Weber yazılarında referans göstermez. Ancak zorunlu hallerde dipnot kullanır. Ya bir tartışmadaki konumunu belirtmek ya da zorunlu bir açıklamada bulunmak için yapar bunu. Yönteme ilişkin yazılarında dahi karmaşadan, soyutluktan uzak durur. Öncelikle konularına hakimdir. Anlatım tarzı konuşma diline yakındır. Yanlış anlaşılmaların sıklıkla önünü almaya çalışır. Karşılaştırmalı bir bakış açısına sahiptir. Ele aldığı alanı derinliğine kuşattığı gibi mukayeseler yapmak suretiyle daha anlaşılır kılar. Weber herşeyden önce ussallığın düşünürü olarak kabul edilir. Ussallığa onun kadar derinlemesine eğilmiş ikinci bir isim yoktur. Ussallığın sadece Batı’daki ayak izlerini takip etmez. Tüm uygarlıklarda, büyük dinlerde ussallığın ne kadar yer kapladığını ve mekanizmalarını göstermeye çalışır. Ussallığı Batı’da hakim bir ilke haline getiren süreçleri kılı kırk yarmak suretiyle ortaya çıkarır. Weber kolay anlaşılır olmakla birlikte nesnel bir dil kullanır. Öznel yargılarını çok öne sürmez. Yönteme ilişkin küçük kayıtlar düşmek suretiyle görüşlerini temellendirir.
Weber aristokrat özellikler taşımasına rağmen kentsoylu yani burjuva biri olduğunu söyler. Ama bilgi aristokrasisine mensup biri olduğunu da saklamaz. Eğitimin kitlesellik kazanmadığı, akademik eğitimin çok sınırlı bir çevreye hitap ettiği bir dönemde çok iyi bir eğitim almak suretiyle kendini yetiştirmiş birisidir. Tüm dahilerde olduğu gibi çok erken yaşlarda yalnızlığı tercih etmiş ve bilgiye ancak münzevi bir yaşamın sonucunda ulaşılacağına inanmıştır. Daha on dört yaşında iken ancak üniversite talebesi birinin ilgi duyacağı konularla ilgilenmiş ve yazmaya da çok erken başlamıştır. Bu yaşta Curtius’un üç ciltlik Eski Yunan tarihi doğum günü hediyesi olarak kendisine gönderilmiş ve Çiçero’nun bütün söylevlerini inceleyerek kritik etmeye başlamıştır. Bu eleştirilerin Mommsen’inkilerle benzerlik taşıdığını söyleyenlere söylevleri okuyan birinin benzer sonuçlara ulaşmasının olağan olduğunu ifade etmiştir.
Weber’in en bilinen çalışması ‘ Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu ‘ dur. Weber bu çalışmayı uzun süren bir depresyondan çıktıktan sonra kaleme almıştır. 1898 ile 1903 yılları arasında ağır bir depresyon geçirmiş ve ne okuyabilmiş ne de yazabilmiştir. Bu dönemin büyük bölümünü sanatoryumlarda dinlenerek geçirirken bir yandan da seyahatler yapmıştır. Weber 1902 yılının önemli bir kısmını Katolikliğin merkezi olan Roma’da geçirmiştir. Eşi ile beraber Roma’yı en küçük detayına kadar incelemiştir. Kendisi ayrıca bir antik tarih uzmanı ve özellikle o dönemdeki tarımsal gelişme ile ilgili birçok makale üretmiştir. İktidar ilişkilerine ve güç mücadelelerine yakın bir ilgi duyan Weber için Roma eski Yunan’dan daha ilgi çekici olmuştur. Formasyonunu hukuk tahsil ederek edindiğinden dolayı Roma hukukuna da yakın bir ilgi duyuyordu. Tez konusu ise geç Ortaçağ’daki ticari şirketler hukukuydu. Alman tarihselcelik okulunun güçlü etkisi altında kalan Weber için hukuk tarihten bağımsız düşünülemezdi. Ayrıca Germenik hukuk bir topluluk, cemaat hukuku iken Roma hukuku süje olarak bireyi kabul ediyordu.
Tez konusu ve tarihe duyduğu merak kapitalizme geçişe dair büyük bir merak uyandırmıştı düşünürde. Roma’da bulunduğu zamanın bir bölümünü Vatikan arşivlerini inceleyerek geçirmişti. Ayrıca Roma’da bulunan Prusya Kraliyet kütüphanesinde inceleme yapabilmek için özel bir izin almayı da başarabilmişti. Junker sınıfına mensup bir Protestan olan Weber işin merkezinde Katolikliği inceleme fırsatı bulmuş bir geç Ortaçağ uzmanı olarak yapacağı çalışma için sentezler yapabilecek bir kıvamada gelmişti. Nekahat dönemi bittikten sonra Weber uzun bir Amerika seyahati imkanıda yakaladı. Amerika ile ilgili değerlendirmeler Weber’in yazı ve konuşmalarında önemli bir yer tutar. Hem siyasetini hem de dini hayatını yakından gözlemek imkanı edinir. Protestanlığın bazı kollarının Amerika’ya nasıl geldiğini, hayata nasıl tutunduklarını, kilise kurumunun tarikatlara nasıl dönüştüğünü yakından takip eder. Kapitalizmin ruhu denilen şeyi anlamak için Benjamin Franklin’in hayatına özel bir ilgi gösterir ve anılarını çalışmasına kerteriz alır.
Weber’i böyle bir çalışmaya sadece özel ilgileri yöneltmemişti. Mesleki yaşamına bir geç Ortaçağ şirketler hukuku uzmanı olarak başlayan Weber doğu Prusya’daki tarım sorununa eğilerek bu konuda da özgün çalışmalara imza atmıştı. İlgi alanı hukuktan iktisat tarihine oradan tarımsal sorunlara ve kırsal ilişkilere ve giderek dinler sosyolojisine yani zihniyetlere doğru ilerlemeye başlamıştı. Weber yöntemsel olarak çalışmalarına kafasında oluşmuş bir problematikle yaklaşmıyor malzemenin içine nüfuz etmeye başladıkça kafasında problematikler biçimlenmeye başlıyordu. Her çalışma Weber’i o güne kadar dikkat çekmeyen, üzerine eğilinmeyen sonuçlara ulaştırıyordu. Elbe nehrinin doğusuna yönelik yaptığı çalışma junkerleri, köylüleri, tarım proleterlerini, değişen kırsal ilişkileri ve yoğun Leh göçünün bölgede yaratacağı sorunlara doğru dikkatlerini çekmişti. Junkerlerin eriyen iktisadi güçlerinin yaratacağı siyasal kargaşa Weber’i Prusya’nın geleceğine dair kaygılandırmaya başlamıştı.
Heidelberg üniversitesinden arkadaşları Werner Sombart ile Brentano kapitalizme geçiş üzerine çalışmışlardı. Sombart ‘ Modern Kapitalizm ‘ isimli çalışmasını iki cilt halinde 1902’de yayınlamıştı. Kar arayışı, hesap kitap mantığı, iktisadi akılcılık ve çifte kayıt usulü gibi muhasebe tekniklerinin yaygınlaşmasıyla birlikte kapitalizm tarih sahnesine çıkmıştı. Sombart’da Weber gibi genel olarak sınıflarla değil kapitalizmi ortaya çıkaran zihniyet ve tekniklerle ilgileniyordu. Fakat Sombart kapitalist ruhun özel bir tüccar zümresi ile tefeci çevrelerde ilk itkisini yarattığını söylüyordu. Yine Haçlı seferleri sonucunda Şark’ın ışıltılı dünyası ile tanışan Batı’da lüks tüketime yönelik istek canlanmaya başlamıştı. Bu isteği tatmine zorlanan tüccarlar bu alışkanlıkları tüm topluma yaymaya başladılar. Ve ilk defa İtalyan şehir devletlerinde 13.yüzyılda kapitalizme has muhasebe teknikleri ortaya çıkmaya başladı. Ölçü birimlerinin icadı, Yahudilerin gettolarda para ticaretini tekelleştirmesi, teknikteki ilerleme, matematik ve fizik gibi birbirine yakın iki bilimdeki gelişmeler, savaşlar ve Prenslerin maliyelerini tüccarlara emanet etmesi ile kapitalist tin Sombart’a göre hakim zihinsel biçim haline geliyordu. Her ikiside Alman tarih okuluna uygun biçimde kapitalizme geçişte sanayi devrimine değil zihniyete, zihniyeti ortaya çıkaran ruhu anlamaya öncelik verecekti .
Sombart’ın 13.yüzyılda başlattığı hikayeyi Weber iki asır sonraya Reformasyona mal edecekti. Kapitalist tim ancak reformasyonun yarattığı uygun ortamın sonucu olarak ortaya çıkmıştı. 16.yüzyıl reformasyonu yaşanmamış olsaydı kapitalizme geçiş için gerekli olan zihniyet doğmayacaktı. Weber ussalığın sadece bu yüzyıla mahsus birşey olmadığını antik dönemlerde bile insanların davranışlarını ussalığa göre düzenlediklerini, kar etme dürtüsünün de insanlık kadar eski olduğunu hatırlatır. Ama ussallık ancak Hıristiyanlıkta yaşanan bu çok özgül dönüşüm sonucunda dinsel zihniyeti de etkisine almış ve giderek hakim bir işle haline gelmiştir. Kültürü ve zihniyetleri tarih boyunca belirleyen dinsel pratikler olduğundan dinde yaşanılan böylesi bir köklü dönüşüm olmaksızın kapitalizmin gelişebileceği ortamlar bulabilmesi mümkün olmayacaktı.