1930’un Ağustos ayında, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Eskişehir’in Cer Atölyesi’nde yeni bir şeyler planlanmaktadır.
Bu planda, Eskişehir Demirspor’un kurulması kararı alınır. Devlet Demiryolları, fabrikalarda çalışan işçilerin sportif ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla “Demirspor” ismi ile kulüplerin açılmasını salık vermiştir.
Demirspor kulüplerinin yaygınlaşması, Beden Terbiyesi Kanunu uyarınca işler hâle getirilirken Eskişehir Demirspor Kulübü ile başlayan “Demirsporlara” hızlıca yenileri eklenir.
Hedeflenen açıktır. “Sporu amele arasında muntazam riayet edilen bir vazife hâline koymak” başa yazılır.
Demirspor’un uğrayacağı şehirlerden bir tanesi de Adana’dır. Pamuğun başkenti, biriken sermayesi ile de yeni bir gözdedir.
En başa: Adana’da sporun kısa evreleri
Adana’da ilk kulüp, 1913’te kurulan Türkgücü’dür. Türkgücü’nin ismi 1921’de Türk Ocağı olarak değişirken, yeni takımlar da peşi sıra dizilmektedir. Gençlerbirliği, Öğretmen Okulu, Erkek Lisesi kısa bir zaman içerisinde küçük bir rekabet aurası oluşturmayı başarırlar.
1928 yılında ise Türk Ocağı ile Gençlerbirliği’nin birleşerek Adana İdmanyurdu ismini alması kent içi rekabetin bir başka boyuta tırmanacağını işaret eder. Çünkü daha sonra Seyhanspor ile Torosspor’un doğuşu buna eşlik edecektir. Tam üç sene sonra ise artık bir yeni lig, Çukurova Ligi rekabetin merkezine yerleşecektir.
Seneler ilerler. Adana’da fark edilmesi sıradanlaşan sportif zenginlik ve canlılık, 1939 yılında Milli Mensucat ile Sümerbank vb. gibi müessese kulüplerinin açılmasıyla çehresini yeniler ve kentsel rekabet, yeni renkler kazanır.
Ancak bu toplama, bir yeni takım daha katılacaktır.
İkinci Dünya Savaşı, resmi tarih olarak 1939 yılında başlarken, savaş dışında kalan ama tarafsız kalmayan Türkiye’de, savaşa dönük önlemler alınmaya başlamıştır. Bunlardan birisi de 1938 tarihli Sivil Savunma Mükellefiyeti’dir. Amaç, silah altında bulunan askerler dışındaki toplamın sivil savunmaya ve spora kazanılmasıdır.
500 kişiden fazla işçi çalıştıran işletmelere getirilen bir spor kulübü kurma mecburiyeti, TCDD’nin 6. Bölgesi’nde yer alan Adana Demirspor’un kuruluşunu müjdeleyecektir. 21-28 Aralık 1940 tarihleri arasında kurulma ve resmileşme işlemleri tamamlanan Adana Demirspor, demiryolu işçilerinin yeni gözdesi, temsilcisidir artık.
TCDD 6. İşletme Bölge Müdürlüğü bünyesinde, müdür Eşref Demirbağ tarafından kurulan kulüp, şimdilerdeki gibi sadece futbol üzerinden tanınmaktan uzak kalacaktır.
Her ne kadar 1942 ile 1959 yılları arasında Çukurova Ligi’nde 16 kez aralıksız şampiyon olsa da atletizm, yüzme, su topu, bisiklet ve güreş gibi sporlarda da çok önemli başarılar kazanacaktır.
1944-1961 yılları arasında su topu branşında tam 17 kez şampiyonluk kazanan “Yenilmez Armada”, yetiştirdiği bir çok sporcu ile Türkiye’nin gündeminde çoktan yer etmiştir.
1959-60 futbol sezonu sonunda Birinci Lig’e yükselen ve İstanbul, Ankara ve İzmir takımları dışında, Anadolu’dan ilk temsilci olma başarısı gösteren Adana Demirspor, federasyon tarafından “Ankara takımı” sayılarak başarısızlığa mahkûm edilse de, kulübün belki de en göze çarpan hamlesi, 1942’den sonra Adana futboluna ağırlığını koyan takımın, demiryollarında çalışan ailelerin çocuklarından oluşan bir kadro ile mücadele etme gayreti olmuştur.
Adana Demirspor’un Birinci Lig kariyeri, inişli çıkışlıdır. İlk deneyimden 12 yıl sonra 1973’te yeniden Birinci Lig’e çıkan kulüp, 83-84’te düşüp, 86-87 sezonunda yeniden ait olduğu yere, Birinci Lig’e gelecektir.
Aradaki zamanlar Demirspor’un Üçüncü Lig’i gördüğü kabus gibi zamanları ve bitmek bilmeyen İkinci Lig dönemlerini anlatacaktır.
Ancak Demirspor, dimağlarda ve gönüllerdedir.
Tekrar geriden: Yeni baştan mı oynuyoruz?
14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimler sonucunda Demokrat Parti (DP) iktidarının kesinleşmesi, futbolun da yeni bir evreye geçtiğini gösteriyordu Türkiye’de.
Bu evre, büyük kulüplerde iktidarın değişmesi ve aynı zamanda siyasal çevrelere verilen mesajlar ve uluslararası kara propaganda süreçlerinin başlaması demektir.
Bu sürecin sonuncu hamlesi olarak ise ülke futbolunda profesyonelleşme gündeme getiriliyor, yasalaşıyordu. Topyekûn bir popülizm, siyasal işgal ve gericileşmenin de başladığı yıllardı diyebiliriz bu döneme...
Ve bir de 80 liberalleşmesi öncesi açılan bu periyot, patronlarla kulüplerin arasını hoş etmek üzerine kuruludur.
Demirspor da gerek potansiyeli ve işçi kökenli oluşu gerekse de kuruluş dinamikleri nedeniyle bu siyasal ve ekonomik hedeflerden hep biri olarak sivrilmiştir.
Çukurova’nın tartışılmaz önemi de, bu “bereketli toprakların” patronlarca değerlendirilmesi ile sermaye birikimi için değerlidir. Coğrafyadaki futbol popülaritesinin de üzerine yoktur.
1969 senesinde patronlardan destek alan kulüp, İhsan Sabancı-Mahmut Karabucak kliği tarafından kontrol edilir. Çok sonraları Uzan’lara peşkeş çekilecek Adanaspor da futbol rekabetine girmişken, iki kulüp o zamanlar, Sabancı-Karabucak ile Güney Sanayi- Has sermaye grupları arasında bir rekabet mevzusu oluverir.
Nerede emek üretkenliği varsa orada patronlar ve kirli siyaset türemektedir.
Kapitalist futbolun politik ikliminde 'demir' kalmak
Adana Demirspor, futbol endüstrisi içerisinde var olan ve potansiyel içeren her takım gibi siyasi müdahalelere uğradı ve bu belki de Süper Lig’de yer almayan bir takım için en hep en fazlasıydı...
Taraftarlar pankartlardan, tezahüratlara, uyduruk yasaklardan baskılara kadar geniş bir yelpazede kendilerine doğru basınçla akan siyasi oyuna karşı tutunmaya çalıştı.
Bunun mayasında ne vardı?
Demirspor’un kuruluşuna içkin değerlerden yalnızca ikisi Yılmaz Güney ve Muharrem Gülergin (Fofo) gibi müstesna abilerine baktığınızda bunu fark etmek olanaklıydı.
İşçi kökenli bir takımın solcu tribünü, Fofo’nun çok yönlülüğü ve emeğiyle bir “okula” dönüştürdüğü kulübü, “Bilirmisin ki, Demirspor'da ben çocukluğumu, ilk gençlik yıllarımı hüzünlü anısını buluyorum. İçimi ezen bir duygu taa tahta perdeli, tel örgülü Adana stadına kadar götürüyor beni” diyen Çirkin Kral’ı, İtalyan komünistlerinin takımı Livorno’nun komünist kaptanı Lucarelli’nin 5 Ocak’ın emektar tribünlerini selamlaması ya da diğer bir çok şey...
Demirspor, tam da bu ve benzer nedenle kirli ve gerici siyaset ile patronlar için iyi bir potansiyel ve seçenek olarak kaldı. Endüstriyel futbol içinde diğer kulüpler gibi sıkışan Demirspor için de, bir adacıkta, tek başına ve korunaklı kalmak bir tahayyülden ibaretti.
“İhanetin Başkenti Adana” yazılı hazin pankartın ardından akıp giden zaman hayal kırıklıkları ile doldu. Peki, 26 sene sonra gelen Süper Lig zaferine kadar neler değişti?
Demirspor, borçlu ve yalnız bırakılmasıyla, emektarlarına kurulan envai çeşit baskıyla sürekli hedefteydi.
Siyasal işgal ve AKP’li patronların müdahalesi
İki tespit yapmanın tam sırasıdır.
Kirli siyasetle yontulmuş cendere içerisinde emekçi kimliğini muhafaza edip, futbol kapitalizminde başarı arayışının yolları tamamı ile kapatılmış durumdadır.
Zorumuza gitmeyecek ve cesaretle, gerçeklikle yüzleşmeyi deneyeceğiz.
Türkiye’de ya da kapitalist dünyada profesyonellik içerisinde kalan bir kulübün işçiye ait olduğu iddiası artık bir komplo teorisidir.
Diğeri ise AKP’nin kirli siyasetiyle ve ideolojisiyle Demirspor’a çöreklenme hülyalarının sonunda gerçekliğe eriştiğidir.
Bu, Demirspor’a özgü bir durum olmamakla birlikte, tarihi ile sembolleşen bir kulübe yapılan bu ölçüde bir siyasi müdahalenin yan etkisi, onu karşılıksız sevenler nezdinde büyümektedir.
Kulüp, güncel tarihinin en ağır AKP operasyonlarından birine maruz kalmıştır ve kulüp, kuruluş misyonu ile geleneksel değerlerinin tersinde bir istikamete yerleştirilmiştir.
AKP’li olduğu aşikâr başkan Sancak, kimi gruplara metastaz eden “sportif başarı apolitikliği” ile de onaylanmışa benzemektedir.
Sancak’ın “kıramayacağı bir büyüğü” olan AKP’li Ömer Çelik’in son dönemde hızlanan Demirspor övgüleri, Adana futbolunun da, Demirspor’un direnç noktalarının da aşındığı gerçeğini teyit ettiği gibi siyasetin spora dönük hamlesinin de en güncel örneğidir.
Yeni yapılan stadyumlar ile futbol sahaları bir gericilik, inşaat ve sömürü alanlarına çevrilmiştir. Emeğin tüm simgelerine agresif bir kampanya yürütülmektedir.
5 Ocak Stadyumu da, onun beton basamakları da, kavurucu sıcağın tam ortasında itfaiyeden talep edilen serinletilme çağrıları da vb. bu saldırılarda hedef alınmıştır.
Her şeyden bağımsız ve ertemiz kalmak için, tertemiz bir emekçi düzeninde top oynamak gereklidir.
Kurthan Fişek’in dediği bugün de ve fazlasıyla günceldir:
“Türkiye’de spor, devlet denetiminden ancak devlet izin verdikçe çıkabilmiş bir uğraşı; Türkiye’de spor yönetimi, toplumsal ekonomik bütünün bağımlı değişkeni; spor yönetiminin tarihi de, son tahlilde, Türkiye’nin toplumsal, ekonomik, siyasal ve yönetsel tarihidir”.
Demirspor emekçileri ve bizler için ise boyun eğmemenin, hatırlamanın ve “yeni baştan oynamanın” tam vaktidir.
Yeni Demirsporlar yaratmak için de...
haber.sol.org.tr - İSMAİL SARP AYKURT