Rengâhenk

Yaşar Erkmen

Bugün hava güzel olunca biraz yürüyüş yapmak istedim. Her zaman araçla geçtiğim yerlerden bu kez yürüyerek geçtim. Turgut Özal Bulvarı boyunca taban teptim durdum. Bulvarın her iki yanında ve orta refüjde yer alan ağaçlar ve çiçekler daha çok ilgimi çekti. Tam bir renk cümbüşü vardı karşımda. Bu görüntüler, iki yıl önce başlatılan Jakaranda Festivali’ni anımsattı bana. 2022 Mayıs’ının sonunda yapılan Jakaranda Festivali, geçen yıl genel seçimlerin, bu yıl da yerel seçimlerin kurbanı oldu.

Adana, son zamanlarda tam bir festivaller şehrine döndü. Ocaktan aralık sonuna kadar, neredeyse her ay bir festivale tanık oluyoruz. Kitap Fuarı’ndan Tiyatro Festivali’ne, Portakal Çiçeği Karnavalı’ndan Jakaranda Karnavalı’na, Lezzet Festivali’nden Rakı-Kebap Festivali’ne, Altın Koza Film Festivali’nden Orhan Kemal Edebiyat Festivali’ne kadar ne ararsanız bulabilirsiniz.


Bu festivaller kentin tanıtımına, kalkınmasına, kültürüne büyük katkı sağlıyor. Halk eğleniyor, esnaf kazanıyor, sanatçılar halkla kaynaşıyor… Toplumda dayanışma ruhu güçleniyor, kentte bir barış ve huzur havası egemen oluyor, yaşam daha keyifli bir hâle geliyor…

Turgut Özal Bulvarı’ndaki güzelim jakarandaları görünce festivali anımsadım. Son iki yıl güme gitse de gelecek yıllarda umarım bir aksama olmaz. Jakarandalar da sanki festival yapılmamasından fazlasıyla üzülmüş olacak ki yapraklarını dökmeye başlamış, yer-gök mor renkli çiçeklerden geçilmiyordu.  Bazı yerlerde onunla boy ölçüşmeye kalkışan diğer ağaçlar da değişik renklerdeki çiçekleriyle bu renk cümbüşüne omuz veriyorlardı. Jakarandaların bir yanında manolyalar diğer yanında ise zakkumlar, doğal natürmort tabloyu tamamlıyordu. Can Yücel’in Datça için söylediği bu ‘rengâhenk’ görüntü, izleyenleri mest ediyordu, diyeceğim ama insanların büyük bir kısmı bu güzelliğin farkında bile değildi. Çünkü gözlerini çevredeki doğal güzellikler yerine, ellerindeki sanal dünyaya dikmişlerdi.
Zakkum, öylesine arsız bir bitki ki tutunduğu toprağı bırakmıyor, kısa sürede serpilip gelişiyor, çoğalıyor. Yolda, belde, bahçede, her yerde karşımıza çıkıyor. Değişik renkleriyle ne kadar sempatik olduğunu göstermeye, kendini sevdirmeye çalışsa da halkımız onu bir türlü sevip bağrına basamamış, hatta dilimizin kurallarına aykırı bir yapısı olduğundan adını da doğru söyleyememiş, zakkum yerine zıkkım deyip geçmiştir. Bu da yetmemiş, sunulan yiyeceği beğenmeyenlere, “Zıkkımın kökünü (pekini, dibini) ye!..” biçiminde kızgınlık belirten bir deyim olarak kullanmıştır. Mizah yazarımız Muzaffer İzgü, Hürriyet Mahallesi’nde geçen çocukluğunu anlatan kitabına bu adı vermiş; kitap filme konu olmuş, zakkumu da zıkkımı da zıkkımın kökünü de duymayan, bilmeyen kalmamıştır. 

Turgut Özal Bulvarı’nda allı-morlu çiçekleri bir arada görünce gel de düşünme şimdi bir başka Turgut’u, yani Turgut Uyar’ı ve o güzelim şiirini? Ben anımsadıysam, birçoğunuz da anımsamıştır, diye düşünüyorum. Buyurun siz de okuyun:

DENGE
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
 
Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama ağaçlar şöyleymiş
Ama sokaklar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
 
Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yan gelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle dövüşemem
Siz ne derseniz deyiniz
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Ben tam dünyaya göre
Ben tam kendime göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız