gerçek olarak var olan varlıklardır. Maddi ve canlı olan her şey…
Soyut ise kabaca, beş duyu organımız ile değil de ancak düşünce ile algılayabildiğimiz kavramlardır.
Dikkat edin, somut varlıktır; soyut ise kavramdır.
MADIMAK’IN TABLOSU
Soyut Sanatın temsilcisi kabul edilen Michel Seuphor, şöyle bir özetleme yapar: “Bir resimde günlük gerçeği görmüyorsak o resim, soyuttur. Bir ressam, doğadan (dış gerçeklerden) değil de, kendi iç gerçeğinden hareket ediyorsa, ressam soyut bir ressamdır…”
Yani? Sentez deyince?”
İşte benim sanat anlayışım, somut gerçekliğin duygu ve düşüncelerimizde oluşturduğu etkiyi imgelerle resmetmek…”
Buna bir örnek verir misiniz?
“Sedat Bey, Mesela bu resme bakınca ne görüyorsunuz?” (FOT:2)
“Bana sormayın aman… Zaten Gülşen Doğan’ın soyut tablolarına bakınca bu konuda ne kadar geri olduğumu anlıyorum. Bir de size mahcup olmayayım…”
“Mahcup olasınız diye sormadım. Bu resim, Madımak’ta yakılan canlarımızı anlatmaktadır. Burada bulunan sazlar, alevler arasında kalan ozanlarımızı, temsil etmektedir. Sizin bu tavus kuşu kanatlarına benzettiğiniz imgeler, yanan insanları anlatmaktadır. Siz de tüy imajı bırakan şekiller, yükselen alevlerdir. Bu insan figürleri üzerinde yükselen alevler için, resim ağırlıklı olarak alev rengindedir…”
Bunları dinlerken, tepeden tırnağa yeniden hüzünlendim.
“Kaç figür var böyle?”
“Otuz beş figür… Orada, tarihe, insanlığın yüz karası olarak geçen katliamda hakka yürüyen otuz beş canımız… İlk anda otuz üç sanatçımız vardı fakat iki de otel görevlisi genç var…”
Şadan Bey, bu resmi yapmasına ilham veren konuyu anlatınca, resim gözümde daha farklı bir anlam kazandı. Resmin içinde insan figürlerini daha net görmeye başladım. Resmin sağ alt köşesinde bir yazı vardı; bir anlamda resmin kitabesiydi:
“Bizleri, sizleri, onları… Binleri yaksalar da, Bu topraklarda “kardeşlik, insanlık” ölümsüzdür. UNUTMAYACAĞIZ…”
CD’YE SIĞAN HAYATLAR
Bu tablonun karşısında bir müddet durdum ve Şadan Güverte’nin anlatmak istediği Soyut ile Somutun Sentezi” konusunu derinlemesine kavradım.
Bu boydan boya CD’lerden oluşmuş tablodan ne anlamalıyız?
Bu resimde herkesin bir hikâyesi olduğunu vurgulamak istedim. CD objesini kullanarak bu hikâyelere dikkat çekmek istedim. Her insanın hikâyesi, CD olarak resimde yer almıştır.
“Bu kuğuların dansı… Bu Tokat / Niksar’da şehit edilen devrimciler… Güneşi arkasına alıp yürüyen, kadınlı erkekli insanlar… Sentetik yağlı boya, akrilik boya kullandım. …
Burada kabartma bir resmim var; güneşin ilk ışıkları, bir hortumla beraber toplanıp, gökyüzüne dağılıyor… Alçı kullandığım bir resim…”
BİZİ ANLATAN TABLOLAR…
Şadan Bey, resimlerini öylesine içten anlattı ki, dikkatle dinledim… Konuların derinliği ve bir tuvale dökme yeteneği karşısında hayran oldum.
Ben ressam değilim, bu resimleri derinlemesine bir yoruma tabi tutamam. Ancak iyi kötü sanatla haşır neşir bir insan olarak, Şadan Güverte’nin resimlerini çok beğendiğimi söyleyebilirim…
Neden mi? Bir kere amiyane tabirle, uçuk kaçık değil… Konular bizim konularımız. Bizi anlatıyor. Hepsi de günümüzdeveya yakın tarihimizde yaşadığımız sosyal olayların bir yansıması… Güneşi arkamıza alarak yürümek, kuğuları dans ederek seyretmek, ekim karşısında duygulanmak hangimize yabancı…
Ya madımak Olayı, Niksar’da yaşananlar, adaletsizlikler içinde insani değer kalmış, kimleri rahatsız etmez ki…
Şadan Güverte içinde yaşadığımız gündelik olayların (Somut), duygu ve düşüncesinde bıraktığı izleri (Soyut) olarak birleştirip, hepimizin tanıdığı malzemelerle tablolar yapmış.
Malzemeler, varoluş amaçlarının dışında, sadece ve sadece ressamın iç dünyasını ifade edecek kelimelere dönüşmüş…
Cam kırıkları, alçı, CD ve daha onlarca tanıdık malzeme, muhteşem tabloları oluşturan renk ve çizgilere dönüşmüş.
Şadan Güverte, bütün tabloların hikayesini anlattı… Yer darlığından aktaramıyorum…
Güzel bir gündü.
İyi ki Mehmet Bey ısrar etmiş de Şadan Güverte gibi bir ressamla tanıştım ve uzun zamandır görmediğim değerli dost Yalçın Akyol ile görüşme fırsatı yakalamış oldum.